Tiyatro, seyircinin önünde, oyuncular tarafından canlandırılan edebi eserlerin sahnede temsil edilmesi sanatıdır. Bu kavram, Yunanca kökenli “theatron” kelimesinden türemiştir ve “seyir yeri” . Tiyatronun bugünkü anlamda ilk ortaya çıkışı, M.Ö. 6. yüzyılda Eski Yunan’da şarap tanrısı Dionysos onuruna düzenlenen törenlerde sahnelenen oyunlara dayanır. O dönemlerde sergilenen bu oyunlar, iki ana tiyatro türü olan trajedi ve komedi türlerinin temelini oluşturmuştur. Dram türü, ise 19. yüzyılda Romantizm akımının etkisiyle gelişmiş bir türdür. Tiyatronun temel unsurları arasında olay, kişiler, mekan, zaman, üslup ve amaç yer alır. Bu unsurlar, bir tiyatro eserini diğer edebi türlerden ayıran en önemli faktörlerdir.
Tiyatroyu edebiyatın diğer dallarından ayıran en belirgin özelliği, yazılan eserin seyirci önünde oyuncular tarafından canlandırılmasıdır. Tiyatro, sadece söze değil, aynı zamanda harekete de dayandığı için göze ve kulağa hitap eden bir sanat dalıdır. Tiyatronun görsel ve işitsel unsurlarının birleşimi, onu diğer sanat dallarından ayıran temel faktördür.
Zibâ Dudu: Evlâdım, Gelin Hanım‘ı getirdik. Gel koluna gir de köşeye oturt.
Müştak Bey (Sevinçle tuhaf hareketler yaparak Sâkine Hanım‘ı karşılar): Vayyy!
Zibâ Dudu (Habbe Kadın’a): A dostlar, Damat Bey Gelin Hanım’ı görür görmez sevincinden bayıldı.
Müştak Bey: Hayır, sevincimden bayılmıyorum. Kederimden yüreğime iniyor, ah!
Habbe Kadın (Zibâ Dudu’ya): Zavallı Gelin Hanım bir titreme aldı. Aman al basmasın! (Sâkine Hanım’ı sandalyeye oturtur).
Müştak Bey: Nedir bu?
Zibâ Dudu: İşte sana ömür boyu can yoldaşı olacak Sâkine Hanım.
Müştak Bey: O bana can yoldaşı olacağına, canım çıksa daha iyi.
Zibâ Dudu (Habbe Kadın’a): Damat Bey sayıklamaya başladı, galiba safasından aklını şaşırdı.
Habbe Kadın (Zibâ Dudu’ya): Zavallı, kavuştuğu için sevinçten deli oldu.
Müştak Bey: Ah, ah, ah!
Tiyatro, insanlık tarihi boyunca toplumların bir ifade ve eğlence aracı olarak kullandığı en eski sanat dallarından biridir. Yunanca “theatron” sözcüğünden gelen tiyatro, kelime anlamı olarak “seyir yeri” . İlk tiyatro gösterilerinin M.Ö. 6. yüzyılda Antik Yunan’da, şarap tanrısı Dionysos onuruna yapılan ritüellerde oynanan oyunlarla başladığı kabul edilir. Bu oyunlar, günümüzde trajedi ve komedi gibi tiyatronun iki ana türünün ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Ancak dram türü, 19. yüzyılda Romantizm akımına bağlı sanatçılar tarafından geliştirilmiş ve tiyatroya yeni bir soluk kazandırmıştır.
Tiyatronun en belirgin özelliği, bir eserin yazıdan çıkarak seyircinin önünde canlandırılmasıdır. Bir tiyatro eseri sadece dil aracılığıyla değil, aynı zamanda oyuncuların hareketleri, sahne tasarımı ve ışıklandırma gibi unsurlarla da seyirciye hitap eder. Bu özellikler tiyatroyu hem görsel hem de işitsel bir sanat dalı haline getirir.
Zibâ Dudu: Evladım, Gelin Hanım’ı getirdik. Gel koluna gir de köşeye oturt.
Müştak Bey (Sevinçten deliye dönmüşçesine hareketlerle Sâkine Hanım‘ı karşılar): Vayy.
Zibâ Dudu (Habbe Kadın’a): A dostlar, Damat Bey, Gelin Hanım’ı görür görmez sevincinden bayıldı.
Müştak Bey: Hayır, sevincimden bayılmadım, kederimden yüreğime iniyor, ah!
Habbe Kadın (Zibâ Dudu’ya): Zavallı Gelin Hanım titremeye başladı. Aman al basmasın! (Sâkine Hanım’ı sandalyeye oturtur.)
Müştak Bey: Bu da nedir?
Zibâ Dudu: İşte sana ömür boyu can yoldaşı olacak Sâkine Hanım.
Müştak Bey: O bana can yoldaşı olacaksa, canım çıksın daha iyi!
Zibâ Dudu (Habbe Kadın’a): Damat Bey sevinçten delirdi, galiba aklını şaşırmış.
Habbe Kadın (Zibâ Dudu’ya): Zavallı, sevincinden çıldırdı.
Müştak Bey: Ah, ah, ah!