Yüklemin anlamını yer açısından tamamlayan, ismin “-e, -de, -den” durum eklerinden birini alan sözcüklere dolaylı tümleç denir. Bu tümleçleri bulabilmek için yükleme “kime, kimde, kimden, neye, nereye, nerede, nereden” soruları yöneltilir. Bu sorular sayesinde dolaylı tümleç, cümledeki yerine göre belirlenebilir.
Bu tür örneklerde, yükleme “nasıl” sorusu yöneltilir, bu nedenle zarf tümleci çıkar.
Bu cümlede iki farklı fiil olsa da, Ahmet’e ifadesi her iki eylem için de geçerli, bu yüzden ortak dolaylı tümleçtir.
Yukarıda verilen tüm açıklamalar dolaylı tümleçlerin cümlede nasıl kullanıldığını ve hangi durumlarda zarf tümleci ile karıştırılabileceğini gösteriyor. Her bir örnek, farklı cümle yapılarında dolaylı tümleçleri doğru bir şekilde bulmanın önemini ortaya koyuyor.
Türkçede Cümle Yapısı ve Özellikleri
Türkçede “cümle” olarak adlandırılan yapı, bir duyguyu, düşünceyi ya da eylemi tam olarak ifade eden ve yargı bildiren söz ya da söz grubudur. Cümleler, bir ifadeyi soru, emir ya da ünlem biçiminde dile getirebilir. Cümlenin temel yapısı genellikle özne, tümleç ve yüklem ögelerinden oluşur. Ancak, cümle olabilmenin en önemli koşulu, yargı bildirmesidir. Cümle, tek bir kelimeden oluşabileceği gibi, onlarca kelimeden de oluşabilir.
Örnekler:
Örnek:
Not: Fiilimsilerin yüklem olduğu cümleler isim cümlesidir.
Örnekler:
Kılış Fiilleri Nedir? Örnekler
Kılış fiilleri, iş bildiren fiillerdir. Bu fiiller, geçişli olup nesne alabilen fiillerdir. Başka bir deyişle, kılış fiilleri “neyi?” veya “kimi?” sorularına yanıt verebilen fiillerdir.
Örnek Fiiller:
Örnek Cümleler:
Burada “yaz-“ fiiline “neyi” sorusu yöneltildiğinde “tahtaya yazılan notları” cevabı alınmaktadır. Bu nedenle “yaz-“ fiili, bir nesne aldığı için kılış fiilidir.
“Sil-“ fiiline “kimi” sorusu yöneltildiğinde “onu” cevabı alınmaktadır. Bu sebeple “sil-“ fiili, nesne alabildiği için kılış fiilidir.
“Kır-“ fiiline “neyi” sorusu yöneltildiğinde “bütün bardakları” cevabı alınmaktadır. Bu nedenle “kır-“ fiili, nesne aldığı için kılış fiilidir.
Bu fiiller, belirli bir nesne üzerinde gerçekleştirilen işleri ifade eder ve dolayısıyla geçişli olup, “neyi” veya “kimi” sorularına cevap verebilirler.
Eş Anlamlı (Anlamdaş) Sözcüklere Örnekler
Eş anlamlı (veya diğer adıyla anlamdaş) sözcükler, anlamları bakımından birbirine yakın veya aynı olan kelimelerdir. Bu tür kelimeler, çeşitli bağlamlarda benzer anlamlar taşıyarak kullanılabilirler. Ancak, her eş anlamlı kelime, her bağlamda birbirinin tam yerine geçmeyebilir. Aşağıda, çeşitli alanlarda eş anlamlı (anlamdaş) kelimelere örnekler verilmiştir:
Not: Bir sözcüğün anlamdaşlık ilişkisi, kullanıldığı cümlenin bağlamına göre değişebilir. Örneğin:
Örnek Cümleler:
Yakın Anlamlı (Benzer Anlamlı) Sözcükler
Bazı sözcükler görünüşte eş anlamlı gibi gözükse de, birbirlerinin yerini tam anlamıyla tutamazlar. Bu tür kelimelere yakın anlamlı sözcükler denir. Genellikle aynı dilde yer alan bu kelimeler arasında okunuş veya yazılış farklılıkları olabilir. İşte bazı örnekler:
Cümle Düzeyinde Eş Anlamlı (Anlamdaş) Sözcüklere Örnekler
En Çok Kullanılan Eş Anlamlı (Anlamdaş) Sözcükler
Bu liste, eş anlamlı (anlamdaş) ve yakın anlamlı kelimeleri kapsamlı bir şekilde incelemekte ve çeşitli bağlamlarda kullanılabilecek alternatifleri göstermektedir. Unutulmamalıdır ki, eş anlamlı kelimeler bağlama göre farklılık gösterebilir ve bazen birbirlerinin yerini tam anlamıyla tutmayabilir. Bu nedenle, kelimelerin anlamlarını ve kullanım bağlamlarını iyi analiz etmek önemlidir.
