Trajedi, Yunanca kökenli olup “keçi” ve “türkü” anlamına gelen kelimelerin birleşimiyle oluşmuş ve “keçilerin türküsü” anlamına gelir. Hayatın trajik yönlerini, ahlaki dersler vermek amacıyla ve belirli kurallara bağlı kalarak sahnede sergilemek için yazılan manzum eserlere trajedi (tragedya) adı verilir.
Trajedi türünün dünya edebiyatındaki ilk öncüsü Thespis olarak bilinir. Öne çıkan yazarları arasında Aiskhylos, Sophokles, Euripides, Corneille ve Racine sayılabilir.
Trajedide üç birlik kuralı olarak bilinen prensip, olayın birbiriyle bağlantılı olarak aynı mekânda, belirli bir zaman diliminde ve tek bir olay etrafında gelişmesi gerektiğini ifade eder. Bu kuralın öğeleri şunlardır:
Sefiz:
Bir kralı küçümsemek neden, Madam?
Sizi zaferlerle dolu bir soylu yapıp yücelten,
Kazananlar önünde eğilip duran,
Ona minnet duymadan babanızın soyluluğunu hiçe sayan,
Kendi zaferini bile önemsiz gören adamı neden hor görüyorsunuz?
Andromak:
O hatırlamasa da, ben unutabilir miyim?
Nasıl olur da cenaze töreni olmadan gömülen
Ve saygısızca sürüklenen Hektor’u unutabilirim?
Kandan kırmızıya bürünmüş heykeline sarılmışken,
Ayaklarımın dibine düşen babamı nasıl unutabilirim?
Düşün, Sefiz, bir ulus için sonsuz karanlıkta,
Acımasız bir gecenin nasıl olduğunu hayal et.
Alevler içinde kalan saraylarımızın ışığında
Kardeşlerimin cansız bedenlerini çiğneyerek yürüyen,
Kan içinde zafer çığlıkları atan Pirüs’ü hayal et.
Pirüs, bana böyle görünür işte.
Ona krallık getiren zaferler bunlardır;
Ve işte bana eş olarak önerdiğin adam budur.
Hayır, onun katliamlarına ortak olamam,
Bizi son kurbanı olarak alsın, ama nefreti ona bırakayım.
Sefiz:
O zaman oğlunuzun ölümünü göreceğiz, Madam.
Beklenen tek şey sizsiniz… Titriyorsunuz, Madam.
Andromak:
Öyle bir hatıra canlandı ki ruhumda!
Nasıl olur da oğlumun, Hektor’un biricik yansımasının,
Ölümünü gözlerimle görebilirim?
Beni ona bağlayan sevgiyi mi yok sayayım?
Cesur Aşil’in oğlumu kollarına alıp
“Aziz eşim,” diyerek gözyaşlarını sildiği anı mı unutayım?
Bu kan dökülürken gözlerimle görecek miyim?
Ve soyumuzun sonunu mu izleyeceğim?
Hayır, oğlumun ölmesine izin veremem…
Trajedi, yaşamın acı yönlerini belirli kurallara bağlı kalarak sahnede gösteren, ahlak ve erdem üzerine dersler veren bir türdür. Yukarıdaki alıntıda, Racine‘nin Andromak adlı eserinden bir parça görülmektedir. Bu sahnede, karakterlerin yaşadığı trajik olaylar, özellikle Pirüs’ün öldürülmesi ve Andromak’ın kocasının öldürülmesi gibi trajik unsurlar işlenmiştir.
Trajedi türünde genellikle Tanrılar, krallar ve soylular gibi üstün karakterler ön plandadır. Yukarıdaki parçada da karakterler saray çevresindeki soylular arasındadır. Manzum (şiirsel) bir üslup ile yazılan bu eserde, trajediye özgü ağırbaşlılık ve seçkin üslup dikkat çekmektedir. Aynı zamanda, üç birlik kuralı da bu eserde korunmuştur; olaylar tek bir gün içinde geçmektedir.
Yorumlar
Trajedi (Tragedya, Ağlatı) Nedir?
