Sembolizm veya Simgecilik, 19. yüzyılın sonlarında Fransa’da ortaya çıkan ve edebiyat, sanat, müzik gibi çeşitli alanlarda etkili olmuş bir sanat ve düşünce akımıdır. Bu akım, doğrudan anlatım yerine, soyut imgeler, semboller ve simgeler aracılığıyla duyguları ve düşünceleri ifade etmeye çalışır. Sembolizm, özellikle gerçeğin tam anlamıyla kavranamayacağını savunur ve bu yüzden görünenin ardındaki gizemli anlamlara yönelir.
Sembolizm, 20. yüzyılın başında ortaya çıkan modernist sanat akımlarını, özellikle de dadaizm, sürrealizm ve gerçeküstücülük gibi akımları derinden etkilemiştir. Bunun yanı sıra, edebiyatta T.S. Eliot, W.B. Yeats gibi modernist şairler de sembolizmin etkilerini taşımıştır.
Sembolizm, sanatı duyusal ve bilinçaltı alanlara çekerek, esrarengiz ve duygusal bir anlatım biçimi geliştirmiştir. Bu nedenle, sanat dünyasında önemli bir yere sahiptir.
Sembolizm (Simgecilik): Derin Anlamların Peşinde Bir Akım
Sembolizm ya da Simgecilik, 19. yüzyılın sonlarına doğru Fransa’da doğmuş, edebiyat başta olmak üzere sanatın birçok dalında etkili olmuş bir akımdır. Sembolist sanatçılar, yüzeyde görünen gerçekliğin ötesine geçerek, derin anlamlar, imgeler ve simgeler aracılığıyla insanın ruhsal dünyasını, hayallerini ve bilinçaltını yansıtmayı amaçlamışlardır. Sembolist eserlerde, doğrudan bir anlatımdan ziyade dolaylı, gizemli ve çoğu zaman kapalı bir dil tercih edilir.
Gerçekliğin Ötesine Geçiş: Sembolizm, gerçekliği olduğu gibi anlatmayı reddeder. Bunun yerine, gerçekliğin ötesinde yatan soyut kavramlar, duygu ve düşünceler semboller aracılığıyla ifade edilir. Bir sembolist sanatçı, insanın dış dünyayı nasıl algıladığına değil, bu dünyada gizlenen, gözle görülmeyen derin anlamları keşfetmeye odaklanır. Gerçek, ancak simgeler ve imgeler aracılığıyla anlaşılabilir.
Gizemli ve Kapalı Dil: Sembolist eserler genellikle okuyucuyu doğrudan anlayamayacağı bir dünya ile karşı karşıya bırakır. Bu eserlerdeki dil, karmaşık ve örtülü olabilir. Sözcükler, bilinen anlamlarının ötesinde, daha derin ve simgesel anlamlar kazanır. Sanatçı, eserine gizem katmayı ve okuyucuyu düşünmeye, çözümlemeye teşvik etmeyi hedefler.
İç Dünyaya ve Ruhsal Durumlara Odaklanma: Sembolizm, bireyin içsel dünyasını, bilinçaltını ve ruhsal deneyimlerini ön planda tutar. Sembolist sanatçılar, dış dünyanın tasvirinden ziyade, insanın ruh halini ve içsel çatışmalarını betimlemeye çalışır. Bu nedenle sembolizmde melankoli, yalnızlık, ölüm, rüya ve bilinçaltı gibi temalar sıkça yer alır.
Müzikal Bir Dil: Sembolist edebiyatın en belirgin özelliklerinden biri, şiirsel dilin ritmik, müzikal ve ahenkli bir yapıya sahip olmasıdır. Şiir, sembolistler için sadece bir anlam iletme aracı değil, aynı zamanda müzik gibi bir estetik deneyim sunar. Bu yüzden sembolizmde ses uyumu, ritim ve ahenk büyük önem taşır.
Ruhani ve Mistik Unsurlar: Sembolizm, ruhaniliğe ve mistisizme büyük önem verir. Sembolist sanatçılar, dünya üzerindeki her şeyin maddi boyutunun ötesinde, ruhsal ve metafizik bir anlam taşıdığına inanırlar. Bu nedenle sembolist eserlerde sık sık ruhanilik, gizem ve mistik öğelerle karşılaşmak mümkündür.
Kelimelerin Ötesindeki Anlam: Sembolistler, dilin sınırlarının farkındadır. Onlara göre, kelimeler her zaman duyguları, düşünceleri ya da gerçekliği tam anlamıyla ifade edemez. Bu yüzden sembolist sanatçılar, semboller aracılığıyla, kelimelerin ötesine geçerek, ifade edilemeyeni ima etmeye çalışırlar.