Ek Fiilin Yazım Kuralları
Ek fiil, Türkçede hem ayrı hem de bitişik olarak yazılabilir. Bu durum, ek fiilin çekimli biçimlerinin nasıl yazılacağına dair kuralları içerir. Ek fiilin farklı yazım biçimlerine aşağıda açıklık getirilmiştir:
Örnek Soru:
Aşağıdaki cümlelerden hangisinde bir yazım yanlışı bulunmaktadır?
a) Babam bugün İbrahim Bey ile görüşecek.
b) Beşaltı günden beri öksürüyor yavrucuğum.
c) Pamukkale’nin travertenlerini korumak için çalışmalar yapılıyor.
d) Basketbol oynarken parmağını sakatlamış.
Cevap: b
Bir neden ve bir sonuç ilişkisi içeren cümlelerde, belirli bir nedenin çeşitli sonuçlar doğurduğunu görebiliriz. Bu tür cümlelerde, neden-sonuç ilişkisi cümlenin başında ya da sonunda yer alabilir. Neden-sonuç ilişkisini belirlemek için, cümlenin yüklemine genellikle “niçin?” veya “neden?” soruları sorularak analiz yapılabilir.
Neden-sonuç ilişkisi, bir nedenin birden fazla sonuç doğurması veya bir sonucun birden fazla neden tarafından açıklanması şeklinde görülebilir. Gerekçesi belirtilmiş yargı ya da açıklaması yapılmış yargı şeklinde ortaya çıkabilir. Neden-sonuç ilişkisi genellikle “için”, “ile”, “den dolayı”, “den ötürü” edatlarıyla sağlanır. Ayrıca, “çünkü” ve “zira” bağlaçlarıyla bağlanan cümleler arasında daima neden-sonuç ilişkisi bulunmaktadır.
Örnek 1
Yola geç çıktığı için akşam geç kaldı.
Bu cümlede iki ana unsur bulunur: biri neden, diğeri de sonuç. Nedeni oluşturan kısım “yola geç çıkmak”, sonucu oluşturan ise “akşam geç kalmak”tır. Yani, akşam geç kalmanın sebebi, yola geç çıkmaktır. Dolayısıyla, bu cümlede neden-sonuç ilişkisi mevcuttur.
Örnek 2
Yeterince ders çalışmadığı için başarılı olamadı.
Bu cümlede, “yeterince ders çalışmamak” neden; “başarısız olmak” ise sonuç olarak belirlenmiştir. Başarısızlığın nedeni, yeterli çalışma yapılmamasıdır. Cümlede neden-sonuç ilişkisi açık bir şekilde ifade edilmiştir.
Örnek 3
Sıkı giyinmediği için hastalandı.
Bu cümlede “hastalanmak” sonuç, “sıkı giyinmemek” ise neden olarak belirtilmiştir. Dolayısıyla, hastalanmanın nedeni sıkı giyinmememektir. Cümlede neden-sonuç ilişkisi net bir şekilde gösterilmiştir.
Örnek 4
Servisin arıza yapması nedeniyle okula geç kalmıştı.
“Servisin arıza yapması” neden, “okula geç kalmak” ise sonuç olarak tanımlanabilir. Okula geç kalma sonucunu doğuran, servisin arıza yapmasıdır. Cümlede neden-sonuç ilişkisi belirgindir.
Örnek 5
Ailesinin maddi durumunun kötüleşmesi sebebiyle öğrenimini yarıda bıraktı.
Bu cümlede, “ailesinin maddi durumunun kötüleşmesi” neden; “öğreniminin yarıda kalması” ise sonuç olarak ifade edilmiştir. Cümledeki neden-sonuç ilişkisi, açıklayıcı bir biçimde sunulmuştur.
Örnek 6
Şiddetli fırtına yüzünden avcılar yolunu kaybetti.
Bu cümlede, “şiddetli fırtına” neden; “yolunu kaybetmek” ise sonuç olarak ifade edilmiştir. Avcıların yolunu kaybetmesinin sebebi şiddetli fırtınadır. Neden-sonuç ilişkisi açıkça belirtilmiştir.
Örnek 7
Yanlış toprak kullanımı nedeniyle ülke toprakları yok olup gitmektedir.
Burada “yanlış toprak kullanımı” neden; “toprakların yok olup gitmesi” ise sonuç olarak tanımlanır. Cümledeki neden-sonuç ilişkisi belirgin bir şekilde ortaya konmuştur.
Örnek 8
Haber programı sürekli acı sahneler gösterdiği için Sedat televizyonu kapattı.
