Madara etmek: Bir kişinin yalanını açığa çıkararak onu mahcup duruma düşürmek.
Madik atmak: Hile yaparak insanları yanıltmak, aldatmak.
Mahalle kahvesi gibi: Gürültü, kalabalık ve havasız bir ortam.
Mahalle karısı: Kaba, terbiyesiz ve görgüsüz bir kadın.
Mahalleyi ayağa kaldırmak: Gürültü çıkararak çevredekileri rahatsız etmek ve telaşlandırmak.
Mahkemelik olmak: Anlaşmazlık yüzünden mahkeme önüne çıkmak.
Mahşer gibi: Son derece kalabalık bir yer.
Mahşer midillisi: Kısa boylu, sorun çıkaran bir kişi.
Makaraları koyuvermek: Kendini tutamayıp yüksek sesle gülmek.
Makaraya almak: Birisiyle alay etmek, onunla dalga geçmek.
Makas almak: Birinin yanağını sıkmak.
Mal bulmuş mağribi gibi: Büyük bir servet kazanmış gibi sevinç içinde olmak.
Mal etmek: Belirli bir değer karşılığında bir şeye sahip olmak.
Mana çıkarmak: Bir söz veya davranıştan yanlış bir anlam çıkarmak.
Mana vermek: Söz ve hareketlere kendi yorumunu katmak, anlamlandırmak.
Mandalyonun ters yüzü: Bir olayın göz ardı edilmemesi gereken olumsuz yönü.
Maneviyatı bozulmak: Bir şey yapma isteğinin azalması, moralin bozulması.
Mantar gibi yerden bitmek: Ansızın veya kendi kendine ortaya çıkmak.
Maraza çıkarmak: Anlaşmazlık veya kargaşaya yol açacak davranışlar sergilemek.
Mariz atmak: Birine dayak atmak.
Marsık gibi: Koyu tenli bir kişi.
Mart içeri pire dışarı: İki kişi arasındaki çekişmeyi ifade eden bir durum.
Martaval atmak: Gerçek olmayan şeyler söylemek; yalan konuşmak.
Masal okumak: Kişiyi ikna etmeyen, inandırıcı olmayan sözler söylemek.
Maskara etmek: Birini utandırarak küçük düşürmek.
Maskarası olmak: Birinin eğlencesi veya alay konusu haline gelmek.
Maskesi düşmek: Birinin gerçek yüzünün ortaya çıkması.
Maskesini indirmek: Gizli niyetlerinin ifşa olması.
Masrafa girmek: Bir iş için gereğinden fazla harcama yapmak.
Maşa gibi kullanmak: Birini kendi çıkarları doğrultusunda araç olarak kullanmak.
Maşallahı var: Birinin iyi durumda olduğunu belirtmek için kullanılan bir ifade.
Maşası olmak: Başkalarının çıkarları için bir araç haline gelmek.
Mat etmek: Satrançta rakibi yenmek.
Matrak geçmek: Birisiyle alay ederek eğlenmek.
Maval okumak: İkna edici olmayan yalanlar söylemek.
Mavi boncuk dağıtmak: Farklı kişilere hoş sözler söyleyerek gönüllerini almak.
Mayası bozuk: Kötü bir karaktere sahip, güvenilmez bir kişi.
Maymun iştahlı: Hızla hevesi geçen biri.
Maymuna benzetmek: Birini gülünç ve çirkin bir duruma sokmak.
Maytaba almak: Alay etmek, eğlenmek.
Mazur görmek: Birinin hatasını affetmek, hoş görmek.
Mekik dokumak: Sürekli iki yer arasında gidip gelmek.
Mendil açmak: Para toplamak, dilenmek.
Merak etmek: Bir şeyi öğrenme isteği duymak.
Merhabası olmak: Bir kişiyle belirli bir yakınlık içinde olmak.
Merhabayı kesmek: Bir kişiyle olan ilişkisini sonlandırmak.
