Jean de La Fontaine, 8 Temmuz 1621 tarihinde Fransa’nın Chateau-Thierry şehrinde, varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Babası, orman ve su bakanı olarak görev yapıyordu. La Fontaine, genç yaşta Paris’te bir kolejde eğitim almış ve daha sonra hukuk tahsili yapmıştır. Ancak okul hayatında istediği başarıyı bir türlü elde edememiştir. Dindar bir aileden geldiği için papaz olması beklenirken, La Fontaine liseyi okuduğu yıllarda kiliseyle olan bağını koparmıştır. Eğitim hayatını tamamladıktan sonra çeşitli alanlarda memurluk yapmış, 1647’de evlenmiştir. Ancak hayatı boyunca düzensiz ve sorumsuz bir yaşam tarzını benimsemiştir.
1673 yılında, bilim adamları ve yazarlarla tanıştıktan sonra La Fontaine, ilk masallarını kaleme almaya başlamıştır. Bu masallar, oldukça ses getirmiş ve La Fontaine’e büyük bir ün kazandırmıştır. Şiir, roman, opera gibi farklı alanlarda da eserler vermiş olsa da, asıl olarak fabl türündeki masalları ile tanınmıştır. Masallarında, genellikle hayvanların şahsında insan özelliklerini eleştirerek, ahlaki dersler vermeyi amaçlamıştır.
La Fontaine’in masallarının konularını, Doğu klasikleri oluşturmuştur. Özellikle Beydeba tarafından yazılan “Kelile ve Dimne” eserindeki 18 hikâye, La Fontaine tarafından şiir formunda yeniden kaleme alınmıştır. Masallarında sade, açık ve anlaşılır bir dil kullanmayı tercih eden La Fontaine, karakter olarak sıkça tilki, kurt, horoz, aslan ve eşek gibi figürlere yer vermiştir. Klasisizm akımının etkisinde kalarak, iyi olanı kötüyü göstererek anlatma yaklaşımını benimsemiştir.
La Fontaine’in canlı ve nükte dolu anlatım tarzı, onu döneminin en önemli yazarlarından biri haline getirmiştir. Teşhis (kişileştirme) ve intak (konuşturma) sanatlarından ustalıkla yararlanarak, masallarına derinlik katmıştır. Eserleri, birçok dünya diline çevrilmiş ve Türkçeye de Recaizade Mahmut Ekrem, Tevfik Fikret ve Orhan Veli Kanık gibi önemli yazarlar tarafından aktarılmıştır.
La Fontaine’in en bilinen masalları şunlardır:
| Masal Adı | Konu |
|---|---|
| Kurt ile Kuzu | Güçlünün zayıfa karşı olan zulmü |
| Ağustosböceği ile Karınca | Çalışmanın ve tasarrufun önemi |
| Karga ile Tilki | Kandırma ve hile üzerine bir ders |
| Aslan ile Fare | Küçüklerin bile önemli olabileceği |
| Meşe ile Kamış | Güç ve zayıflık temaları |
| Toprak Çanak ile Demir Çanak | Değerlendirme ve aşırı gurur |
| Tilki ile Üzüm | İstemek ve kaybetmek üzerine bir hikaye |
| Altın Yumurtlayan Tavuk | Tamahkârlığın tehlikeleri |
| Vebalılar | Toplumsal eleştiriler |
| Sütçü Kız ile Süt Çanağı | Saflık ve saflığın getirdiği zorluklar |
| Eskici ile Zengin | Zenginliğin ve fakirliğin getirdiği sonuçlar |
Jean de La Fontaine, 13 Nisan 1695’te Paris’te hayatını kaybetmiştir. Eserleri, hem dönemin hem de sonrasının edebiyatında derin etkiler bırakmış, fabl türünü zirveye taşımıştır. La Fontaine’in masalları, nesilden nesile aktarılarak evrensel bir nitelik kazanmış ve günümüzde bile hala okunmakta ve incelenmektedir.
Anahtar Kelimeler: La Fontaine hayatı, La Fontaine kimdir, La Fontaine eserleri
Yorumlar
Jean de La Fontaine, dünya edebiyat tarihinin en önemli fabl yazarı olarak kabul edilen, 17. yüzyıl Fransız edebiyatı'nın ve Klasisizm akımının en parlak simalarından biridir. Eserleri, özellikle de hayvanlar üzerinden insan doğasını, toplumsal ilişkileri ve ahlaki dersleri anlattığı Fabllar'ı ile evrensel bir üne kavuşmuştur. La Fontaine'i yalnızca bir masal yazarı olarak görmek, onun edebi dehasını ve eserlerinin derinliğini göz ardı etmek anlamına gelir. O, keskin bir gözlemci, usta bir psikolog ve cesur bir toplum eleştirmenidir.