Bu cümlede “haber programının sürekli acı sahneler göstermesi” neden; “televizyonu kapatmak” ise sonuç olarak belirtilmiştir. Televizyonun kapatılmasının nedeni, haber programının sürekli acı sahneler göstermesidir.
Örnek 9
Parasızlık yüzünden garibanın nefesi kokuyordu.
Bu cümlede, “parasızlık” neden; “nefesin kokması” ise sonuç olarak belirtilmiştir. Nefesin kokmasının nedeni parasızlıktır. Neden-sonuç ilişkisi açıktır.
Örnek 10
Yolların kapanması ve hastalıkların yayılması, okulların kapatılmasına yol açtı.
Bu cümlede iki neden ve bir sonuç bulunmaktadır. “Yolların kapanması” ve “hastalıkların yayılması” nedenler; “okulların kapanması” ise sonuç olarak ifade edilmiştir.
Örnek 11
Çok az çalışmak hem başarısızlığa hem de mutsuzluğa yol açtı.
Bu cümlede bir neden ve iki sonuç vardır. “Çok az çalışmak” neden; “başarısızlık” ve “mutsuzluk” ise sonuçlar olarak belirtilmiştir. İfadelerde neden-sonuç ilişkisi açıkça ortaya konmuştur.
Not: “Amaç-sonuç” cümleleri ile “neden-sonuç” cümlelerini ayırt etmek için “için” sözcüğünü kullanabiliriz. Eğer cümlede “için” sözcüğü varsa, bunu “amacıyla” şeklinde değerlendirdiğimizde anlamda bir değişiklik oluşmuyorsa, bu cümle amaç-sonuç cümlesidir. Eğer “için” sözcüğü yer almıyorsa ve cümleyi **”için”**in olabileceği şekilde düzenlediğimizde anlamda bozulma oluşmuyorsa, bu da amaç-sonuç cümlesidir. Eğer dil ve anlatım bozukluğu oluşuyorsa, cümle muhtemelen neden-sonuç ilişkisini ifade eder.
Örnek:
Çalışmak için gurbeti mesken edindi.
Bu cümleyi “çalışmak amacıyla gurbeti mesken edindi” şeklinde yeniden düzenleyebiliriz. Aynı şekilde “Kız istemeye Malatya’ya gitmişler” cümlesini de “Kız istemek amacıyla Malatya’ya gitmişler” şeklinde düzeltebiliriz.
Ünsüz Yumuşaması
Türkçede, bazı sözcüklerin sonunda bulunan sert ünsüzler (p, ç, t, k) ünlüyle başlayan ekler aldıklarında yumuşar. Bu ses olayı, ünsüz yumuşaması olarak bilinir. Sert ünsüzler, eklerin etkisiyle yumuşayarak b, c, d, g, ğ ünsüzlerine dönüşür.
İsim kök veya gövdelerine eklenerek yeni isimler oluşturan ekler isimden isim yapım ekleri olarak adlandırılır. Bu ekler, isimlere eklendiğinde onlardan türeyen yeni isimler meydana getirir ve isim gövdesinin oluşmasını sağlar.
Bu ekler, isimlerin anlamını genişleterek veya özel anlamlar kazandırarak yeni isimler türetir.
Bir olayı yer, zaman ve kişi unsurlarına bağlayarak dile getiren anlatım biçimi, öyküleyici anlatım (öyküleme) olarak adlandırılır. Öyküleyici anlatım, açıklayıcı öyküleme ve sanatsal öyküleme olmak üzere iki temel türde incelenir.
Açıklayıcı öyküleme, sanatsal kaygılar taşımadan ve belirli bir zaman dilimi esas alınarak yapılan anlatımdır. Burada ana amaç, okuyucuya bilgi sunmak olduğundan, tarihsel sıralama ve kronolojik düzen büyük önem taşır.
Sanatsal öyküleme, bilgi verme amacı gütmeyen bir öyküleme türüdür. Bu türde amaç, olayın içinde okuyucuda bir duygu atmosferi yaratmaktır. Sanatsal öyküleme, özellikle roman ve hikâye türlerinde yaygın olarak kullanılmaktadır.
Anlatıcı, olayı anlatan kişidir. Öyküleyici anlatımda mutlaka bir anlatıcı bulunur. İki temel anlatıcı türü vardır:
Örnek 1
Gümüş gibi parlayan bu güzel kaşağının dişlerine bakar. Dişler çok keskin ve sivridir. Biraz köreltmek için duvarın taşlarına sürtmeye başlar. Dişler bozulunca yeniden dener. Ancak atlar durmaz ve kaşak kırılır. Öfkesini kaşağının kendisinden çıkarmak ister. On adım ilerideki çeşmeye koşar. Kaşağıyı onun taşına koyup yerden kaldırabildiği en ağır taş bularak üstüne hızlıca indirmeye başlar. İstanbul’dan gelen ve Dadaruh’un kullanmaya kıyamadığı bu güzel kaşağıyı ezip parçaladıktan sonra onun içine atar. Babası çeşmeye bakarken, kırılmış kaşağıyı görünce Dadaruh’u yanına çağırır. Dadaruh, kaşağının kırıldığını görünce çok korkar ve şaşırır. Babası, kaşağının kimin tarafından kırıldığını sorar.
