Edebiyat, düşünce, duygu ve hayalleri sözlü veya yazılı olarak güzel ve etkili bir biçimde anlatma sanatıdır. Edebiyatın malzemesi dildir ve söze biçim vererek estetik bir değer kazanır. Resimde boya, müzikte ses neyse, edebiyat için de dil odur.
Dil, hem kültürün bir yansıması hem de toplumun hafızasıdır. Dil ve kültür arasında sıkı bir ilişki vardır. Bir dilin zenginliği veya yoksulluğu, o toplumun kültürel yapısının da bir göstergesidir. Deyimler, atasözleri gibi kültürel ögeler, bir toplumun dünyayı nasıl algıladığını ve hangi değerlere sahip olduğunu ortaya koyar. Bu nedenle dil:
Edebiyat, dile dayanır ve dilin sınırları içinde var olur. Bir edebi eser, betimlemeler, hayaller ve hisler aracılığıyla bizi etkiler ve bu durum, dilin işlevi ile mümkün olur. Resimde boya ve müzikte ses nasıl temel malzeme ise, edebiyatta da dil aynı işlevi görür. Edebiyatın ulusal bir niteliği vardır ve toplumun kültürel yapısına dayanarak şekillenir.
Sanat, estetik bir biçimde insan duygularının dışa vurumudur. Sanat eserleri bazen estetik bir haz uyandırmanın ötesinde, doğrudan fayda da sağlayabilir. Örneğin, Mimar Sinan’ın camileri ibadet amacıyla yapılmış olsa da estetik yapıları nedeniyle sanat eseri olarak kabul edilir.
Sanat ve zanaat arasındaki temel fark, sanatın estetik ve eşsiz olma niteliğidir. Zanaat ise daha çok fayda odaklıdır. Bir zanaatkar aynı üründen birçok kez üretebilirken, sanat eseri eşsiz ve tektir. Sanatçı, maddi beklentilerden bağımsız olarak, estetik değerler peşinde koşarken zanaatkar, genellikle maddi ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla çalışır.
Endüstriyel Sanatlar (Zanaat) | Güzel Sanatlar |
---|---|
Fayda amaçlıdır. | Estetik yönüne hitap eder. |
Güzel olmaktan çok işlevseldir. | Güzel ve tek olma niteliğine sahiptir. |
Aynı eserden birden fazla yapabilir. | Eşsizdir ve aynısı yapılamaz. |
Zanaatkar, tecrübe ve becerisini sonradan kazanır. | Sanat yeteneği, sanatçıda doğuştan vardır. |
Sanat, çeşitli işlevler üstlenir ve toplumsal yapıda farklı roller oynar:
Sanat, insanlık tarihi kadar eskidir ve insanın var olduğu her yerde sanatın var olduğu kabul edilir. Buzul Çağı’ndan kalma mağara resimleri ve günümüzdeki ilkel kabilelerin sanatsal faaliyetleri, sanatın insan doğasından ayrı düşünülemeyeceğini gösterir. İnsanoğlu, sanatla kendini ifade eder ve sanatla estetik bir dünya kurar. Bu, sanatın insan hayatındaki yerinin ne kadar önemli olduğunu ortaya koyar.