Açıklık
Cümlede tek bir anlamın olması ve anlatımın net olması, açıklık ilkesinin bir parçasıdır. Açık bir cümlede tek bir anlam çıkar; aksi halde kapalı anlatım söz konusu olur. Uzun cümleler, dil ve anlatım yanlışlıkları, anlatım bozuklukları, açıklığı engeller.
Açıklık ilkesine uygun cümleler, herkes için aynı anlamı ifade eder. Noktalama işaretlerindeki yanlışlıklar da cümlelerdeki açıklığı bozabilir. Cümlede açıklığı ortadan kaldıran faktörleri şu şekilde sıralayabiliriz:
Örnekler:
Örnekler:
Örnek:
Örnekler:
Akıcılık
Akıcılık, anlatımda cümlelerin pürüzsüz olmasını ve sözcüklerin kolay söylenişli olmasını ifade eder. Gereksiz ek, hece, sözcük veya söz öbeği kullanımı akıcılığı bozar. Noktalama işaretlerinin gereksiz kullanımı, bağlaç ve edatların aşırı kullanımı da akıcılığı etkiler.
Bir yazı, şekil ve anlam bakımından iyi bir şekilde yoğrulmuşsa, akıcılığa sahiptir. Akıcılık, gereksizleri dışlamayı ve duruluk ile doğruluk ilkesinin bir sonucudur.
Örnekler:
Örnekler:
Örnekler:
Örnek:
Duruluk
Duruluk, gereksiz ek, sözcük ve söz gruplarının bulunmamasıdır. Cümledeki gereksiz sözler çıkarıldığında anlamda bir daralma olmamalıdır.
Örnekler:
Yalınlık
Yalınlık, dili süssüz, sanatsız ve anlaşılır bir biçimde kullanma durumudur. Duygu ve düşünceler kısa, açık ve kesin biçimde dile getirilir. Yalın cümlelerde edebi sanatlara başvurulmaz.
Örnekler:
Bu dört ilkeye dikkat ederek yazılarınızda daha etkili, anlaşılır ve akıcı bir anlatım sağlayabilirsiniz.
Ekler, sözcüklerin cümledeki işlevlerini belirlemek veya sözcüklerden yeni sözcükler türetmek amacıyla kullanılan ses veya hece birimlerine verilen isimdir. Ekler, iki ana kategoriye ayrılır: yapım ekleri ve çekim ekleri.
Yapım ekleri, bir sözcük üzerine eklenerek yeni bir sözcük oluşturur. Örneğin, “göz” köküne “lük” yapım eki eklenerek “gözlük” sözcüğü oluşturulur. Bu ekler, anlam değişikliği ve türetme işlemi gerçekleştirir.
Çekim ekleri ise var olan sözcüklerin anlamını değiştirmeden, sözcüklerin dilbilgisel işlevlerini ve ilişkilerini belirler. Örneğin, “gözlük” kelimesine “-te” ekini ekleyerek “gözlükte” şeklinde bir kullanım elde ederiz. Burada çekim eki, sözcüğün hangi durumda olduğunu belirtir.
Türkçede, eklerin sıralanışında genel bir kural vardır. Öncelikle yapım ekleri kullanılır ve ardından çekim ekleri eklenir. Bu kuralın bazı nadir istisnaları bulunmakla birlikte, genellikle ekler bu sıraya göre gelir. Türkçede yer alan temel ekler şunlardır:
YAPIM EKLERİ
Yapım ekleri, eklenmiş oldukları kelimelerin anlamını değiştirerek yeni kelimeler türeten özel eklerdir. Bu ekler, isim ya da fiil köklerine veya gövdelerine eklendiğinde, onları hem anlam hem de tür açısından değiştirir. Yapım ekleri her zaman çekim eklerinden önce gelir ve bir sözcüğün yapım eki alması, onu türemiş bir kelime yapar. Aksi takdirde, bir kelime birden fazla çekim eki almış olsa da türemiş bir kelime olarak kabul edilmez. Yapım ekleri, genellikle dört ana kategoriye ayrılır:
1. İsimden İsim Yapım Ekleri
İsim kök veya gövdelerine eklenerek yeni isimler türeten eklerdir. Bu ekler şunlardır:
2. İsimden Fiil Yapım Ekleri
İsim köklerine veya gövdelerine eklenerek yeni fiiller türeten eklerdir. Bu ekler şunlardır:
3. Fiilden İsim Yapım Ekleri
Fiil köklerine veya gövdelerine eklenerek isim türeten eklerdir. Bu ekler şunlardır:
Fiilimsi (eylemsi) ekler dilimizde fiilden isim yapım ekleri olarak kabul edilir. Bunlar:
4. Fiilden Fiil Yapım Ekleri
Fiil köklerine veya gövdelerine eklenerek yeni fiiller türeten eklerdir. Bu ekler şunlardır:
II. ÇEKİM EKLERİ
Çekim ekleri, kelimelerden yeni sözcükler türetmeyen, ancak onlara işlev kazandıran eklerdir. Bu ekler, kelimelerin anlamını değil biçimini değiştirir ve cümlede kelimelerin üstlendiği görevleri, sayıyı, zamanı, hali, şahsı belirtir. Çekim ekleri, isim çekim ekleri ve fiil çekim ekleri olarak ikiye ayrılır.
1. Hal (Durum) Ekleri
İsimlere belirtme, yönelme, bulunma, ayrılma (çıkma-uzaklaşma) anlamları katan eklerdir. Hal ekleri dört grupta incelenir:
Not: “-ı, -i, -u, -ü” sesleri belirtme hâl eki olduklarında tamlama oluşturmalarıyla “iyelik ekleri”nden ayrılır.
2. İyelik (Tamlanan) Ekleri (-m, -n, -i, -miz, -niz, -leri)
Adlara ve ad soylu sözcüklere aitlik anlamı katan, onların neye, kime ait olduklarını belirten eklere denir. İyelik ekleri, tamlamalarda “tamlanan” kısmını oluşturur.
Örnekler:
3. Çokluk Ekleri (-lar, -ler)
Eklendiği sözcüklere çokluk anlamı katar ve varlıkların birden fazla olduğunu belirtir.
Örnekler:
4. İlgi (Tamlayan) Eki (-ın, -in, -un, -ün, -im)
Ad tamlamalarında tamlayan olan sözcüğe gelerek belirtili ad tamlaması oluşturur.
Örnekler:
5. İlgi Eki-İlgi Zamiri (ki)
Ek halinde bulunan bir zamirdir. Belirtili isim tamlamalarında “tamlanan” unsurunun yerini tutar.
Örnekler:
6. Eşitlik Ekleri (-ca, -ce, -ça, -çe)
İsim veya isim soylu sözcüklere gelerek onlara farklı anlamlar katar. Genellikle zarf tümleci görevindedir.