Charles Baudelaire:
Sembolizmin öncüsü sayılan Charles Baudelaire, şiirlerinde sembolist estetiği kullanarak insan ruhunun derinliklerini keşfetmiştir. Baudelaire’in en ünlü eseri olan Kötülük Çiçekleri (Les Fleurs du mal), sembolizm akımının temellerini atan eserlerden biridir. Şiirlerinde ölüm, melankoli ve yalnızlık temalarını yoğun bir şekilde işlemiştir.
Arthur Rimbaud:
Sembolist edebiyatın en önemli isimlerinden biri olan Arthur Rimbaud, genç yaşta yazdığı şiirlerinde mistik ve ruhani bir dil kullanarak sembolizmin temellerini atmıştır. Rimbaud’un eserleri, duyguların ve bilinçaltının derinliklerine inerek soyut kavramları simgeler aracılığıyla ifade eder.
Paul Verlaine:
Paul Verlaine, sembolist şiirin en önemli temsilcilerinden biridir. Şiirlerinde musiki, ahenk ve melankoli ögelerini bir araya getirerek sembolist estetiği en iyi yansıtan şairlerden biri olmuştur. Şiirlerinde kelimelerin ötesindeki anlamları bulmaya çalışmış, insan ruhunun karmaşıklığını simgelerle anlatmıştır.
Stéphane Mallarmé:
Sembolizmin kuramsal temelini atan şairlerden biri olan Stéphane Mallarmé, şiirlerinde dilin sınırlarını zorlayarak, anlamın kelimelerin ötesine geçtiği bir dünya yaratmıştır. Mallarmé, şiirlerinde semboller ve imgeler kullanarak, okuru derin düşüncelere sevk eden bir dil geliştirmiştir.
Ahmet Haşim:
Türk edebiyatında sembolizmin en önemli temsilcisi olan Ahmet Haşim, şiirlerinde hayal gücüne ve bireyin iç dünyasına büyük önem vermiştir. Piyale adlı şiir kitabında, musiki ve şiirsel ahenkle dolu bir dil kullanarak, sembolist estetiği Türk edebiyatına taşımıştır. Merdiven şiiri, sembolizmin izlerini taşıyan en önemli eserlerindendir.
Cenap Şahabettin:
Cenap Şahabettin, Türk edebiyatında sembolizmi benimseyen diğer önemli bir isimdir. Şiirlerinde musiki, ahenk ve sembollerle dolu bir dil kullanarak, sembolizmin estetiğine uygun eserler vermiştir. Elhan-ı Şita şiiri, sembolist özellikler taşıyan eserlerinden biridir.
Cahit Sıtkı Tarancı:
Türk edebiyatında sembolizmin etkilerini eserlerinde taşıyan bir diğer şair Cahit Sıtkı Tarancı‘dır. Özellikle ölüm, yalnızlık ve melankoli temalarını işlerken, sembolizmin gizemli ve kapalı diline başvurmuştur. Otuz Beş Yaş şiiri, Tarancı’nın sembolizme olan yaklaşımını en iyi yansıtan eserlerden biridir.
Sembolizm, edebiyat ve sanat dünyasına derin bir bakış açısı getirmiş, sıradan gerçekliğin ötesinde yatan anlamları keşfetmeye yönelik bir yol açmıştır. Sembolist sanatçılar, imgeler ve simgeler aracılığıyla, insan ruhunun gizemli derinliklerine inmeyi başarmış, insanlığın bilinçaltına dair önemli ipuçları sunmuşlardır. Sembolizm, edebiyat ve sanatı bir düşünce aracı haline getirerek, estetik deneyimin yanı sıra derin düşünsel deneyimler yaşatan bir akım olmuştur.
Yorumlar
Sembolizm, ya da diğer adıyla Simgecilik, 19. yüzyılın sonlarında Fransa'da ortaya çıkan ve özellikle şiirde kendini gösteren bir sanat ve edebiyat akımıdır. Bu akım, kendisinden önceki Realizm ve Parnasyenizm'in nesnel, somut ve dış dünyayı birebir yansıtma anlayışına köklü bir tepki olarak doğmuştur. Sembolistler için sanat, görünenin olduğu gibi aktarılması değil, görünenin ardındaki derin, gizemli ve ruhsal anlamların sezdirilmesidir. Onlara göre gerçeklik, duyu organlarımızla algıladığımız somut dünyada değil, bu dünyanın bizde uyandırdığı izlenimlerde, duygularda ve ruh hallerinde gizlidir.