İpuçları:
Örnek 2
Adam, Lale Hanım’ın babası Hacı Hasan Bey’i yanına çağırdı. Ona, evlerini birkaç günlüğüne Çarın oğlu ziyaret için kullanacağını söyledi. Evde sadece hizmetçilik yapacak kişinin kalması gerektiğini belirterek herkesin evden ayrılmasını emretti. Hacı Hasan Bey, bu isteği kabul etti. Hemen kızını evde bırakarak, oğlu ve eşiyle birlikte evden ayrıldı. Binbaşı Radko, Hacı Hasan Bey’in evine giderek kapıyı çaldı. Ancak Lale Hanım, kapıyı açmakta ısrar eder.
İpuçları:
Örnek 3
Hasan, bir gün Mısır’a gitmeye karar verdi. İlk olarak annesinden ve babasından helallik istedi. Onların ellerini öptü ve ayrıldıktan sonra şehir istasyonuna doğru yürümeye başladı. Hasan’ın heyecanı yüzünden okunuyordu. İstasyona varıp arabaya bindi ve doğrudan hava limanının yolunu tuttu. Heyecanı havaalanında da devam etti. Neyse ki, uçağa bindi ve hedefine ulaşmak üzere Mısır’a uçtu.
İpuçları:
İletişim, bireyler, gruplar ve toplumlar arasındaki her türlü bilgi alışverişi sürecini ifade eder. Bu süreçte, iki birim arasında gerçekleşen bilgi paylaşımı temel hedef olarak kabul edilir. İletişim, işleyiş yönü bakımından genellikle iki ana kategoriye ayrılır: tek yönlü ve çok yönlü iletişim.
Tek yönlü iletişim, mesajın kaynaktan alıcıya iletilmesi sürecidir. Bu iletişim biçiminde, alıcının aktif geri bildirimi veya dönüşü söz konusu değildir. Bu tür bir iletişimin amacı, mesajı hedefe ulaştırmak ve genellikle bilgi aktarımı sağlamak üzerine odaklanır. Çift yönlü iletişim ise alıcı tarafından geri bildirim (dönüt) verilmesini içerir ve mesajın kaynağına dönüş yapar.
İletişim sürecinde bulunması gereken öğeler şunlardır: kaynak (verici, gönderici, santral, merkez), ileti, kanal, alıcı (hedef), filtre (algılama), dönüt (geri bildirim) ve bağlam. İletişim süreci genel olarak şu şekilde işler:
Kaynak (Gönderici) > Kod (şifre) > İleti (Mesaj) > Kanal (yöntem, araç) > Filtre > Alıcı (Hedef) > Dönüt > Kaynak (Gönderici)
İletişimin genel ortamı ise bağlam olarak adlandırılır.
Gösterge, kendi dışında başka bir şeyi gösteren veya onun yerini alabilen belirti ya da işarettir. Gösterge, gösterilen (anlam) ve gösterenin (ses, harf, şekil vb.) zihnimizde oluşturduğu her türlü tasarımı ifade eder. Dil, göstergeler dizgesi olarak tanımlanır. Dil göstergesi, ilişkili olduğu gerçekle doğal bir bağ kurarak nedenlilik içerir. Ancak, gösteren ile gösterilen arasındaki bağ nedensellik taşımamaktadır.
Sanatsal göstergeler gerçekliği birebir aktarmayı hedefler. Fotoğraf, resim, ses CD’leri vb. örnekler bu kategoriye girer.
Sosyal göstergeler, trafik işaretleri, üniformaların temsili, mesleklerin simgeleri ve uzlaşımsal bazı göstergeleri içerir.
Dil göstergesi, dilin kendisi uzlaşımsaldır ve nedensizlik içerir. Dildeki her eylem ve sözcük birer dil göstergesidir.
Dil Göstergelerinin Özellikleri:
Dil Göstergesi ve Simgenin Farkı: Dil göstergesi, simge değildir çünkü simgede gösterilen ile gösteren arasında doğal ve nedenli bir ilişki vardır. Bir kavram, herkesin zihninde aynı anlamı çağrıştırıyorsa simgedir.
Şu anda aktif olarak kullanılan (yaşayan) dil sayısının 3500-4000 arasında olduğu tahmin edilmektedir. Ölü dillerle birlikte bu sayı 5000’i bulmaktadır.