Örnekler:
7. Ek-fiil Ekleri
İsim ve isim soylu sözcüklere gelerek onları yüklem yapar. Ek-fiil, isme geldiğinde dört şekilde yer alır.
8. “-le” Vasıta Eki
İsim ve isim soylu sözcüklere gelerek çeşitli anlam ilgileri kurar. Ünlüyle biten sözcüklere geldiğinde araya “y” kaynaştırma ünsüzü girer.
Örnekler:
9. “mi” Soru Eki
İsim ve isim soylu sözcüklere gelir ve kendisinden önceki sözcükten her zaman ayrı, sonraki eklerle bitişik yazılır.
Örnekler:
Fiillere gelen çekim ekleri, fiillerin kök ve gövdelerine gelerek fiillerin şeklini, zamanını, olumluluk-olumsuzluk durumlarını ve kişisini belirtir.
1. Haber Ekleri
Fiillere farklı zaman anlamları katan eklerdir.
2. Dilek (Tasarlama) Kipleri
Fiillere gereklilik, şart, soru, istek ve emir anlamı katar.
3. Kişi (Şahıs) Ekleri: Fiillere kip eklerinden sonra eklenen ve eylemi kimin gerçekleştirdiğini belirten eklerdir.
Örnekler:
Şahıs Eklerinin Cümledeki Kullanımına Örnekler:
**4. Soru Eki “mı, mi, mu, mü?”: Fiillere eklenerek büyük ve küçük ünlü uyumuna uyan, soruya dönüşüm sağlayan eklerdir.
Örnekler:
Soru Eklerinin Cümledeki Kullanımına Örnekler:
5. Ek-Fiil: Fiillere eklenerek birleşik zamanlı fiil oluşturan ve fiil çekim eki olarak kullanılan eklerdir.
Örnekler:
Ek-Fiilin Cümle İçerisindeki Kullanımına Örnekler:
EKLERLE İLGİLİ ÖNEMLİ ÖZELLİKLER:
Örnek 1:
Örnek 2:
Örnekler:
Örnekler:
Örnekler:
Örnekler:
Örnekler:
Örnekler:
Örnekler:
Örnekler:
Örnekler:
Örnekler:
Vasıta eki, bir eylemin nasıl yapıldığını, hangi araç veya yöntemle gerçekleştiğini belirten bir ektir. Yani, bir işin nasıl yapıldığına dair bilgi verir. Bu ek, genellikle “-le” veya “-yle” şeklinde kelimelerin sonuna getirilir.
Örnekler:
Vasıta Ekinin Görevi:
Vasıta Ekinin Özellikleri:
Neden Vasıta Eki Kullanırız?
Cümlelerimizi daha zengin ve anlamlı hale getirmek, nasıl yapıldığına dair bilgi vermek ve okuyucuyu veya dinleyiciyi daha iyi bilgilendirmek için vasıta eki kullanırız.
Özetle, vasıta eki, bir eylemin nasıl yapıldığını gösteren önemli bir ektir. Cümlelerimize ayrıntı katarak daha canlı ve etkileyici hale gelmelerini sağlar.
Daha Fazla Örnek:
İsim ve isim soylu sözcüklere eklenerek çeşitli anlam ilişkileri kuran bir ek türü bulunur. Bu ek, ünlü ile biten kelimelere geldiğinde araya “-y” kaynaştırma ünsüzü eklenir. Cümle içinde genellikle zarf ya da edat tümleci olarak kullanılır ve cümleye farklı anlamlar katar. Bu ek, “vasıta” anlamında “-le” şeklinde de kullanılabilir.
Olumsuz Cümleler
Olumsuz cümleler, yüklemin bildirdiği işin, oluşun ya da hareketin gerçekleşmediğini anlatan cümlelerdir. Fiil cümlelerinde, iş, oluş veya hareketin yapılmadığını; isim cümlelerinde ise mevcut durumun olmadığını ifade eder. Olumsuzluk, isim cümlelerinde “yok”, “değil” kelimeleri ve “-sız”, “-siz”, “-suz”, “-süz” ekleriyle; fiil cümlelerinde ise “-me”, “-ma”, “-mez”, “-maz” ekleriyle sağlanır. Bu eklerden veya kelimelerden birinin bulunması, cümlenin şeklen olumsuz olmasına yeterlidir.
“-de” Ekinin ve Bağlacının Kullanımı
Türkçede “-de” hem bir ek olarak hem de bir bağlaç olarak kullanılır. Bu iki kullanımı arasında belirgin farklar vardır ve bu farklar, anlamın ve yazımın doğru bir şekilde belirlenmesi açısından önemlidir.
“-de” ekinin görevi, isimlerin veya isim soylu sözcüklerin bulunma veya kalma durumunu ifade etmektir. Bu ek cümlede bir yer belirlemesi yapar ve cümleden çıkarıldığında anlam bozulmaz. “-de” ekinin yazımı daima bitişik olarak yapılır.
Örnekler:
Not: “-de” ekinin ünlü uyumuna ve ünsüz benzeşmesine uyarak “da”, “de”, “te”, veya “ta” şeklinde kullanılması mümkündür. Bu ek bitişik yazılır ve cümledeki anlamı korur.
Örnekler:
“-de” bağlacı, cümlelerde sözcükleri, sözleri veya cümleleri bağlamak amacıyla kullanılır. Bu bağlaç, genellikle cümlenin anlamını genişletir veya ek bilgi sağlar. “-de” bağlacı cümleye dahil edildiğinde anlam bozulur ve bu bağlaç her zaman ayrı yazılır.
Örnekler:
Not: “-de” bağlacının ünlü uyumuna uyarak sadece “da” şeklinde yazılması gerekir. “Te” veya “ta” şekilleri kullanılmaz.
Örnekler:
Not: “Ya” sözcüğüyle birlikte kullanıldığında “da” bağlacı ayrı yazılır.
Örnekler:
“-de” bağlacının özel isimlere eklenmesi durumunda araya kesme işareti konmaz ve yazım bitişik olarak yapılır.
Örnekler:
Bu kurallar, “-de” ekinin ve bağlacının doğru bir şekilde kullanılmasını ve anlaşılmasını sağlar. Bu sayede yazım ve anlam açısından tutarlılık elde edilir.
Nazım Birimi, Vezin (Ölçü), Kafiye (Uyak), Redif
Nazım Birimi: Şiirin en küçük anlam bütünlüğünü sağlayan bağımsız dize gruplarına nazım birimi denir.