Sembolist akımın temel özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz:
1. Anlam Kapalılığı ve Sezdirme: Sembolist şiirin en belirgin özelliği, anlamın doğrudan verilmemesidir. Şair, düşünce ve duygularını açıkça ifade etmek yerine, okuyucunun kendi sezgileriyle ve çağrışımlarıyla anlamı keşfetmesini hedefler. Bu nedenle şiirde anlamın kapalılığı esastır. Amaç, bir şeyi "anlatmak" değil, "hissettirmek" ve "sezdirmektir". Bu durum, şiirin yoruma açık bir yapı kazanmasını sağlar. Her okuyucu, şiirden kendi ruh haline ve birikimine göre farklı anlamlar çıkarabilir.
2. Müzikalite ve Ahenk: Sembolistler için şiir, sözcüklerle bestelenen bir müziktir. Fransız şair Paul Verlaine'in meşhur "Her şeyden önce müzik" dizesi, bu anlayışın manifestosu gibidir. Şiirde anlamdan çok, sesin ve ritmin yarattığı ahenge önem verilir. Bu müzikaliteyi sağlamak için aliterasyon (ünsüz tekrarı), asonans (ünlü tekrarı), serbest nazım ve çeşitli ritim unsurları yoğun bir şekilde kullanılır. Kelimeler, anlamlarından çok, tınıları ve ses değerleri için seçilir.
3. Öznellik ve Bireysellik: Realist ve Parnasyenlerin aksine, Sembolistler dış dünyaya değil, bireyin iç dünyasına yönelirler. Şiirin konusu; şairin kişisel bunalımları, hayalleri, karamsarlıkları, anıları ve bilinçaltıdır. Nesnel bir bakış açısı tamamen reddedilir; her şey şairin öznel prizmasından süzülerek aktarılır.
4. Semboller ve İmgelem: Akıma adını veren bu özellik, soyut kavramları, duyguları ve ruh hallerini somut nesneler aracılığıyla ifade etme yöntemidir. Ancak bu semboller, alegoride olduğu gibi birebir karşılığı olan kalıplaşmış simgeler değildir. Sembolistlerin kullandığı imgeler, daha kişisel ve yoruma açıktır. Örneğin, akşam, alacakaranlık, sararmış yapraklar, ay ışığı, durgun sular ve sisli manzaralar gibi imgeler; genellikle hüzün, melankoli, ölüm, yalnızlık, belirsizlik ve geçmişe özlem gibi temaları çağrıştırmak için kullanılır.
Dünya ve Türk Edebiyatında Temsilcileri
Sembolizm akımının temellerini atan ve öncüsü kabul edilen en önemli isim Fransız şair Charles Baudelaire'dir. Onun "Kötülük Çiçekleri" adlı eseri, akımın habercisi sayılır. Akımın diğer önemli Fransız temsilcileri arasında Stéphane Mallarmé, Paul Verlaine ve Arthur Rimbaud yer alır.
Türk edebiyatında ise Sembolizm'in etkileri özellikle Servet-i Fünûn döneminin sonlarına doğru ve Fecr-i Âti topluluğunda belirginleşir. Bu akımın ilk izlerini Cenap Şahabettin'in şiirlerinde görmek mümkündür. Özellikle "Elhân-ı Şitâ" (Kış Nağmeleri) şiirindeki müzikalite ve doğa tasvirleri, sembolist etkiyi açıkça gösterir.
Ancak Türk edebiyatında Sembolizm'in en büyük ve en sadık temsilcisi, şüphesiz Ahmet Haşim'dir. Fecr-i Âti topluluğunun en güçlü şairi olan Haşim, şiir anlayışını açıkladığı *Piyale* kitabının ön sözü olan 'Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar' başlıklı yazısında, şiirin amacının anlam değil, musiki olduğunu savunarak sembolist poetikasını ortaya koymuştur. Şiirlerinde sürekli olarak akşam, gece, şafak vakti, göller ve loş mekanlar gibi sembolik imgeleri kullanarak melankolik ve gizemli bir atmosfer yaratmıştır.