Kökenlerine Göre Diller:
Yapılarına Göre Diller:
Bu detaylı açıklamalarla, iletişim, dil ve kültür konularında kapsamlı bir bilgi sunmayı amaçladım. Herhangi bir ekleme veya detaylandırma isteğiniz olursa, bana bildirin!
Türkiye’nin çeşitli illeri, kendine özgü zenginlikleri ve özellikleri ile tanınır. İşte bu iller ve onlara özgü bazı önemli unsurlar:
Düşünceyi Geliştirme Yolları:
Düşünceyi geliştirme yolları, bir yazarın ele aldığı konuyu derinleştirmek ve anlatmak istediği düşünceleri daha etkili bir şekilde ifade etmek için başvurduğu teknikler ve yöntemlerdir. Bu yollar, yazının inandırıcılığını artırarak, yazarın görüşlerini daha açık ve etkili bir biçimde ortaya koymasına yardımcı olur. İşte bu yöntemler ve örnekleri:
Karşılaştırma, iki veya daha fazla varlık, kavram veya olayın benzerliklerini ve farklarını ortaya koyma işlemidir. Bu tür karşılaştırmalarda genellikle “en,” “daha,” “göre,” “gibi,” “kadar,” “çok” gibi sözcükler kullanılır. Karşılaştırma, özellikle açıklama ve tartışma metinlerinde sıklıkla karşılaşılır.
Örnek: “Röportaj ile öykü arasında bazı benzerlikler bulunur. Her iki tür de yaşamın gerçeklerinden beslenir. Röportajın gerçekliği, somut belgelere, kanıtlara ve olaylara dayanır. Oysa öyküler, bu gerçekleri hayal gücüyle yeni bir boyut ve renk kazandırır. Bunun yanı sıra, her anlatı türünde olduğu gibi, röportaj ve öykü türlerinde de dilin etkili ve güzel kullanımı esastır.”
Bu örnekte, röportaj ve öykü türleri karşılaştırılarak benzerlikler ve farklılıklar ortaya konmuştur.
Tanımlama, bir varlığın veya kavramın ne olduğunu açıklamaktır. Tanımlama cümleleri, genellikle “Bu nedir?” sorusunun cevabını içerir.
Örnek: “Bir konuda bilgi vermek, açıklama yapmak, toplumu bilgilendirmek, bir düşünceyi desteklemek veya karşı çıkmak amacıyla yazılmış gazete ve dergi yazılarına makale denir. Gazetelerin baş sayfalarında yer alan makalelere ise “başmakale” adı verilir.”
Bu metin, “Makale nedir?” sorusunun yanıtını sunarak kavramın tanımını yapar.
Örnekleme, anlatılan düşünceleri daha anlaşılır ve inandırıcı hale getirmek için somut örnekler verme yöntemidir. Bu, okuyucunun konuyu daha iyi anlamasını sağlar.
Örnek: “Bir yazarın, ülke içinde ya da dışında gezip gördüğü yerlerin ilgi çekici yönlerini etkili bir şekilde anlatmasına gezi yazısı denir. Örneğin, Evliya Çelebi’nin ‘Seyahatname’ ve Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin ‘Fransa Sefaretnamesi (18. yüzyıl)’ adlı eserleri bu tür yazılara örnek teşkil eder.”
Bu örnekte, gezi yazısı türü hakkında bilgi verirken somut örnekler kullanılmıştır.
Tanık gösterme, yazarın kendi görüşlerini desteklemek ve inandırıcılığı artırmak amacıyla, konuyla ilgili uzman kişilerin görüşlerine yer vermesidir. Alıntı yapılan cümleler genellikle tırnak içinde sunulur.
Örnek: “Deneme, genellikle büyük savlar içermez. Bunun yerine, daha çok duygu, sezgi, birikim ve akla dayanır. Denemede yazar, kendi birikimini ve içsel düşüncelerini özgürce aktarır. Nurullah Ataç bu tür yazılar için: ‘Deneme benim ülkemdir.’ demiştir. Bu görüş, denemenin kişisel bir ifade biçimi olduğunu vurgular.”
Bu örnekte, Nurullah Ataç’tan yapılan alıntı, yazarın görüşünü desteklemek için kullanılmıştır.
Benzetme, düşünceyi somutlaştırmak amacıyla iki varlık, kavram, olay veya durumun birbirine benzetilerek anlatılmasıdır. Benzetme yaparken genellikle “gibi” edatı kullanılır.
Örnek: “Birikimsiz yazarlık, saman alevi gibidir. Saman alevi çabuk yanar ve hızla sönüp gider. Benzer şekilde, yazmak için yeterli bilgi ve deneyime sahip olmayan birikimsiz yazarlar da parlamış görünseler bile, nihayetinde saman alevi gibi sönüp gitmeleri muhtemeldir.”