Örnek: Gözlerin bir deniz, derin ve sessiz
Geceyi bir yıldız, ışıkla doldurur
Örnek: Gönül ne rüyadır ne de bir özlem
Beyitlerle büyütür her bir düşünceyi
Örnek: Güneş doğarken dağların ardında
Gözlerim arar seni her sabah
Rüzgar fısıldar adını bu yollarda
Sonsuzlukta bulurum seni, her an
Örnek: Her bir köşede izlerin var
Gözlerimde anıların yankısı
Bir hüzün, bir sevda kıyısında
Sonsuz bir arayış içinde her an
Vezin (Ölçü): Şiirin mısralarının hece sayısı veya ses değerleri açısından benzerliğidir.
Örnek: Gözlerin deniz, ışıkla dolu
Kalbim bir kuş, uçuşta her an
Örnek: Yüzümde iz bırakır, gözlerimde hasret
Kalbimde bir yara, derin ve sessiz
Örnek: Sözlerin hüzün, gözlerin yaş
Kalbimde bir boşluk, neyleyim
Kafiye ve Redif:
Örnek: Garibim namıma Kerem diyorlar
Aslı’mı el almış harem diyorlar
Hastayım derdime verem diyorlar
Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış’ım ben
(Bu şiirde “diyorlar” redif olarak kullanılmıştır.)
Kafiye Türleri:
Örnek: Koyun verdi, kuzu verdi süt verdi
Yemek verdi, ekmek verdi et verdi
Kazma ile döğmeyince kıt verdi
Benim sâdık yârim kara topraktır
(Bu şiirde “verdi” ve “kıt” kelimeleri yarım kafiye ile örneklendirilmiştir.)
Örnek: Kaplamış gözümün gördüğü her ufku
Umutsuz, zifiri bir gece, bir korku
(Bu şiirde “ufku” ve “korku” kelimeleri tam kafiyedir.)
Örnek: Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!
(Bu şiirde “angarya” ve “Sakarya” kelimeleri zengin kafiyedir.)
Örnek: Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var
(Bu şiirde “var” kelimesi tunç kafiyedir.)
Örnek: Niçin kondun a bülbül
Kapımdaki asmaya
Ben yârimden ayrılmam
Götürseler asmaya
(Bu şiirde “asmaya” kelimesi cinaslı kafiyedir; birinci “asma” üzüm bağı, ikinci “asma” asmak anlamındadır.)
Kafiye Örgüsü (Uyak Düzeni):
Şiirin İçerik Unsurları:
Epik (Destansı) Anlatım
Destan ve epik kavramlarının ne olduğuna dair ayrıntılı bir anlayış geliştirmeden önce, bu terimleri net bir şekilde tanımlamak gereklidir. Destan, bir olayın olağanüstü bir şekilde anlatıldığı uzun şiirlerdir. Epik (destansı) anlatım ise, genellikle şiirlerde, doğal ve yapma destanlarda, kahramanlık temalı mesnevilerde görülen bir anlatım tarzıdır.
Epik kelimesi, Yunanca’daki “epope” kelimesinden türetilmiştir. Tarih öncesi dönemlerde olağanüstü olayları konu alan şiirlere destan denir. Bu tür şiirlerde kullanılan anlatıma da epik (destansı) anlatım denir.
Son dönem Türk edebiyatında, Mehmet Akif Ersoy‘un “Çanakkale Destanı”, Fazıl Hüsnü Dağlarca‘nın “Üç Şehitler Destanı” ve Kayıkçı Kul Mustafa‘nın “Genç Osman Destanı” gibi eserleri, önemli yapma destanlar arasında sayılır. Bu destanlar, epik (destansı) anlatımın başarılı örnekleri olarak değerlendirilir.
Epik (Destansı) Anlatımın Özellikleri
Epik (Destansı) Anlatımla İlgili Örnekler
Örnek 1
MOHAÇ TÜRKÜSÜ
Biz, o sabahın ilk atılan saflarında kanat açmıştık, Biz, o büyük hücumun tüm aşkıyla yüz atlıydık. Mohaç ufkunda görünme hevesiyle uçtuk, O meşhur ova at kişnemesiyle canlandı! Fethin parlattığı gündü; orada can verdik biz, Gül yüzlü âfet ki her busesi lale gibi, Zaferin kucağına girdik, visalinde kandık, Dünyaya veda ettik, doludizgin atıldık, En son koşumuz, asırlarca bilinsin! Göğe açılırken, son defa yarıştık, Allah’ın yolunda meleklerle karıştık. Dört nala geçtik cennet kapısından, Ebedi cedleri yakından gördük, Bir bahçedeyiz şimdi şehitlerle, Ölmüş yiğitlerle beraber, Ama bizden toprağa kalacak, Şimşek gibi hatıra nal seslerimizden!
(Yahya Kemal Beyatlı)
Açıklama: Şiirin tamamı, yiğitçe ve kahramanca bir üslupla yazılmıştır. Anlatımda abartıya başvurulmuş olup, “şehitler”, “yiğitler” gibi kelimeler epik anlatım unsurlarıdır. “Allah’a giden yolda meleklerle karıştık, cennet kapısından geçtik, ölüleri gördük” gibi ifadeler olağanüstü bir anlatımı ve abartıyı ifade eder, bu da epik anlatımın en önemli özelliklerindendir. “Şimşek gibi hatıra nal seslerimizden!” dizesinde benzetme sanatı yer alır. “Zaferin koynuna girdik, visaline kandık!” ifadesindeki mecaz anlam da şiirin epik anlatımla yazıldığının bir göstergesidir. Şiirdeki çok sayıda fiil ve hareketlilik, konunun tarihi bir olay olması ve anlatılan şeyin bir olay olması da epik anlatımın ipuçlarıdır.
Örnek 2
Avşar Ellerinin Göçü
Kalktı, göç etti Avşar elli, Ağır ağır giden eller bizimdir. Arap atlar yakından eder ırağı, Yüce dağdan aşan yollar bizimdir.
Belimizde kılıcımız Kirmani, Taşı deler mızrağımın ucu. Hakkımızda devlet bir ferman çıkarmış, Ferman padişahın, dağlar bizimdir.
Dadaloğlu bir gün kavga çıkacak, Tüfekler öter, davul zurna çalar. Nice yiğitler yere serilir, Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir.
(Dadaloğlu)
Açıklama: Şiir, epik (destansı) anlatımla yazılmıştır. “Kılıç, kavga, tüfek, yiğit, ölüm” gibi kelimeler, epik anlatım unsurlarıdır. Şiirdeki yiğitçe ve kahramanca üslup, eylemlerin ağırlığı, sürekli hareketlilik ve tarihi konular, epik anlatımın belirgin özelliklerindendir.