Cumhuriyet döneminde ise "Saf Şiir (Öz Şiir)" anlayışını benimseyen şairler üzerinde Sembolizm'in derin bir etkisi olmuştur. Bu şairlerden Ahmet Muhip Dıranas ve Cahit Sıtkı Tarancı, biçim mükemmelliği, müzikalite ve imgesel anlatım gibi yönleriyle Sembolizm'den beslenmişlerdir. Özellikle ölüm, yalnızlık, zaman ve fanilik gibi bireysel temaları işlemeleri, onları Sembolist geleneğin modern takipçileri yapmıştır.
Sonuç olarak Sembolizm, şiiri nesnel gerçekliğin bir kopyası olmaktan çıkarıp, ruhun ve hayal gücünün gizemli dili haline getiren, modern Türk şiiri üzerinde kalıcı ve dönüştürücü bir etki bırakmış bir akımdır.
Sembolizm (Simgecilik), 19. yüzyılın sonlarında Fransa'da, özellikle şiir alanında kendini gösteren ve sanatta nesnel gerçekliğin birebir yansıtılmasına karşı çıkan bir edebi akımdır. Temelini, Parnasizm akımının katı, nesnel ve "sanat için sanat" anlayışına bir tepki olarak oluşturur. Parnasyenlerin dış dünyayı tüm detaylarıyla ve soğuk bir objektiflikle tasvir etme çabasına karşılık, sembolistler görünenin ardındaki gizli anlamı, ruhsal durumu ve bireysel duyarlılığı ön plana çıkarmayı hedefler. Onlar için sanat, dünyayı anlatmak değil, sezdirmek ve çağrıştırmaktır. Bu akımın öncüleri arasında Charles Baudelaire, Stéphane Mallarmé ve Paul Verlaine gibi Fransız şairler bulunur.
Sembolizmin en temel özelliği anlam kapalılığıdır. Şiir, herkesin kolayca anlayabileceği açık bir metin olmaktan çıkar; bir şifre, bir bilmece halini alır. Şair, duygularını ve düşüncelerini doğrudan ifade etmek yerine, onları simgelerle, imgelerle ve metaforlarla örülü bir dille aktarır. Bu nedenle sembolist bir şiir, adeta bir sis perdesinin arkasından dünyaya bakmak gibidir. Renkler, nesneler ve doğa olayları, alışılmış anlamlarının dışına çıkarak şairin iç dünyasının birer yansıması, birer sembolü haline gelir. Örneğin, akşam, gün batımı, sararmış yapraklar, göller ve ay ışığı gibi motifler; hüzün, melankoli, ölüm, yalnızlık ve geçmişe özlem gibi soyut kavramları çağrıştırmak için sıkça kullanılır.
Bu akımın bir diğer vazgeçilmez unsuru ise müzikalitedir. Sembolistlere göre şiir, sözcüklerle yazılan bir müziktir. Paul Verlaine'in "Müzik, her şeyden önce müzik!" dizesi, bu anlayışın manifestosu niteliğindedir. Şairler, anlamdan çok sese ve ahenge önem verirler. Bunu sağlamak için aliterasyon (ünsüz tekrarı), asonans (ünlü tekrarı) gibi ses sanatlarına başvurur, kelimelerin ses değerlerinden ve ritmik akışından yararlanırlar. Şiirin anlamı ikinci plana itilirken, yarattığı müzikal etki ve okuyucuda uyandırdığı duygu öncelikli hale gelir. Bu ahenk arayışı, aynı zamanda geleneksel nazım biçimlerinin esnetilmesine ve serbest müstezat gibi yeni formların denenmesine de zemin hazırlamıştır.
Türk edebiyatında Sembolizm, özellikle Servet-i Fünûn ve Fecr-i Âti dönemlerinde etkisini göstermiştir. Akımın Türk edebiyatındaki en önemli ve en saf temsilcisi şüphesiz Ahmet Haşim'dir. Haşim, "Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar" başlıklı yazısında şiirin anlamının açık olmaması gerektiğini, şiirin sözden çok müziğe yakın bir sanat olduğunu savunarak Sembolizmin ilkelerini ortaya koymuştur. "Göllerde bu dem bir kamış olsam" dizesiyle başlayan "Merdiven" şiiri, bu akımın en başarılı örneklerinden biridir. Şiirlerinde kullandığı akşam, şafak, göl ve gece gibi imgelerle yarattığı loş ve gizemli atmosfer, tamamen sembolist bir estetiğin ürünüdür.