Bu örnekte, birikimsiz yazarlar saman alevine benzetilerek anlatılmıştır.
Sayısal veriler, bir düşüncenin sayılarla desteklenmesini sağlar. Bu yöntem, okuyucular için daha inandırıcı ve somut hale getirir.
Örnek: “2019 yılında yapılan LGS’ye 1.029.555 öğrenci katıldı. Bu öğrencilerden 439.419’u tercih yaptı. Tercih eden öğrencilerden 138.993’ü, tercihleri doğrultusunda sınavlı okullara yerleşti.”
Bu örnekte, sayısal veriler kullanılarak verilen bilgi daha somut ve inandırıcı bir biçimde sunulmuştur.
Kinayeli söyleyiş, alaycı bir dille, söylenenlerin tam tersini kastetmeyi ifade eder. Bu tür bir söyleyiş, genellikle bir şeyin ne kadar kötü olduğunu veya bir kişinin ne kadar başarısız olduğunu ifade etmek amacıyla kullanılır. Kinaye ise bir sözün hem gerçek hem de mecaz anlamda kullanılmasını ifade ederken, kinayeli söyleyiş, tamamen ters bir anlamı ima eder. Kinayeli söyleyiş, ironi ile sıkça karıştırılır; ancak, ironide çoğunlukla söylenen şeyin tam tersi anlatılırken, kinayeli söyleyiş belirli bir alaycılık içerir ve genellikle gerçek anlamın tam zıttını ifade eder.
Örnek 1
“O kadar kaliteli gömlekler satıyor ki, gömlekleri ilk yıkamada rengârenk oluyor.”
Bu cümlede, gömleklerin kalitesiz olduğunu alaycı bir şekilde belirtmek için “kaliteli” ve “ilk yıkamada rengârenk olma” ifadeleri kullanılmıştır. Gerçekte kaliteli bir gömlek renk değiştirmez, bu nedenle bu cümlede kinayeli söyleyiş vardır.
Örnek 2
“Onun iyi bir esnaf olduğu beşinci iflasından sonra anlaşıldı.”
Burada, “iyi esnaf” ifadesi ve “iflas etmek” arasındaki çelişki vurgulanmıştır. “İflas”, genellikle başarısızlığın ve yeterizliklerin bir işareti olarak görülür. Dolayısıyla, bu cümlede kinayeli söyleyiş söz konusudur.
Örnek 3
“Süper zeki kişiler bile yanılabilir, ama aptallar asla yanılmaz.”
Cümlede, “yanılma” kavramı zekâ ile ilişkilendirilirken, “aptalların yanılmaması” ifadesi tersine bir durumu ima etmektedir. Burada kinayeli söyleyiş kullanılarak zekânın yanılma ihtimali ile aptallığın yanılmazlığı arasındaki çelişki ortaya konmuştur.
Örnek 4
“Bu okul mükemmel bir şekilde yönetilmektedir; musluklar dışında okulda her şey akmaktadır.”
Bu cümlede, okul yönetiminin alaycı bir şekilde övülmesi, gerçekte ise okulda pek çok sorun olduğunu ima eder. Muslukların akmaması, okulun genel olarak sorunlu olduğunu belirtir. Kinayeli söyleyiş ile okul yönetiminin eleştirildiği anlaşılır.
Örnek 5
“O kadar başarılı bir öğrenciydi ki, liseyi altı yılda bitirdi.”
Burada, öğrencinin başarı seviyesi alaycı bir dille eleştirilmiştir. Normalde dört yılda bitirilmesi gereken lise eğitiminin altı yılda bitirilmesi, başarısızlığın bir göstergesidir. Bu cümlede kinayeli söyleyiş söz konusudur.
Örnek 6
“Trafikte o kadar dikkatli ki, mahallede çarpmadığı bir araba kalmış.”
Cümlede, sürücünün dikkatli olduğu alaycı bir dille belirtilmektedir. Gerçekte, bu sürücünün trafik kazalarına karıştığı ve pek çok araca çarptığı ima edilmektedir. Bu nedenle, cümlede kinayeli söyleyiş mevcuttur.
Örnek 7
“Takımımız futboluyla göz dolduruyor; her maçta en az beş gol yiyor.”
Bu cümlede, takımın başarısızlığı alaycı bir şekilde övülmektedir. Çok gol yemek, takımın başarısız olduğunu gösterir, bu nedenle kinayeli söyleyiş bu örnekte de yer alır.
Örnek 8
“Eserlerini o kadar açık ve anlaşılır bir dille yazmış ki, kendisi bile anlamıyor.”
Burada, eserin “açık” ve “anlaşılır” olduğu iddia edilirken, yazarın kendisinin bile anlamadığı belirtilir. Bu, eserin aslında karmaşık ve anlaşılmaz olduğu . Bu durumda, kinayeli söyleyiş kullanılmıştır.