Şiirin Tanımı:
Şiir, sanatçının duygu ve düşüncelerini, gözlemlerini etkileyici ve estetik bir dille ifade ettiği, ahenkli bir anlatımla kafiye kullanarak ya da kafiye olmadan, ölçülü ya da ölçüsüz bir biçimde yazdığı bir edebi türdür. Şiir, dili ve ritmi kullanarak estetik bir deneyim sunar ve genellikle okuyucuda derin duygusal tepkiler uyandırır.
Baudelaire, şiirin doğasını şu şekilde açıklar: “Şiirin özü, insanın mükemmel bir güzelliği özlemesidir. Bu özlem, bir coşku ve ruhsal taşkınlık şeklinde ortaya çıkar. Bu coşku, aklın şekillendirdiği gerçeklikten farklıdır.”
Cahit Sıtkı Tarancı ise şiiri, “Kelimelerle estetik biçimler yaratma sanatıdır” şeklinde tanımlar.
Jean Cocteau, şiirin evrensel ve özsel bir dil olduğunu belirtir: “Şiir, öylesine özel bir dildir ki, başka bir dile çevrilemez. Hatta yazıldığı dile bile…”
Şiirin İçerik Unsurları:
Ek Örnekler:
İçerik Unsurlarına Ek Örnekler:
Açıklayıcı Anlatım: Bilgi Verme ve Öğretme Tekniği
Herhangi bir konuda okuyucuyu bilgilendirmek ve okuyucuya bir şey öğretmek amacıyla kullanılan anlatım tekniğine açıklayıcı anlatım denir. Bu anlatım türü, belirli bir konuyu doğrudan ve anlaşılır bir biçimde açıklamayı hedefler.
Açıklayıcı Anlatımın Özellikleri
Açıklayıcı Anlatım Türüne Örnekler
Örnek 1
NABİ
17. yüzyılda yaşamış önemli bir Divan şairidir. Urfa’da doğmuş ve sonrasında İstanbul’a gelmiştir. “Şeyhü’ş Şuara” olarak bilinir, yani şairlerin şeyhi olarak anılır. Divan şiirinin en toplumcu şairi olarak kabul edilir. Dindar, olgun, temiz fıtratlı, naif ve bilgin bir kişidir. Nabi, Hikemi şiir akımının kurucusu olarak kabul edilir. Açık, etkileyici, akıcı ve pürüzsüz bir söyleyişe sahiptir. Didaktik şiirler yazmayı amaçladığı için, yani toplumcu fikirlere yer verdiği için anlaşılması güç sözleri tercih etmez. Edebi sanatlar, mazmunlar ve cinas kullanımı ise sınırlıdır. Şiirlerinde atasözleri ve deyimlerden faydalanır.
Açıklama: Bu metin, okuyucuyu bilgilendirmek ve öğretmek amacıyla yazılmıştır. Duygu ve yorum içermeyen, açık ve sade bir dil kullanılmıştır. Sözcüklerin gerçek anlamlarıyla kullanılması, cümlelerin nesnel olması ve metnin bilgi verme amacı taşımaktadır. Bu nedenle metinde açıklayıcı anlatım tekniği kullanılmıştır.
Örnek 2
YAZI DİLİ VE KONUŞMA DİLİ
Yazıda kullanılan ortak dile yazı dili denir. Bu dil, edebiyat, kültür ve kitap dili olarak da bilinir. Bir uygarlık dili olduğundan, ulus bilincine ulaşmamış topluluklarda yazı dili bulunmaz. Devletlerin yazışma dili olan yazı dili, belirli kurallara sahiptir. Yazı dilinde, tüm coğrafyaya geçerli olan kurallar bulunur. Bir ülkede tüm coğrafyada yazı dilinin esas alınması gerekir. Dil bilgisi kuralları ve noktalama işaretleri, yazı dilinde önemli özelliklerdir. Bizim yazı dilimiz, Milli Edebiyat Dönemi‘nde benimsenen İstanbul Türkçesi‘dir.
Açıklama: Bu metinde yazı dili ve konuşma dili hakkında doğrudan bilgi verilmiştir. Sözcükler gerçek anlamında kullanılmıştır ve anlatımda sade bir dil tercih edilmiştir. Sanatlı, dolambaçlı ifadelere başvurulmadan göndergesel işlevde dil kullanılmıştır. Ayrıca detaylandırma da metinde mevcuttur, bu da açıklayıcı anlatım tekniğini destekler.
Örnek 3
FİİLİMSİLER
Fiil kök ve gövdesinden türeyen, cümlede isim, sıfat veya zarf görevi üstlenen ve yan cümlecikler kuran eylem anlamlı sözcüklere fiilimsi denir. Fiilimsiler, eylem anlamlı olmakla birlikte fiil sayılmazlar. Ek almadan yüklem olamazlar. Cümledeki görevleri ad, sıfat veya zarf olarak belirlenir. Fiillerden farklı olarak, fiilimsiler olumsuzluk ve çatı ekleri alabilir. Fiilimsiler, fiilden isim yapım eklerini aldıkları için türemiş sözcükler olarak kabul edilirler.
Açıklama: Metinde dil göndergesel işlevde kullanılmıştır, yani bilgi verme amacı ön plandadır. Sözcükler, yan veya mecaz anlamda değil, gerçek anlamlarıyla kullanılmıştır. Cümlelerin nesnel olması, konunun ders kitaplarından seçilmiş olması ve açık bir anlatım tercih edilmesi, bu metnin açıklayıcı anlatım tekniğiyle yazıldığını gösterir.
Örnek 4
MADDE VE ÖZELLİKLERİ
Kütlesi, hacmi ve eylemsizliği olan her şey madde olarak tanımlanır. Bu nedenle kütle ve hacim, maddenin ortak özelliklerindendir. Çevremizde görülen hava, su, toprak gibi her şey maddedir. Maddeler doğada katı, sıvı ve gaz hallerinde bulunur. Katı halde, atomlar veya moleküller arasında çekim kuvveti oldukça güçlüdür ve her maddenin bir şekli vardır. Maddenin en kararlı hali, katı hal olarak kabul edilir.
Açıklama: Fen ve teknoloji dersiyle ilgili bir konu işlenmiştir. Metinde açıklayıcı anlatımın varlığını gösteren birçok ölçüt bulunmaktadır. Açık, anlaşılır ve pürüzsüz bir anlatım kullanılmıştır. Dil, göndergesel işlevde kullanılmıştır ve cümleler nesneldir. Sözcükler gerçek anlamlarıyla kullanılmıştır, bu da metnin açıklayıcı anlatım tekniği ile yazıldığını göstermektedir.