Ahmet Haşim'in yanı sıra, Cenap Şahabettin de şiirlerinde sembolist unsurlara sıkça yer vermiştir. Özellikle "Elhân-ı Şitâ" şiirinde doğayı öznel izlenimlerle ve müzikal bir dille yansıtması, onu Sembolizme yaklaştırır. Cumhuriyet döneminde ise Ahmet Muhip Dıranas ve Cahit Sıtkı Tarancı gibi şairlerin eserlerinde Sembolizmin derin izleri görülür. Dıranas'ın "Olvido" ve "Fahriye Abla" şiirlerindeki imgesel anlatım ve Cahit Sıtkı'nın şiirlerindeki ölüm, yalnızlık ve zaman temalarını işleyiş biçimi, sembolist duyarlılığın bir devamı niteliğindedir. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın eserlerinde de rüya, zaman ve müzik kavramları üzerinden kurduğu simgesel dünya, bu akımdan ne denli etkilendiğini gösterir.
Sonuç olarak Sembolizm, şiire yeni bir soluk getirmiş, onu nesnel gerçekliğin bir kopyası olmaktan çıkarıp bireyin iç dünyasının ve hayal gücünün sınırsız bir ifade alanına dönüştürmüştür. Anlamı gizleyerek, müziği öne çıkararak ve her okurun metinden farklı bir tat almasına olanak tanıyarak modern Türk şiirinin temellerini atan en önemli akımlardan biri olmuştur. Bu nedenle, Türkçe dilbilgisi ve edebiyat konuları arasında Sembolizmi anlamak, 20. yüzyıl şiirini çözümlemenin anahtarlarından birini elde etmek demektir.
Sembolizm (Simgecilik), 19. yüzyılın son çeyreğinde Fransa’da, özellikle şiir alanında kendini gösteren ve kısa sürede Avrupa edebiyatını etkisi altına alan önemli bir edebi akımdır. Temelde, kendisinden önceki Realizm, Natüralizm ve özellikle şiirdeki katı biçimciliğiyle bilinen Parnasizm akımlarına bir tepki olarak doğmuştur. Parnasizmin nesnelliğine, dış dünya tasvirlerindeki somutluğuna ve "sanat için sanat" anlayışının biçimci katılığına karşı çıkan sembolistler, şiirin görünenin ardındaki gizli gerçeği, ruhsal durumları ve evrensel uyumu sezgiler ve simgeler aracılığıyla ifade etmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Akımın temel felsefesi, pozitivist düşüncenin aksine, gerçeğin yalnızca duyularla algılanan somut dünyadan ibaret olmadığıdır. Sembolistlere göre, asıl gerçeklik, nesnelerin ve olayların ardında yatan, ancak akıl ve mantıkla değil, sezgi ve duygu ile kavranabilecek olan soyut ve tinsel bir dünyadır. Bu dünyaya ulaşmanın yolu ise simgelerden, yani sembollerden geçer. Bir nesne, örneğin bir "göl", sadece bir su birikintisi değil; melankolinin, yalnızlığın veya sonsuzluğun bir simgesi olabilir. Bu nedenle sembolist şiir, anlamını doğrudan vermez; okuyucuya telkin yoluyla hissettirmeyi ve sezdirmeyi amaçlar. Bu durum, sembolist şiirin en belirgin özelliklerinden biri olan anlam kapalılığını beraberinde getirir.
Sembolizmin en ayırt edici özelliklerinden bir diğeri ise musikiye verdiği olağanüstü önemdir. Akımın öncülerinden Paul Verlaine'in ünlü "Her şeyden önce musiki!" dizesi, bu anlayışın manifestosu gibidir. Sembolistler için şiir, anlatmaktan çok duyurmaktır ve bu duyurma işlevi en iyi müzikle sağlanır. Şiirde ahenk yaratmak için aliterasyon (ünsüz tekrarı), asonans (ünlü tekrarı), redif ve kafiye gibi ses unsurlarını ustalıkla kullanmışlardır. Ancak bu ahenk arayışı, Parnasizmdeki gibi katı kurallara bağlı değildir. Hatta anlamı geri plana atıp sesi ve ritmi öne çıkaran sembolistler, geleneksel nazım biçimlerini esneterek serbest müstezat gibi yeni formların gelişmesine de öncülük etmişlerdir.
Duygusallık açısından Sembolizm, karamsar ve melankolik bir atmosfere sahiptir. Şairler, genellikle kendi iç dünyalarına çekilerek bireysel duygularını, hüzünlerini, hayal kırıklıklarını ve yalnızlıklarını işlerler. Bu karamsar ruh halini yansıtmak için sıkça kullandıkları imgeler arasında akşam, alacakaranlık, sararmış yapraklar, ay ışığı, sisli ve loş manzaralar bulunur. Renkler de sembolik anlamlar taşır; özellikle sarı, mor ve kızıl gibi hüzün ve ölümü çağrıştıran tonlar ön plandadır.