Trajedi, en temel anlamıyla, insan hayatının acı veren yönlerini, yüce ve ciddi bir üslupla işleyen tiyatro türüdür. Ancak bu tanım, türün derinliğini ve felsefi boyutunu tam olarak yansıtmaz. Kökenleri Antik Yunan'da tanrı Dionysos adına düzenlenen dinsel törenlere dayanan trajedi, basit bir "ağlatı" olmanın çok ötesinde, izleyicide derin bir duyuşsal ve zihinsel etki bırakmayı amaçlayan karmaşık bir sanat formudur. Bu türü anlamanın anahtarı ise Aristoteles'in "Poetika" adlı eserinde yaptığı analizdir.
Aristoteles'e göre trajedi, "ahlaki bakımdan ağırbaşlı, başı ve sonu olan, belli bir uzunluğa sahip bir eylemin taklidi (mimesis)"dir. Bu taklidin amacı, izleyicinin ruhunda bir arınma (katharsis) sağlamaktır. Bu arınma, oyun boyunca izleyicide uyandırılan acıma (eleos) ve korku (phobos) duygularının boşalımıyla gerçekleşir. Acıma duygusu, kahramanın hak etmediği acılar çekmesinden, korku duygusu ise kahramanın başına gelenlerin bizim de başımıza gelebileceği ihtimalinden doğar.
Trajedinin merkezinde trajik kahraman yer alır. Bu kahraman, ne tamamen iyi ve erdemli ne de tamamen kötü ve ahlaksızdır. Genellikle toplumda yüksek bir konuma sahip (kral, komutan, soylu vb.), ortalama insandan daha üstün niteliklere sahip bir karakterdir. Ancak bu kahramanın bir "kusuru" vardır. Aristoteles'in hamartia olarak adlandırdığı bu trajik kusur, kibir (hubris), aşırı hırs, bir anlık öfke veya bir yargı hatası olabilir. Kahramanın çöküşüne ve felaketine neden olan şey, kaderin kör bir oyunu değil, tam da bu kusurdan kaynaklanan eylemleridir. Kahraman, kendi iradesiyle yaptığı bir seçimle felaketini hazırlar.
Trajik eylem, genellikle iki önemli an etrafında şekillenir: peripeteia ve anagnorisis. Peripeteia, yani baht dönüşü, olayların akışının kahramanın aleyhine aniden tersine dönmesidir. İyi bir durumdan kötü bir duruma keskin bir geçiş yaşanır. Anagnorisis ise tanıma veya bilme anıdır. Bu, kahramanın kendi kimliği, eylemlerinin gerçek doğası veya içinde bulunduğu durumun vahameti hakkındaki acı gerçeği fark ettiği andır. En bilinen örnek, Sofokles'in "Kral Oidipus" oyununda, Oidipus'un öldürdüğü kişinin öz babası, evlendiği kadının ise annesi olduğunu öğrendiği andır. Bu tanıma anı, genellikle felaketi doruk noktasına ulaştırır.
Trajedi türü, Antik Yunan'da doğmuş olsa da zamanla evrim geçirmiştir. Shakespearean trajedi, Aristotelesçi kalıpları esnetmiştir. Shakespeare'in trajik kahramanları (Hamlet, Macbeth, Othello gibi) daha çok içsel çatışmalar ve psikolojik derinlikleriyle öne çıkar. Onların trajik kusurları, genellikle kararsızlık, hırs veya kıskançlık gibi yoğun insani duygulardır. Felaketleri sadece kendilerini değil, çevrelerindeki herkesi ve hatta tüm krallığı etkiler.
Modern trajedi ise trajik kahramanın tanımını daha da genişletmiştir. Artık bir kral veya soylu olmak gerekmez. Arthur Miller'ın "Satıcının Ölümü" oyunundaki Willy Loman gibi sıradan bir insan da trajik bir kahraman olabilir. Modern trajedide felaketin kaynağı, tanrılar veya kaderden çok toplumsal baskılar, yabancılaşma, kapitalist sistemin acımasızlığı veya bireyin psikolojik çöküşü gibi unsurlardır.
Sonuç olarak, trajedi sadece sonu kötü biten acıklı bir hikâye değildir. İnsanın kader, irade, ahlak ve acı karşısındaki duruşunu sorgulayan, evrensel ve zamansız bir türdür. İzleyiciyi, insanlık durumunun en temel ve en zorlu sorularıyla yüzleştirerek, gündelik hayatın sığlığından çıkarıp varoluşun derinliklerine çeker ve bu sarsıcı deneyim yoluyla ona eşsiz bir estetik ve felsefi doyum sunar.
Yorum Bırak