MASAL
Sözlü edebiyat döneminin ürünlerinden biridir. Masallarda, olağanüstü olaylarla bezeli, olağanüstü kişilerin başından geçen olaylar anlatılır. Masallarda yer ve zaman belirsizdir. Kahramanlar, insanlar ile birlikte devler, cinler, şeytanlar, cadılar ve olağanüstü yaratıklar olabilir. Masallarda eğiticilik ön plandadır; masalın sonunda iyiler ödüllendirilir ve kötüler cezalandırılır. Evrensel konular işlenen masallarda yer ve zaman belirsizdir. Yer, bazen “Kaf Dağı” olarak geçerken, zaman “evvel zaman” şeklinde tarif edilir ve zamanın tarifi yoktur. Masallar, Hindistan‘da doğmuş ve oradan tüm dünyaya yayılmıştır.
Açıklama: Bu metin, masallar hakkında okuyucuyu bilgilendirme amacı taşır. Cümleler, süslü, dolambaçlı ifadeler içermeyen ve net olan ifadelerle yazılmıştır. Sözcükler, gerçek anlamlarıyla kullanılmıştır. Kişisel görüş ve yorum içermemektedir. İmalı sözler ve soyut ifadelerden kaçınılmış, bu da metnin açıklayıcı anlatım tekniğini yansıttığını gösterir.
Uyarı: Açıklayıcı anlatım ile öğretici anlatım bazen karıştırılabilir. Öğretici anlatımda amaç, konuyu öğretmek iken, açıklayıcı anlatımda bilgi, somut bir şekilde anlaşılır hale getirilir.
Cümle Dışı Unsurlar:
Cümlede ana öge görevini üstlenmeyen ancak cümlenin anlamına katkıda bulunan unsurlara “cümle dışı unsur” denir. Bu unsurlar, cümlede bağlaçlar, ünlemler, hitap sözcükleri ve ara sözler gibi unsurları içerir. Bu tür unsurlar, cümlenin ana anlamına ek bilgi sunar ve anlamın zenginleşmesini sağlar.
Örnekler:
Bu örnekte “Hey!” bir ünlem olarak cümlenin anlamına vurgu yapar ve çağrının daha etkili bir şekilde ifade edilmesini sağlar.
Burada “Oğlum!” hitap sözcüğü olarak kullanılmıştır ve konuşanın hitap ettiği kişiyi belirtir, cümlenin anlamını kişisel bir bağlamda sunar.
Bu örnekte de “Çocuğum!” hitap sözcüğü olarak, konuşanın duygusal bağını ifade eder ve talimatı daha samimi hale getirir.
“Sayın Valim,” hitap ifadesi burada cümlenin anlamına saygı ve nezaket katarak, teşekkürün daha resmi ve içten bir şekilde ifade edilmesini sağlar.
“Eyvah!” bir ünlem olarak, konuşanın içinde bulunduğu duruma dair endişe veya telaşı yansıtır, cümlenin anlamına duygusal bir boyut ekler.
Bu tür cümle dışı unsurlar, cümlenin anlamını daha etkili, samimi veya duygusal bir şekilde ifade etmek için kullanılır.
Yüklemin anlamını tamamlayan, zamanını, durumunu, miktarını, sebebini, amacını vb. çeşitli yönlerini belirten öğelere zarf tümleci denir. Zarf tümlecini bulmak için yükleme “nasıl, ne zaman, niçin, ne şekilde, ne kadar” gibi sorular sorulur. Cümlede bu sorulara cevap veren öğeler, zarf tümleci olarak adlandırılır.
Sıfat Tamlaması Nedir?
Sıfat tamlaması, bir sıfat ile bir ismin birlikte oluşturduğu yapıdır. Bu tamlamalarda, sıfatlar “tamlayan” olarak, isimler ise “tamlanan” olarak adlandırılır. Bir cümlede sıfat varsa, sıfat tamlaması da vardır. Sıfat tamlamaları aşağıdaki şekillerde oluşturulabilir:
Niteleme sıfatları, bir ismin özelliklerini belirtir ve sıfat tamlamasının önemli bir parçasıdır. İşte bazı örnekler:
Belirtme sıfatları, belirli bir ismi işaret eder ve belirli bir şeyi tanımlar. Aşağıdaki örneklerde belirtme sıfatlarının nasıl kullanıldığını görebilirsiniz:
Pekiştirme sıfatları, sıfatın anlamını güçlendirir ve sıfat tamlamasında vurgulu bir etki yaratır. İşte bazı örnekler:
Sıfatın tekrar edilmesi, sıfatın vurgusunu artırır ve anlamı pekiştirir. İşte örnekler:
Sıfatın tekrar edilmesiyle birlikte “mi” ekinin eklenmesi, sıfatın vurgusunu artırır:
Küçültme sıfatları, nesnelerin boyutlarını küçültmek için kullanılır ve genellikle daha yumuşak bir ifade oluşturur:
Bu tür tamlamalar, hem niteleyici hem de belirleyici bir anlam taşıyan sıfatları bir araya getirir:
Sıfat tamlamalarının arasında hiçbir noktalama işareti kullanılmaz.
Yanlış: Kırmızı, kazak ona çok yakışmıştı. Doğru: Kırmızı kazak ona çok yakışmıştı.
Türkçede Batı kökenli kelimeler, Arapça ve Farsça kökenli terimler ve diğer yabancı kaynaklı kelimelerin yazımı, dilimizin kurallarına uygun olarak bazı değişikliklerle kullanılmaktadır. Bu yazıda, yabancı kelimelerin Türkçeye nasıl adapte edildiğini, hangi kuralların uygulandığını ve yazımda dikkat edilmesi gereken önemli noktaları ele alacağız.
1. Batı dillerinden gelen ve çift ünsüzle başlayan kelimeler
Batı kökenli kelimelerden bazıları, iki ünsüz harf ile başlamaktadır. Bu tür kelimelerde, ünsüzler arasına herhangi bir ünlü eklenmeden kelime olduğu gibi yazılır.
Örnekler:
grup, plan, kredi, problem, profesör, stüdyo, program, psikoloji, spor, slogan
Uyarı: Ancak bazı örneklerde, iki ünsüz arasına bir ünlü sesi eklenmiş olabilir. Bu durum yazımda da korunur.
Örnekler:
iskarpin, istasyon, istatistik, iskelet
2. Yan yana iki veya daha fazla ünsüz içeren Batı kökenli kelimeler
Batı dillerinden gelen ve içinde birden fazla ünsüz harf bulunan kelimeler de ünsüzler arasına ünlü eklenmeden yazılır. Bu kural, kelimenin orijinal yapısının korunmasını sağlar.
Örnekler:
alafranga, biyografi, paragraf, elektrik, apartman, kilogram
3. İki ünsüzle biten kelimeler
Batı dillerinden alıntılanmış ve sonu iki ünsüz harf ile biten kelimeler de olduğu gibi, ünsüzler arasına ünlü eklenmeden yazılır.