La Fontaine, 8 Temmuz 1621'de Fransa'nın Château-Thierry kasabasında, orta halli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Hukuk ve ilahiyat eğitimi almasına rağmen bu alanlara pek ilgi duymadı ve genç yaşlarından itibaren edebiyata yöneldi. Paris'in entelektüel çevrelerine girdikten sonra, dönemin güçlü ve zengin isimlerinin himayesi altına girdi. Özellikle Maliye Bakanı Nicolas Fouquet'nin koruması, onun sanatını özgürce icra etmesi için bir dönüm noktası oldu. Fouquet'nin gözden düşüp hapsedilmesinden sonra bile ona sadık kalması, La Fontaine'in karakterinin bir yansıması olarak görülür. Bu dönem, aynı zamanda onun iktidar, adalet ve insan ilişkilerindeki riyakarlığı daha yakından gözlemlemesine olanak tanıdı.
La Fontaine denince akla gelen ilk ve en önemli eseri, hiç şüphesiz on iki kitap halinde yayımladığı Fabllar'dır (*Fables*). Bu eser için ilhamını Antik Yunan'dan Ezop (Aisopos), Romalı Phaedrus ve Doğu edebiyatının klasiklerinden, özellikle de Beydeba'nın "Kelile ve Dimne" adlı eserinden almıştır. Ancak La Fontaine, bu bilinen hikayeleri sadece yeniden anlatmakla kalmamış, onları kendi eşsiz üslubu, şiirsel dili ve derin felsefesiyle adeta yeniden yaratmıştır. Onun fablları, basit birer çocuk masalı değil, alegorik anlatım tekniğiyle yazılmış, yetişkinlere yönelik ciddi edebi metinlerdir.
La Fontaine'in dehası, hayvan karakterlerine yüklediği insani özelliklerde yatar. Aslan; kibirli ve mutlak güç sahibi kralı (XIV. Louis ve saray çevresine yönelik üstü kapalı bir eleştiri), tilki; kurnaz ve çıkarcı saray mensubunu, karga; budala ve kendini beğenmiş aristokratı, karınca ise çalışkan ama bencil burjuvaziyi temsil eder. Bu karakterler aracılığıyla insan doğası'nın temel zaaflarını – kibir, açgözlülük, aptallık, kurnazlık, bencillik – gözler önüne serer. Eserleri, sadece bireysel eleştiriyle kalmaz, aynı zamanda güçlü bir toplumsal eleştiri de içerir. Adaletsizliği, gücün kötüye kullanılmasını ve toplumsal hiyerarşinin anlamsızlığını büyük bir ustalıkla işlemiştir.
Her fablın sonunda genellikle bir "kıssadan hisse" (moral) bulunur. Ancak La Fontaine'in ahlak anlayışı, katı ve tek boyutlu değildir. Bazen ahlaki dersi açıkça belirtirken, bazen de okuyucunun yorumuna bırakarak metne felsefi bir derinlik katar. Onun şiirsel dili, canlı diyalogları ve akıcı anlatımı, bu ahlaki derslerin didaktik bir sıkıcılığa bürünmesini engeller. Bu nedenle La Fontaine fablları, hem keyifle okunan edebi metinler hem de üzerine düşünülecek felsefi metinlerdir.
La Fontaine'in mirası, Fransa sınırlarını aşarak tüm dünyaya yayılmıştır. Türk edebiyatında ise özellikle Tanzimat Dönemi'nde büyük bir etki yaratmıştır. Batılılaşma hareketinin öncülerinden Şinasi, La Fontaine'den yaptığı manzum çevirileri "Tercüme-i Manzume" adlı eserde toplayarak Türk edebiyatında modern fabl türünün ilk örneklerini vermiştir. Bu çeviriler, yeni bir edebi türün tanınmasını sağlamanın yanı sıra, dilde sadeleşme ve yeni nazım biçimlerinin denenmesi açısından da bir dönüm noktası olmuştur.
Sonuç olarak, Jean de La Fontaine, hayvanları konuşturarak aslında insanı ve toplumu anlatan, zamanını aşan bir sanatçıdır. Eserleri, yüzlerce yıl sonra bile geçerliliğini koruyan evrensel temaları, edebi ustalığı ve derin gözlem gücüyle dünya klasikleri arasındaki sarsılmaz yerini korumaktadır. O, fabl türünü bir zirveye taşımış ve adını bu türle özdeşleştirmiş ölümsüz bir yazardır.
Yorum Bırak