Tezkire Nedir? Yazarları ve Eserleri

Eylül 22, 2024 - Okuma süresi: 4 dakika

Tezkire Nedir?

Tezkire, çeşitli meslek gruplarından öne çıkan bireylerin yaşamlarını ve başarılarını anlatan eserlere verilen isimdir. Bu terim, sözlük anlamında “anılan, bahsedilen” demektir. Tezkirelerde, kişilerin hayat hikayeleri objektif ya da subjektif bir biçimde ele alınarak sunulmaktadır. İran edebiyatının bir ürünü olarak ortaya çıkan bu tür, aynı zamanda bir edebiyat antolojisi işlevi de görmektedir. Tezkireler, dönemin şairlerinin ve yazarlarının unutulmaktan kurtulmasına yardımcı olmuştur.

Tezkire Türleri

Tezkireler, farklı adlarla anılmaktadır. Şairlerin tanıtıldığı tezkirelere genellikle “şuara tezkiresi” veya “tezkiretü’ş şuara” denirken, evliya ve dini kişiliklerin hayatlarını ele alan tezkireler “tezkiretü’l evliya” adıyla anılmaktadır.

Yapı ve İçerik

Tezkireler, genellikle isimler veya mahlaslar sırasına göre alfabetik olarak düzenlenmektedir. İçerisinde, kişilerin yaşam öykülerine kısaca yer verilmekte, resmi görevleri belirtilmekte ve önemli eserlerinden örnekler sunulmaktadır. Bu özellikleri sayesinde tezkireler, aynı zamanda birer edebi eleştiri metni olarak da değerlendirilir.

Dönemin Yansıması

Tezkireler, yazıldıkları dönemlerin edebi ve kültürel ürünlerini de yansıtır. Bu eserler, günümüz araştırmacıları için değerli belgeler ve kaynaklar sunmaktadır.

Batı Edebiyatındaki Karşılığı

Batı edebiyatında tezkire türünün karşılığı olarak “biyografi” terimi kullanılmaktadır. Türk edebiyatında ise, ilk tezkire örneği olarak Ali Şir Nevai’nin “Mecalisü’n Nefais” eseri gösterilmektedir. Tezkire yazım geleneği bu eserle başlamış ve Anadolu’da ilk örneği olarak “Heşt Behişt” (Sehi Bey Tezkiresi) kabul edilmiştir.

Türk Edebiyatındaki Başlıca Tezkire Örnekleri

  • Ali Şir Nevayî: Mecalisü’n-Nefâis
  • Sehi Bey: Heşt Behişt
  • Latifî: Latifî Tezkiresi
  • Ahdî: Gülşen-i Şuara
  • Âşık Çelebi: Meşa’irü’ş-Şuara
  • Hasan Çelebi: Kınalızade Tezkiresi
  • Beyanî: Beyanî Tezkiresi
  • Riyazî: Riyazü’ş-Şuara
  • Rıza: Rıza Tezkiresi
  • Yümnî: Yümnî Tezkiresi
  • Asım: Zeyl-i Zübdetü’l-Eş’a
  • Güftî: Teşrifatü’ş-Şuara
  • Mücîb: Mücîb Tezkiresi
  • Safayi: Safayi Tezkiresi
  • Salim: Salim Tezkiresi
  • Ramiz: Adab-ı Zürefa
  • Tevfik: Mecmu’atü’t-Teracim
  • Fatin: Hatimetü’l-Eş’ar

Tezkireler, sadece bireylerin hayatlarını anlatmakla kalmayıp, aynı zamanda bir dönemin kültürel ve sanatsal zenginliğini de gözler önüne sermektedir. Bu eserler, geçmişin önemli şahsiyetlerine ışık tutarak edebiyatımızın derinliklerini keşfetmemizi sağlamaktadır.


Yorumlar

Funda16-10-2025 19:12

Divan Edebiyatı geleneği içerisinde, şairlerin hayatlarını, edebi kişiliklerini ve şiirlerinden örnekleri bir araya getiren eserlere tezkire adı verilir. Arapça kökenli bir kelime olan ve "zikretmek, anmak" anlamına gelen "zikr" kökünden türeyen tezkire, bugünkü anlamıyla bir biyografik antoloji veya şairler tezkiresi olarak tanımlanabilir. Bu eserler, yazıldıkları dönemin edebi ortamını, şairler arasındaki ilişkileri, sanat anlayışını ve estetik zevkini günümüze taşıyan en önemli kaynaklardır. Sadece birer biyografi derlemesi olmanın ötesinde, tezkire yazarları (tezkire-nüvis), şairleri ve şiirlerini kendi sübjektif eleştiri süzgeçlerinden geçirerek değerlendirmiş, bu yönleriyle de dönemin ilk edebi eleştiri metinleri olma özelliği kazanmışlardır.