Örnekler:
film, lüks, form, slayt, modern, teyp, psikiyatr
4. Batı kökenli kelimelerdeki ‘g’ harfi
Yabancı kökenli kelimelerde yer alan “g” harfi, kelimenin orijinalinde olduğu gibi korunur. Ancak bazı özel kelimelerde bu harf, Türkçedeki kurallara uygun olarak “ğ”ye dönüşebilir.
Örnekler:
diyagram, biyografi, paragraf, monograf
Uyarı: “fotoğraf” ve “topoğraf” kelimelerinde “g” harfi, “ğ”ye dönüşerek yazılır.
5. Türkiye Türkçesine yerleşmiş yabancı kelimeler
Türkçeye mal olmuş ve yaygın olarak kullanılan bazı yabancı kelimeler, dilimize adapte edilmiştir ve Türkçe söyleyişine göre yazılır.
Örnekler:
banka, sigorta, blender, kitap, fırkateyn, kampüs
6. Çift ünsüzle biten Arapça ve Farsça kelimeler
Arapça ve Farsça kökenli olup çift ünsüz ile biten kelimelerin son iki ünsüzü arasında, Türkçede bir ünlü sesi girer ve bu şekilde yazılır. Ancak bu kural, sadece bazı kelimelerde geçerlidir.
Örnekler:
emr > emir, ilm > ilim, hükm > hüküm, sabr > sabır, fikr > fikir
Uyarı: Bu kelimelere ünlü harfle başlayan bir ek ya da “etmek, olmak, kılmak” gibi yardımcı fiiller eklenirse, son ünlü harf yazılışta ve söylenişte düşer.
Örnekler:
emir > emretmek, nutuk > nutku, şahıs > şahsı, azil > azli
7. Yabancı kelimeler ve birleşik kelimeler
Ön ek, son ek ya da edat içeren kelimeler de Türkçeye geçtiğinde kurallarına uygun bir şekilde yazılır. İki kelimeden oluşan bazı yapılar da bitişik yazılmalıdır.
Örnekler:
alelacele, ilelebet, bîçare, lâkayt, otobiyografi, telekart
8. Türkiye Türkçesine yerleşmemiş yabancı kelimeler
Türkçede yaygın olmayan fakat kullanılan bazı yabancı kelimeler, özgün biçimleriyle yazılmaya devam edilir. Bu tür kelimelerde, Türkçe kurallarına uygun bir yazım söz konusu değildir.
Örnekler:
center, pizza, by-pass, pipeline
9. Türkçede kullanılan Arapça ve Farsça isimler
Türklerin kullandığı Arapça ve Farsça kişi ve yer adları, dilimize uygun söyleyiş biçimlerine göre yazılır. Bu tür isimlerde, Türkçe kuralları uygulanarak yazım gerçekleştirilir.
Örnekler:
Ahmet, Nurettin, Mehmet, Osman, Mekke, Bağdat, Şiraz
10. Latin alfabesini kullanan dillerdeki özel isimler
Latin harflerini kullanan dillerde yer alan kişi ve yer adları, özgün halleriyle yazılır. Türkçede bu isimlerde herhangi bir değişiklik yapılmaz, orijinal halleri korunur.
Örnekler:
Beethoven, Byron, Shakespeare, Londra, Paris, Roma
Uyarı: Ancak bu özel isimlerden türetilmiş akım adları, Türkçede söyleyişe göre yazılır.
Örnekler:
Marksist, Kartezyenizm, romantizm, dadaizm, realizm
11. Yunanca isimler
Yunanca kökenli isimler, Latin harflerinin karşılıklarıyla yazılır. Ancak bazı isimler, Türkçeye farklı şekillerde yerleşmiş olabilir.
Örnekler:
Homeros, Aristoteles, Sokrates
Uyarı: Türkçede yerleşmiş olan bazı Yunanca isimler farklı şekilde kullanılmaktadır.
Örnekler:
Herodot, Pisagor, Sokrat, Eflatun
12. Rusça kökenli isimler
Rus alfabesinden gelen isimler, Latin harfleriyle ve Türkçedeki ses değerlerine uygun bir şekilde yazılır. Bu kelimelerde de Türkçedeki telaffuza uygun yazım kuralları uygulanır.
Örnekler:
Çehov, Tolstoy, Dostoyevski, Puşkin, Petersburg
13. Çince ve Japonca isimler
Çin ve Japonya kökenli kişi ve yer adları, Türkçede yerleşmiş halleriyle kullanılır. Bu isimler yazılırken tire kullanımı yapılır ve Türkçedeki okunuşuna uygun hale getirilir.
Örnekler:
Tokyo, Şanghay, Hiroşima, Sun Yat-sen
Uyarı: Çinli kişilerin adlarında soyadı, genellikle küçük addan önce gelir ve soyadlar tek hecelidir.
Örnekler:
Sun Yat-sen, Lin Yu-tan
14. Türk devlet ve topluluklarındaki özel isimler
Türk devletlerine ait yer adları ve kişi isimleri de Türkçedeki yaygın söyleyiş biçimlerine göre yazılır. Bu kelimeler, Türkçenin kurallarına uygun şekilde yerleşmiştir.
Örnekler:
Azerbaycan, Taşkent, Özbekistan, Bakü, İslam Kerimov, Cengiz Aytmatov
Bu yazıda, yabancı kökenli kelimelerin Türkçeye adapte edilmesinde uygulanan yazım kurallarını detaylı bir şekilde inceledik.
İsim kök veya gövdelerine eklenerek yeni fiiller türeten eklere isimden fiil yapım ekleri denir. Bu ekleri alan sözcükler, fiil kök ya da gövdesi oluşturur ve isimden fiil meydana getirir.
Bu ekler, isimlerden fiil türeterek, fiil köklerinin anlamını genişletir ve yeni fiiller oluşturur.
Yüklemi eksik olan ve yargısı tam ifade edilmeyen cümlelere eksiltili cümle denir. Bu cümlelerde yüklem çoğu zaman söylenmez ya da cümlenin sonu eksik bırakılır. Cümlenin son kısmı, okuyucu veya dinleyici tarafından tamamlanmak üzere bırakılmıştır. Yani, eksiltili cümlelerde yargının tam olarak ne olduğu, muhatabın anlayışına ve yorumuna bırakılır. Bu tarz cümleler, gündelik konuşmalarda sıklıkla karşımıza çıkar. Aynı zamanda, edebi eserlerde de vurgu yapmak, bir anlamı gizemli kılmak ya da ifadeye derinlik katmak amacıyla kullanılabilir. Eksiltili cümleler, anlamın eksik bırakılması sayesinde okuyucunun zihninde bir tamamlanma ihtiyacı yaratır. Hem bu pratiklik hem de estetik özelliklerinden dolayı dilde önemli bir yere sahiptirler.
