Türklerin henüz yazıyla tanışmadığı dönemlerde meydana gelen ve çeşitli ritüellerden doğan edebiyat türüne Sözlü Edebiyat denir. Milattan önce 4000’li yıllardan Milattan sonra 6. yüzyıla kadar süren bu dönem, Türk kültüründe önemli bir yere sahiptir.
Bu döneme ait eserler sözlü olarak yaratılmış ve nesilden nesile sözlü aktarım yoluyla günümüze ulaşmıştır. Şamanizm, Maniheizm ve Budizm gibi inançlar, bu dönemde etkili olmuştur. Sözlü edebiyatın temel türleri ise şiir, destan ve masallardan oluşmaktadır.
Koşuk, sürek avları olarak bilinen sığır törenlerinde söylenen lirik şiirlerdir. Bu şiirlerde genellikle doğa, aşk, savaş ve yiğitlik gibi temalar işlenir. Koşuklar, dörtlük nazım birimi ve hece ölçüsüyle yazılmıştır. İslamiyet sonrası Türk edebiyatında koşuklar, koşma adıyla anılmıştır.
Koşuk Örneği
Öfkelenip dışarı çıktım
Aslan gibi kükredim
Yiğitlerin başını kestim
Şimdi beni kim durdurabilir.
Sagu, cenaze törenlerinde söylenen, Halk Edebiyatı’ndaki ağıtların en eski biçimidir. Bu türde hüzün ve keder ön plandadır. Sagular, kaybedilen kişiye duyulan üzüntüyü ifade eder.
Sagu Örneği
Alp Er Tunga öldü mü?
Kötü dünya kaldı mı?
Zaman öcünü aldı mı?
Şimdi yürek paramparça.
Günümüz atasözlerinin ilk örnekleri olan savlar, özlü sözlerdir. Kaşgarlı Mahmut’un Divanü Lügati’t Türk adlı eserinde birçok sav örneği bulunmaktadır.
Sav Örneği
Tembele bulut bile yük olur.
Destanlar, İslamiyet öncesi Türk edebiyatının en bilinen ürünleridir. Anonim olan bu eserler, olay ve kişilerin olağanüstü özelliklere sahip olduğu uzun şiirlerdir. Destanlar, toplumları derinden etkileyen büyük olayların ardından oluşmuş eserlerdir ve milli bir söyleyişe sahiptir.
Bu şekilde yeniden ifade edilen yazı, Sözlü Edebiyat döneminin genel özelliklerini, önemli eserlerini ve bu eserlerin örneklerini daha özgün bir anlatımla sunmaktadır.