Örnek 9
“Eh, bu hızla gidersek okula belki yarın sabah varırız.”
Cümlede, “hızla gitmek” ile “çabuk varmak” arasındaki ilişki alaycı bir şekilde belirtilmiştir. Gerçekte yavaş gidildiği için varış süresi çok uzamaktadır. Bu nedenle, kinayeli söyleyiş kullanılmıştır.
Örnek 10
“Mustafa, o kadar zeki bir öğrencidir ki, öğretmen konuyu sınıftakilere bir; ona on kez anlatır.”
Burada, “zeki” ifadesiyle Mustafa’nın yetersizliği alaycı bir şekilde belirtilmiştir. Gerçekten zeki bir öğrenci konuları çabuk öğrenir. Bu yüzden cümlede kinayeli söyleyiş vardır.
Kinayeli söyleyiş, bir şeyin alaycı bir şekilde ifade edilmesiyle gerçek anlamın tersinin kastedilmesini sağlar. Bu söyleyiş tarzı, genellikle bir eleştiriyi ya da bir özelliği abartarak göstermek amacıyla kullanılır. Cümlelerde söylenenlerin tam tersi ifade edilerek, hedeflenen anlamın alaycı bir şekilde vurgulanması sağlanır.
Ünsüz Benzeşmesi (Sertleşmesi)
Türkçede bazı ünsüzlerin belirli seslerle birleşiminde ünsüzlerin sertleşme veya yumuşama gibi değişiklikler meydana gelir. Ünsüz benzeşmesi, sert ünsüzlerle biten bir kelimenin ardından yumuşak ünsüzle başlayan ek geldiğinde ortaya çıkar. Bu süreçte yumuşak ünsüzler sertleşir. Bu olaya ünsüz benzeşmesi veya ünsüz sertleşmesi denir.
SÖZCÜĞÜN ASLI | GELEN EK | YANLIŞ YAZIM | DOĞRU YAZIM |
---|---|---|---|
Ağaç | -da | Ağaçda | Ağaçta |
Giriş | -gen | Girişgen | Girişken |
Kitap | -cı | Kitapcı | Kitapçı |
Arap | -ca | Arapca | Arapça |
Ayak | -da | Ayakda | Ayakta |
Sert | -ce | Sertce | Sertçe |
Bisiklet | -ci | Bisikletci | Bisikletçi |
Karabük | -den | Karabük’den | Karabük’ten |
Dolap | -da | Dolapda | Dolapta |
Unut | -gan | Unutgan | Unutkan |
Tak | -dı | Takdı | Taktı |
Diş | -ci | Dişci | Dişçi |
Çöp | -den | Çöpden | Çöpten |
Sınıf | -da | Sınıfda | Sınıfta |
Çiçek | -ci | Çiçekci | Çiçekçi |
Uçmuş | -du | Uçmuşdu | Uçmuştu |
Mehmet | -cik | Mehmetcik | Mehmetçik |
1925 | -de | 1925’de | 1925’te |
Efsaneler: Tanımı ve Özellikleri
Efsane, eski zamanlardan bu yana söylenen, doğaüstü özellikler gösteren ve olağanüstü kişi ile olaylardan bahseden hayali öyküler olarak tanımlanır. Efsane, köken olarak Farsça bir kelime olup, Türkçe karşılığı olarak “söylence” terimi kullanılmaktadır. Efsaneler, genellikle dini unsurlar içerir ve bir inanışı dile getirir.
Eski dönemlerde insanların dünya üzerindeki yolculukları, yıldızların hareketleri, gök gürültüsü gibi doğa olayları ve bitkiler, ateş, dağlar veya hayvanlar gibi doğal varlıkların oluşumu, efsane türünün ortaya çıkmasına neden olmuştur. Aynı şekilde, ruh, cin, peri, su ve yağmur gibi insanın önem verdiği kavramlar, çeşitli hikâyeler üretmelerine yol açmış ve bu hikâyeler zamanla efsaneleşerek toplumun ortak mirası haline gelmiştir. Her kültürün kendi dilinden birçok efsanesi bulunur.
Efsaneler genellikle dört ana grupta değerlendirilir:
Türk edebiyatında, cesaret, özveri, kahramanlık, doğruluk, samimiyet gibi temalar, efsanelerde en sık işlenen konular arasında yer alır.
Efsaneler, kültürel ve toplumsal değerlerin aktarılmasında önemli bir rol oynar ve insanların tarih boyunca nasıl düşündüklerini ve hissettiklerini anlamamıza yardımcı olur.
İletişim, birçok farklı öğenin etkileşime girdiği karmaşık bir süreçtir. Bu sürecin temel altı bileşeni bulunmaktadır:
Ali, arkadaşına telefon mesajı gönderir:
— Akşam yemeğine katılacak mısınız?