### Dünya ve Türk Edebiyatında Temsilcileri
Sembolizmin temelleri, Charles Baudelaire'in *Kötülük Çiçekleri* (Les Fleurs du mal) adlı eseriyle atılmıştır. Baudelaire, modern dünyanın sıkıntısını ve insanın içsel çatışmalarını simgelerle ifade ederek kendisinden sonraki kuşağa ilham vermiştir. Akımın diğer önemli Fransız temsilcileri arasında şiirde müziği ve ahengi zirveye taşıyan Paul Verlaine, anlamı tamamen kapalı ve seçkin bir zümreye hitap eden şiirler yazan Stéphane Mallarmé ve genç yaşta yazdığı dâhiyane şiirlerle sembolizmin sınırlarını zorlayan Arthur Rimbaud sayılabilir.
Türk edebiyatında Sembolizmin ilk izleri Servet-i Fünun döneminde Cenap Şahabettin ile görülür. Şahabettin, o güne dek duyulmamış "saat-i semenfâm" (yasemin renkli saatler) gibi yeni tamlamalarla ve şiirlerindeki müzikaliteyle Sembolizme yaklaşmıştır. Ancak Türk edebiyatında Sembolizmin en büyük ve en sadık temsilcisi şüphesiz Ahmet Haşim'dir. "Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar" başlıklı yazısında şiir anlayışını açıklayan Haşim, şiirin amacının "anlaşılmak için değil, duyulmak için" olduğunu savunur. Ona göre şiir, "söz ile musiki arasında, sözden ziyade musikiye yakın" bir sanattır. *Göl Saatleri* ve *Piyale* adlı eserlerinde bu anlayışı en yetkin şekilde uygulamış; akşam, gece, hüzün ve yalnızlık temalarını lirik ve müzikal bir dille işlemiştir.
Cumhuriyet döneminde ise Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dıranas gibi şairler, Sembolizmin etkilerini kendi özgün şiir dilleriyle birleştirerek modern Türk şiirinin gelişimine katkıda bulunmuşlardır. Özetle Sembolizm, şiiri nesnel gerçekliğin bir kopyası olmaktan çıkarıp onu ruhun, sezginin ve müziğin dili haline getiren devrimci bir akım olmuştur.
Sembolizm (Simgecilik), 19. yüzyılın son çeyreğinde Fransa'da ortaya çıkan ve özellikle şiir alanında derin izler bırakan bir sanat ve edebiyat akımıdır. Temelinde, Parnasizm akımının katı, nesnel ve biçimci tavrına; Realizm ve Natüralizm'in ise dış dünyayı olduğu gibi yansıtma çabasına bir tepki yatar. Sembolistler, görünenin ardındaki görünmeyeni, somut gerçekliğin ötesindeki soyut ve tinsel dünyayı ifade etmeyi amaçlamışlardır. Onlar için sanat, dış dünyayı bir ayna gibi yansıtmak değil, ruhun derinliklerindeki izlenimleri, duyguları ve düşünceleri simgeler aracılığıyla sezdirerek aktarmaktır.
Bu akımın en temel ilkesi anlatmak değil, sezdirmek ve çağrıştırmaktır. Sembolist bir şair, duygularını veya düşüncelerini doğrudan ifade etmekten kaçınır. Bunun yerine, okuyucuda benzer duyguları uyandıracak semboller, imgeler ve metaforlar kullanır. Anlam, açıkça verilmek yerine bir sis perdesinin ardına gizlenir ve okuyucunun hayal gücüne, sezgilerine bırakılır. Bu durum, Sembolist şiire doğal bir kapalılık ve anlam belirsizliği kazandırır. Akımın öncülerinden Stéphane Mallarmé'nin dediği gibi, "Bir nesneyi adlandırmak, şiirin zevkinin dörtte üçünü yok etmektir." Amaç, kelimelerin çağrışım gücünden faydalanarak okurun zihninde çok katmanlı bir dünya yaratmaktır.