Eksiltili cümleler günlük dilde olduğu kadar atasözlerinde, deyimlerde ve edebi metinlerde de sıkça görülür. Dilin zenginleşmesine katkı sağlayan bu tür cümleler, kimi zaman sadece estetik bir tercih olarak, kimi zaman ise anlatımın hızlanması ve kısalması amacıyla kullanılır.
Eksiltili cümleler, günlük konuşmaların vazgeçilmez bir parçasıdır. Özellikle dilin pratikliği açısından büyük bir işlev görürler. Hem konuşmalarda hem de yazılı metinlerde, eksiltili cümleler ifadeyi güçlendirir ve karşı tarafın hayal gücüne alan açar.
Amaç-Sonuç İlişkisi: Anlamı ve Uygulama Yöntemleri
Amaç-sonuç cümleleri, bir amaca ulaşmak için yapılan eylemleri ya da belirli bir sonuca ulaşmak için ortaya konan davranışları ifade eden cümlelerdir. Bu tür cümlelerde, eylemlerin neden yapıldığı veya hangi amaca hizmet ettiği vurgulanır. Amaç-sonuç ilişkisini anlamak için, “Hangi amaca ulaşmak için?” sorusu fiile yöneltilir. Amaç; bireylerin ulaşmak ya da gerçekleştirmek istedikleri düşünce veya hedefleri ifade eder. Bu tür ilişkileri belirtirken genellikle “için,” “diye,” “üzere” gibi edatlar kullanılır.
Püf Noktası: Eğer cümlede “için” edatı varsa, bu edat yerine “amacıyla” kelimesi getirilerek cümlenin anlamı ve yapısı korunuyorsa, bu cümle bir amaç-sonuç cümlesidir. Eğer “için” edatı yerine “amacıyla” getirildiğinde anlam bozuluyorsa, cümlede büyük ihtimalle neden-sonuç ilişkisi bulunmaktadır.
Örnek 1
Öğretmenle görüşmek için okula gitti.
Bu cümlede “için” edatı yerine “amacıyla” getirilirse, “Öğretmenle görüşmek amacıyla okula gitti.” şeklinde bir cümle elde edilir. Burada hem şekil hem de anlam açısından bütünlük sağlandığı için bu cümle bir amaç-sonuç cümlesidir.
Örnek 2
Okula gelmediği için yok yazılmış.
Cümlede “için” edatının yerine “amacıyla” getirdiğimizde “Okula gelmediği amacıyla yok yazılmış.” şeklinde bir cümle oluşur ve bu anlam açısından bozuk olur. Bu durumda, cümlede neden-sonuç ilişkisi mevcuttur, çünkü “gelmemek” bir neden olarak kabul edilirken, “yok yazılmak” bir sonuçtur.
Not: Amaç-sonuç ilişkisi olan cümlelerde amaç henüz gerçekleştirilmemiştir. Ancak neden-sonuç ilişkisi cümlelerinde neden gerçekleşmiş ve tamamlanmış durumdadır.
Örnek 1
İşe gitmediği için işten atılmış.
Bu cümlede “işe gitmediği” nedeni ifade ederken, “işten atılma” sonucu ifade eder. Cümlede “için” edatı yerine “amacıyla” getirildiğinde anlam bozulur, dolayısıyla bu cümle neden-sonuç ilişkisini ifade eder.
Örnek 2
İşe gitmek için yola çıktı.
Bu cümlede “için” edatını “amacıyla” değiştirdiğimizde “İşe gitmek amacıyla yola çıktı.” şeklinde bir cümle oluşur. Burada, amaç-sonuç ilişkisi bulunur çünkü amacın henüz gerçekleşmediği ve şekilsel olarak da bütünlük sağlandığı görülür.
Örnek 3
Ders anlatmak için ayağa kalktı.
Burada “hangi amaçla ayağa kalktı?” sorusuna “ders anlatmak için” cevabı verilir. Cümlede “için” edatı yerine “amacıyla” getirilirse “Ders anlatmak amacıyla ayağa kalktı.” şeklinde doğru bir cümle oluşur. Bu, amaç-sonuç ilişkisini gösterir.
Örnek 4
Zengin olmak için sürekli çalışıyordu.
Cümlede “için” edatı yerine “amacıyla” getirildiğinde “Zengin olmak amacıyla sürekli çalışıyordu.” şeklinde doğru bir cümle oluşur. Burada amacın henüz gerçekleşmemiş olması, bu cümlenin amaç-sonuç ilişkisi taşıdığını gösterir.
Örnek 5
Annesini görmek için İstanbul’a gitmiş.
Bu cümlede “Annesini görmek” amaç, “İstanbul’a gitmek” ise sonuç kısmıdır. “İçin” edatının yerine “amacıyla” getirildiğinde cümle anlam ve yapı açısından doğru olur. Bu da cümlenin amaç-sonuç ilişkisi taşıdığını gösterir.
Örnek 6
Sınavda başarılı olayım diye bu yazıyı okuyor.
Burada “diye” edatını “için” edatına dönüştürdüğümüzde “Sınavda başarılı olmak için bu yazıyı okuyor.” şeklinde olur. Daha sonra “için” edatının yerine “amacıyla” getirildiğinde cümle “Sınavda başarılı olmak amacıyla bu yazıyı okuyor.” şeklinde doğru bir anlam taşır. Böylece amaç-sonuç ilişkisi ortaya çıkar.
Örnek 7
Teşekkür almak için son yazılılara daha çok çalıştı.
Cümlede “için” edatını “amacıyla” değiştirildiğinde “Teşekkür almak amacıyla son yazılılara daha çok çalıştı.” şeklinde olur. Anlam bozulmadan, şekilsel ve anlamsal olarak cümle doğru kalır ve bu cümle amaç-sonuç ilişkisi taşır.
Örnek 8
Çeklerini ödemek için arabasını satmış.
Bu cümlede “çeklerini ödemek” amaç, “arabayı satmak” ise sonuç kısmıdır. “İçin” edatı yerine “amacıyla” getirildiğinde cümlede amaç-sonuç ilişkisi kurulur.
Not: Amaç-sonuç ilişkisi cümlelerinde bazen bir sonucun birden fazla amacı, bir amacın da birden fazla sonucu olabilir.
Örnek 1
Amcasını ziyaret etmek ve bir iş görüşmesi yapmak için İstanbul’a gitmiş.
Burada “Amcasını ziyaret etmek” ve “iş görüşmesi yapmak” iki ayrı amaçtır. Sonuç ise tek bir eylem olan “İstanbul’a gitmek” şeklindedir.
Örnek 2
Sınavda istediğini elde etmek için hem dershaneye gidiyor hem de özel ders alıyor.