Mehmet:
— Evet, katılacağız. (Dönüt)
Burada Ali gönderici, Mehmet alıcıdır. Ali’nin mesajı “akşam yemeğine katılma” davetini içerir (iletidir), telefon mesajı ise iletişimin gerçekleştiği kanaldır. İletişim ortamı ev veya restoran olabilir (bağlam), ve Mehmet’in verdiği cevap, Ali’ye dönüt sağlar.
Bu bileşenler, etkili bir iletişim sürecinin düzgün bir şekilde işlemesi için birbirleriyle etkileşim içinde çalışır.
Devrik cümleler, yüklemi cümlenin son kısmında bulunmayan özel cümlelerdir. Bu tür cümlelerde yüklem, genellikle cümlenin başında ya da ortasında yer alır. Devrik cümleler, özellikle vurgulamak veya sanatsal bir etki yaratmak amacıyla tercih edilir. Şiirlerde bu yapı sıkça kullanılır. Devrik cümleler kesinlikle yanlış olarak değerlendirilmemelidir.
Örnek:
(Sezai Karakoç’un eserinden alıntılar)
Örnek:
Örnekler:
Heyecana bağlı dil işlevi, iletinin içeriğinde göndericinin duygusal tepkilerini ve heyecanını yansıtır. Bu işlevde, yorumlama ve lirizm ön plandadır. Korku, heyecan, üzüntü, şaşkınlık ve seslenme gibi duygular ağırlıklı olarak yer alır. Öznellik bu işlevin temel özelliğidir. Özel mektuplarda, bazı romanların başlangıç bölümlerinde yer alan betimlemelerde ve lirik şiirlerde bu dil işlevi yoğun şekilde kullanılır. Ayrıca, ünlem cümlelerinin çoğunda da bu işlevin izlerine rastlanır.
Bu dizelerde, derin bir sevgi ve özlem duygusu dile getirilir. Şiirin lirizmi ve duygusallığı öne çıkar.
Bu dizelerde ise, aşkla ilişkili bir bahar getirme ve uzak mesafelerden gelen duygular betimlenir. Lirik bir ifade ve özlem duygusu görülür.
Burada, sevgiliye duyulan özlem ve coşku ön plandadır, duygusal bir bağlamda mektup alınır ve duygular aktarılır.
Tüm şiirlerde, dilin heyecana bağlı işlevi yoğun şekilde kullanılmayabilir. Şiirlerde bu işlev, içeriğe ve şaire bağlı olarak farklılık gösterebilir.
Bu tür ifadeler ve duygusal yoğunluk, iletişimin kişisel ve etkileyici bir boyutunu oluşturur, okuyucuda ya da dinleyicide derin bir izlenim bırakır.
Kısaltmalar ve Kullanım Kuralları
Kısaltmalar, belirli sözcük gruplarını veya terimleri daha kısa ve pratik bir şekilde ifade etmenin bir yoludur. Bu yazıda, kısaltmaların nasıl oluşturulduğu ve kullanıldığına dair temel kuralları ele alacağız.
Kuruluşların, ülkelerin, kitapların, dergilerin ve yön adlarının kısaltmaları oluşturulurken, her bir sözcüğün ilk harfi büyük olacak şekilde yazılır. Bu kısaltmalar, genellikle anlaşılır ve standart bir biçimde düzenlenir. Ancak bazı kısaltmalar, farklı uygulamalar gösterebilir. İşte bazı örnekler:
Not: Kısaltmalar, bazen birkaç harfin bir araya getirilmesiyle oluşturulabilirken, bazı durumlarda aradaki kelimelerden hiç harf alınmayabilir. Gelenekleşmiş bazı kısaltmalarda ise büyük harf kullanımı yaygındır ve nokta kullanılmaz:
Ölçü birimleri uluslararası standartlara uygun şekilde kısaltılır. Bu kısaltmalar, genellikle küçük harflerle yazılır ve bazen üs işaretleri ile birlikte kullanılır. İşte bazı örnekler:
Kısaltmalarda, kelimenin ilk harfi ve temel harfler dikkate alınarak kısaltma oluşturulur. Eğer kısaltılan kelime veya kelime grubu özel ad, unvan veya rütbe ise ilk harf büyük yazılır; eğer cins isim ise ilk harf küçük yazılır.
Kısaltmalara ek getirilirken, kısaltmanın okunuşuna uygun olarak işlem yapılır:
Bu kurallar, kısaltmaların doğru bir şekilde kullanılmasını ve okunmasını sağlar. Kısaltmaları kullanırken bu kuralları göz önünde bulundurarak, anlaşılır ve standart bir dil kullanımını sağlamış olursunuz.