Bir tezkirenin yapısı genellikle üç ana bölümden oluşur: mukaddime (önsöz), asıl metin ve hâtime (sonuç). Mukaddime bölümünde yazar, eseri neden kaleme aldığını, hangi yöntemi izlediğini, şiir ve şair hakkındaki genel görüşlerini sanatlı bir dille (inşâ) ifade eder. Asıl metin ise şairlerin biyografilerinin ve şiir örneklerinin yer aldığı en hacimli kısımdır. Şairler genellikle kronolojik olarak (vefat tarihlerine göre), alfabetik olarak (mahlaslarına göre) veya sosyal statülerine (padişahlar, vezirler, alimler vb.) göre sıralanırdı. Her şair için ayrılan bölümde; şairin adı, mahlası (takma adı), doğum ve ölüm yerleri, ailesi, mesleği, karakteri ve edebi yeteneği hakkında bilgiler verilirdi. Bu bilgilerin ardından yazar, şairin sanatına dair kendi eleştirel yorumlarını ekler ve son olarak onun şiirlerinden birkaç örnek (şiir örnekleri) sunardı. Hâtime bölümünde ise yazar, eserini tamamlarken duyduğu hisleri, eserin eksikliklerine dair özrünü ve genellikle bir dua ile metnini sonlandırırdı.

Türk edebiyatındaki tezkire geleneğinin ilk örneği, Çağatay sahasında Ali Şîr Nevaî tarafından 15. yüzyılda kaleme alınan Mecâlisü'n-Nefâis adlı eserdir. Bu eser, kendisinden sonraki tüm tezkire yazarları için bir model olmuştur. Anadolu sahasında yazılan ilk tezkire ise 16. yüzyılda Sehî Bey'in yazdığı Heşt Behişt'tir (Sekiz Cennet). Eser, şairleri sekiz tabakaya (bölüme) ayırarak incelemesiyle bilinir ve sade diliyle dikkat çeker.

16. yüzyıl, tezkireciliğin altın çağı olarak kabul edilir ve bu dönemde birbirinden değerli eserler kaleme alınmıştır. Latîfî'nin alfabetik sırayla düzenlediği Tezkiretü'ş-Şu'arâ'sı, şairler hakkında verdiği objektif ve detaylı bilgilerle geleneğin en önemli eserlerinden biridir. Aynı dönemde Âşık Çelebi tarafından yazılan Meşâ'irü'ş-Şu'arâ ise şairleri ebced hesabına göre alfabetik olarak sıralaması ve yazarın şairlerle olan kişisel anılarına yer vermesiyle öne çıkar. Âşık Çelebi'nin samimi ve canlı üslubu, eserini diğerlerinden farklı bir konuma yerleştirir. Bu yüzyılın bir diğer önemli tezkiresi de Kınalızâde Hasan Çelebi'nin yazdığı Tezkiretü'ş-Şu'arâ'dır.

Tezkire geleneği 17., 18. ve 19. yüzyıllarda da devam etmiştir. Riyâzî, Kafzâde Fâizî, Safâyî ve Sâlim gibi isimler, kendi dönemlerinin şairlerini kaydederek bu önemli zinciri sürdürmüşlerdir. Son dönem tezkirelerinden biri olarak kabul edilen Fatin Davud'un Hâtimetü'l-Eş'âr'ı ise geleneğin son halkalarından biridir.

Sonuç olarak tezkireler, sadece şairlerin hayat hikâyelerini anlatan kuru metinler değildir. Onlar, edebiyat tarihi araştırmaları için vazgeçilmez birerincil kaynak, dönemin sosyal yapısını, kültür hayatını, estetik algısını ve eleştiri anlayışını yansıtan çok katmanlı belgelerdir. Bir tezkireyi okumak, Divan Edebiyatı'nın zengin dünyasına bir pencere açmak ve o dönemin sanatçılarıyla doğrudan bir diyalog kurmak anlamına gelir.

Yorum Bırak