Bu cümlede “Sınavda istediğini elde etmek” bir amacıdır. “Dershaneye gitmek” ve “özel ders almak” ise bu amacı gerçekleştirmek için yapılan iki sonuç eylemidir.
Not: Bazen sonuç kısmı amaç kısmından önce gelebilir.
Örnek 1
Büyük bir aşkla yola çıkmıştı Veysel Karani, onu görmek için.
Bu cümlede “Onu görmek” amaç, “büyük bir aşkla yola çıkmak” ise sonuç kısmıdır. Burada sonuç kısmı amaç kısmından önce gelir.
Ses ve Harfler: Türkçede Temel Bilgiler
Ses: Akciğerlerden gelen havanın ses yolunda oluşturduğu ve kulağımızla işitebildiğimiz titreşimlere ses denir. Sesler, dilde anlam ifade etmek için kullandığımız temel birimlerdir.
Alfabe: Bir dildeki sesleri temsil eden ve belirli bir sıraya göre dizilmiş olan harfler topluluğuna alfabe denir. Türk alfabesi, dilimizdeki sesleri temsil eden harflerin düzenli bir biçimde sıralandığı bir sistemdir.
Harf: Bir dildeki seslerin her birini gösteren ve alfabeyi oluşturan işaretlere harf denir. Harf, sesin yazılış biçimidir. Türk alfabesi toplamda 29 harf içerir.
Türkçede harfler, ünlüler (sesli harfler) ve ünsüzler (sessiz harfler) olarak iki ana gruba ayrılır.
Ünlü Harfler (Sesli Harfler): Akciğerden gelen havanın hiçbir engele uğramadan dışarıya çıkarak oluşturduğu seslere ünlü harfler denir. Ünlü harfler tek başına da okunabilir. Türkçede toplamda 8 ünlü (sesli) harf bulunmaktadır:
Ünsüz Harfler (Sessiz Harfler): Tek başına söylenemeyen, ancak bir ünlü harf yardımıyla sese dönüşebilen harflerdir. Türkçede 21 ünsüz (sessiz) harf bulunmaktadır:
Not: Türkçede bir kelimenin son harfi b, c, d, g ünsüzlerinden biri olamaz. Yabancı dillerden alınan kelimeler, Türk dil bilgisi kurallarına uyacak şekilde değiştirilmiştir.
Örnekler:
Not: Ancak bazı kelimelerde bu kural, anlam karışıklığını önlemek için uygulanmayabilir.
Örnekler:
Bu açıklamalar, seslerin ve harflerin dilbilgisi içindeki rolünü ve uyum kurallarını anlamanızı sağlayacaktır.
Mecaz Anlam
Mecaz anlam, bir sözcüğün gerçek anlamıyla şekil veya işlev bakımından hiçbir bağı kalmadığı durumlarda kullanılır. Mecazlı anlatımda, benzetme amacı güdülür ve sözcüğün gerçek anlamından uzaklaşarak yeni bir anlam kazandığı görülür. Bu anlam, dilin zenginliğini ve renkli ifade biçimlerini yansıtır. Mecaz anlamlar, deyim ve atasözü gibi ifade şekillerinde de karşımıza çıkabilir.
Mecaz Anlam Örnekleri
İkilemelerin yazımıyla ilgili kurallar, Türkçe dilbilgisinde önemli bir yer tutar ve doğru kullanımı sağlamak için bu kurallara dikkat etmek gerekir. İkilemelerde doğru yazım kurallarına uygun hareket edilmediği takdirde, anlam karışıklıkları yaşanabilir. Aşağıda bu kurallar detaylandırılarak ve örneklerle desteklenerek anlatılmaktadır.
İkilemeler, genellikle dilde vurgu ve pekiştirme amacıyla kullanılan sözcüklerdir. Bu sözcükler, birbirinin aynısı olan ya da anlam açısından pekiştirici özelliği bulunan kelimelerle oluşturulur. Önemli bir kural olarak, ikilemeler her zaman ayrı yazılır.
Burada dikkat edilmesi gereken önemli nokta, bu tür ikilemelerde iki kelimenin arasında herhangi bir noktalama işaretinin kullanılmaması gerektiğidir. Eğer noktalama işareti kullanılırsa, ikilemenin anlamı ve yazımı bozulur. Bu kurala uyulmazsa yazım yanlışına düşülebilir.
Bazı ikilemeler, sözcüğün başına “m” harfi eklenerek oluşturulur. Bu tür ikilemeler de ayrı yazılmalıdır. “M” harfiyle başlayan bu tür kelimeler genellikle küçümseme ya da alay içerikli ifadeler taşır.
Bu tür ikilemelerin kullanım amacı, söylenen şeyin önemsiz ya da alaycı bir şekilde ifade edilmesidir. Aynı zamanda bu tür ikilemelerin arasında da noktalama işareti kullanılmaz.
Türkçede, isim durum ekleriyle veya iyelik ekleriyle oluşturulmuş olan ikilemeler de her zaman ayrı yazılmalıdır. İkilemeyi oluşturan kelimeler, farklı ekler alabilir ve bu ekler de cümlede belirli bir anlam ya da vurgu katar.
Bu tür ikilemeler, genellikle karşılıklı veya birlikte yapılan işleri anlatmak amacıyla kullanılır. Yine, bu tür ikilemelerin de ayrı yazılması gerektiğini unutmamak önemlidir. Eğer bu kurala dikkat edilmezse, yazım yanlışı yapılmış olur.
Türkçede bazı ikilemeler, ses vurgusunun son hecede bulunması sebebiyle bitişik yazılır. Bu tür ikilemeler genellikle bir anlam yoğunluğu ya da dilde ses benzerliği oluşturmak amacıyla kullanılır.
Bu tür ikilemelerde sözcüklerin bitişik yazılması gerektiğini unutmamak gerekir. Bu durum, ikilemelerin yazım kurallarında önemli bir istisna oluşturur.
Eş anlamlı kelimelerin bir araya getirilmesiyle oluşturulan ikilemelerde vurgu genellikle ikinci kelimenin üzerinde olur. Ancak, vurgunun ilk heceye kaydığı durumlarda bu tür ikilemeler de bitişik yazılmalıdır.
Bu tür ikilemelerde, ses vurgusu ikilemenin yazım biçimini etkiler ve bu vurgunun yer değiştirmesi durumunda sözcükler bitişik yazılır.
Türkçede ikilemelerin yazımı sırasında araya herhangi bir noktalama işareti gelmemesi gerekir. Noktalama işareti kullanımı, ikilemenin anlamını bozarak yazım yanlışı yapılmasına yol açar.
Bu kurala uyulmadığı takdirde yazım hatası yapılmış olur. Özellikle ikilemelerin sık kullanıldığı yazılarda bu kurala dikkat edilmelidir.