Mesafe almak: Bir konuda önemli bir ilerleme kaydetmek.
Mesafe bırakmak: Dostlukta samimiyetten uzak durmak.
Mesken tutmak: Bir yere yerleşmek, kalıcı olmak.
Meteliğe kurşun atmak: Hiç parası kalmamak, maddi sıkıntıya düşmek.
Mevki sahibi olmak: Önemli bir göreve ulaşmak, yüksek bir statü kazanmak.
Meydan dayağı: Birini herkesin önünde dövmek.
Meydan okumak: Birine cesaretle meydan okuyarak onu bir yarışa ya da kavga etmeye davet etmek.
Meydan vermemek: Olumsuz bir durumun oluşmasına engel olmak.
Meydana çıkmak: Ortaya çıkmak, görünür olmak.
Meydana gelmek: Bir olayın gerçekleşmesi.
Meydanı boş bulmak: Hiçbir engel veya çekince olmadan istediklerini yapmak.
Mezar kaçkını: Çok zayıf, güçsüz bir kimse.
Mezhebi geniş: Dini kurallara uymayan, ahlaki değerleri zayıf olan kişi.
Mırın kırın etmek: İstenmeyen bir durumu bahanelerle geciktirmek veya engellemek.
Mısır’daki sağır sultan bile duydu: Herkesin bu durumu bildiği anlamında.
Mızıkçılık etmek: Bir etkinliği çeşitli bahanelerle sabote etmeye çalışmak.
Mide bulandırmak: Kişide olumsuz düşüncelere yol açmak, rahatsız etmek.
Midesi bulanmak: Tiksinme veya iğrenme hissi yaşamak.
Midesi kazınmak: Çok acıkmak.
Mideye oturmak: Kötü bir durumun kişiyi derinden etkilemesi.
Mihenk taşı: Birinin değerini veya ahlakını belirleyen ölçüt.
Mim koymak: Bir durumu özel bir şekilde değerlendirmek.
Minnet etmek: Birine yalvarmak, yardım istemek.
Moda olmak: Bir şeyin popüler hale gelmesi.
Modası geçmek: Bir şeyin eskiyip ilgi görmemesi.
Mola vermek: Çalışma veya yolculuk sırasında dinlenmek için ara vermek.
Muhallebi çocuğu: Nazik, şımarık şekilde büyütülmüş biri.
Mukabelede bulunmak: Bir duruma karşılık vermek.
Mukayyet olmak: Birini gözetmek veya korumak.
Mum gibi: Dimdik ve düz bir şekilde durmak.
Mum gibi erimek: Zayıflamak, güçten düşmek.
Mum gibi olmak: Yaramazlıklarını bırakıp düzene girmek.
Muma döndürmek: Birini sürekli emirler doğrultusunda hareket etmeye zorlamak.
Muma dönmek: İyi davranışlar sergilemek, uslanmak.
Mumla aramak: Birini çok özleyerek aramak.
Muradına ermek: Çok istediği bir şeye ulaşmak.
Mümkün mertebe: Elimden geldiğince, mümkün olduğunca.
Münasip bulmak: Uygun ve yerinde bir durum görmek.
Münasip düşmek: Yakışan veya uygun olan bir durumu ifade etmek.
Mürekkebi kurumadan: Yazılı bir anlaşmanın üzerinden kısa bir süre geçmeden.
Mürekkep yalamak: Çok okuyarak bilgi edinmek, öğrenmek.
Mürüvvetini görmek: Sevinç dolu günleri yaşamak.
Müslüman adam: Doğru yoldan sapmayan, ahlaka dikkat eden kişi.
Müslüman mahallesinde salyangoz satmak: Uygun olmayan bir iş yaparak gereksiz yere uğraşmak.
Müzmin bekâr: Hiç evlenmemiş ve evlenme durumu belirsiz olan kişi.
Yorumlar
Henüz hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorum Bırak