Sembolizmin bir diğer kilit özelliği ise müzikalite (musiki) arayışıdır. Şiiri, resim sanatından çok müziğe yakın bir sanat dalı olarak görmüşlerdir. Şiirde ahenk, ritim ve ses uyumu, anlamın önüne geçer. Paul Verlaine'in "Müzik, her şeyden önce müzik!" dizesi, bu anlayışın manifestosu niteliğindedir. Bu nedenle, Sembolistler aliterasyon, asonans gibi ses sanatlarına sıkça başvurmuş, kelimelerin sadece anlamlarıyla değil, aynı zamanda ses değerleriyle de oynamışlardır. Dilin müzikal potansiyelini en üst düzeyde kullanarak, adeta bir melodi besteler gibi şiir yazmışlardır.
Duygusallık ve bireysellik de akımın merkezindedir. Ancak bu, Romantizm'deki coşkun ve dışa dönük bireysellikten farklıdır. Sembolist şair, kendi iç dünyasına çekilmiş, melankolik, karamsar ve hayalperest bir bireydir. Şiirlerinde sıkça işlenen temalar; akşam, alacakaranlık, sararmış yapraklar, ay ışığı, hüzün, ölüm, yalnızlık ve gerçek dünyadan kaçış gibi içe dönük ve lirik konulardır. Bu temalar, nesnel bir şekilde betimlenmez; şairin ruh halinin birer yansıması, birer sembolü olarak kullanılır. Örneğin, "akşam" sadece günün bir vakti değil, aynı zamanda hüznün, yorgunluğun ve sona yaklaşmanın bir simgesidir.
Dünya edebiyatında Sembolizmin kurucu ve en önemli temsilcileri arasında, akımın habercisi sayılan Charles Baudelaire, müzikalitenin ustası Paul Verlaine, kapalılığın zirvesi Stéphane Mallarmé ve "görücü" (le voyant) şair olarak anılan Arthur Rimbaud yer alır.
Türk edebiyatında ise Sembolizmin etkileri Servet-i Fünûn döneminde görülmeye başlar. Akımın ilk ve en önemli temsilcisi olarak Cenap Şahabettin kabul edilir. Onun şiirlerinde kullandığı yeni ve duyulmamış tamlamalar, müzikaliteye verdiği önem ve doğa manzaralarını kendi ruh halini yansıtmak için kullanması, Sembolist özellikler taşır. Ancak Türk edebiyatında Sembolizmi en saf ve bilinçli şekilde uygulayan isim Ahmet Haşim'dir. "Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar" başlıklı yazısında "Şiirde anlam aramak, bülbülü eti için öldürmeye benzer" diyerek akımın poetikasını özetlemiştir. "Akşam şairi" olarak bilinen Haşim'in şiirleri, loş ve gizemli atmosferi, müzikalitesi, zengin imgeleri ve derin melankolisi ile tam bir Sembolist karakter sergiler. Bu isimlerin yanı sıra, Ahmet Muhip Dıranas ve Cahit Sıtkı Tarancı gibi Cumhuriyet dönemi şairlerinin ilk dönem şiirlerinde de Sembolizmin belirgin etkileri görülür.
Sonuç olarak, Sembolizm, sadece bir edebi akım olmanın ötesinde, şiir dilinde bir devrimdir. Bu akımı anlamak, dilin sadece bir iletişim aracı olmadığını, aynı zamanda bir çağrışım, duygu ve müzik yaratma aracı olduğunu kavramaktır. Bu nedenle, Türkçe dilbilgisi ve edebiyat analizlerinde Sembolist bir metinle karşılaşıldığında, sadece yüzeydeki anlamı değil, kelimelerin ses değerlerini, imgelerin sembolik karşılıklarını ve cümlenin yarattığı ritmi de incelemek gerekir. Bir çözümlü soruda Ahmet Haşim'in bir dizesindeki tamlamanın neden alışılmadık olduğu veya bir şiirdeki ses tekrarlarının hangi duyguyu pekiştirdiği sorulabilir. İşte bu analiz, Sembolizmin dilin ve anlamın sınırlarını nasıl zorladığını anlamanın anahtarıdır.
Sembolizm (Simgecilik), 19. yüzyılın son çeyreğinde Fransa'da, özellikle şiir alanında kendini gösteren ve sanatta nesnel gerçekliğin doğrudan tasvirine karşı çıkan güçlü bir edebi akımdır. Temelinde, Parnasizm’in katı, nesnel ve "biçim için biçim" anlayışına sowie Realizm ve Natüralizm'in dış dünyayı olduğu gibi yansıtma çabasına bir tepki yatar. Sembolistler için sanat, görünen dünyanın bir kopyası olmak yerine, görünenin ardındaki gizli, derin ve tinsel gerçekliklerin bir ifadesi olmalıdır. Onlara göre, evren, çözülmesi gereken sembollerle dolu bir ormandır ve sanatçının görevi, bu sembolleri sezgileriyle yorumlayarak okura aktarmaktır.
Bu akımın temel özelliklerinin başında anlam kapalılığı ve telkin gelir. Sembolist şair, düşüncelerini ve duygularını açıkça ifade etmekten kaçınır. Bunun yerine, sözcüklerin çağrışım gücünden faydalanarak okurun zihninde belirli bir atmosfer yaratmayı hedefler. Şiir, bir şey anlatmak yerine bir şeyler hissettirmeli, sezdirmeli ve okuru kendi yorumunu yapmaya teşvik etmelidir. Bu nedenle, Sembolist şiirde anlam genellikle belirsizdir ve çok katmanlıdır. Her okur, şiirden kendi ruh haline ve birikimine göre farklı anlamlar çıkarabilir.
Sembolizmin bir diğer vazgeçilmez unsuru ise musikidir. Akımın öncülerinden Paul Verlaine'in "Her şeyden önce müzik!" dizesi, bu anlayışı özetler. Sembolistler için şiir, kelimelerle yazılan bir beste gibidir. Ahenk, ritim, aliterasyon ve asonans gibi ses unsurları, anlamın önüne geçebilir. Şiirin içeriğinden çok, yarattığı müzikal etki ve duygu tonu önemlidir. Kelimeler, anlamlarından çok ses değerleriyle şiire hizmet eder. Bu yaklaşım, şiiri resim sanatından uzaklaştırıp müziğe yakınlaştırmıştır.
Akıma adını veren semboller ve imgeler, anlatımın merkezinde yer alır. Dış dünyadaki nesneler, olduğu gibi değil, şairin iç dünyasındaki yansımalarıyla ve temsil ettikleri derin anlamlarla şiire girer. Örneğin, alacakaranlık, akşam, ay ışığı, sararmış yapraklar, durgun sular ve sonbahar gibi melankolik ve hüzünlü çağrışımlara sahip imgeler sıkça kullanılır. Bu semboller; karamsarlık, içe kapanıklık, hayal kırıklığı, yalnızlık ve gerçeklerden kaçış gibi temaları işlemek için birer araçtır. Renkler de sembolik anlamlar taşır; özellikle sarı ve solgun renkler, hastalığı ve çürümeyi, mor ise melankoliyi çağrıştırır.
Bireysellik ve iç dünyaya yöneliş, Sembolizmin temel felsefesidir. Şair, toplumsal sorunlarla veya dış dünyayla ilgilenmek yerine, kendi ruhunun en derin ve karanlık köşelerine yolculuk yapar. Düşler, hayaller, bilinçaltı ve anlık ruh halleri, şiirin ana malzemesini oluşturur. Bu yönüyle Sembolizm, bireyin en kişisel ve öznel deneyimlerini sanata taşıyan, oldukça lirik bir akımdır.
Dünya edebiyatındaki en önemli temsilcileri arasında akımın habercisi sayılan Charles Baudelaire, anlam kapalılığının ve saflığın ustası Stéphane Mallarmé, musikinin şairi Paul Verlaine ve "seslerin renkleri" gibi duyular arası aktarımlarla tanınan dahi çocuk Arthur Rimbaud sayılabilir.
Türk edebiyatında ise Sembolizm, özellikle Servet-i Fünun döneminde ve sonrasında etkili olmuştur. Cenap Şahabettin, "Elhan-ı Şita" gibi şiirlerinde kullandığı yeni imgeler, ahenkli dil ve müzikalite ile Sembolizmin ilk etkilerini taşıyan isimlerdendir. Ancak Türk edebiyatında bu akımın en büyük ve en saf temsilcisi şüphesiz Ahmet Haşim'dir. Haşim, *Piyale* adlı kitabının önsözünde yer alan "Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar" başlıklı yazısıyla adeta Sembolizmin manifestosunu kaleme almıştır. Ona göre şiir, "sözden çok musikiye yakın" bir sanattır ve anlamını herkesin anlayacağı şekilde açık etmemelidir. Şiirlerinde sürekli olarak akşam, gece, göl, orman gibi imgeleri kullanarak kendine özgü, melankolik ve gizemli bir dünya kurmuştur. Cumhuriyet döneminde ise Saf Şiir (Öz Şiir) anlayışını benimseyen Ahmet Muhip Dıranas ve Cahit Sıtkı Tarancı gibi şairler de Sembolizmin estetik anlayışından derinlemesine etkilenmişlerdir.
Yorum Bırak