Dil Göstergeleri ve Özellikleri Örnekli

Eylül 15, 2024 - Okuma süresi: 3 dakika

Dil göstergeleri, belirli bir nedene dayanmadan, tamamen rastgele bir biçimde gelişmiş ve oluşturulmuştur. Bu göstergeler arasında, gösteren ile gösterilen arasında doğrudan bir nedensellik ilişkisi bulunmamaktadır. Başka bir deyişle, bir göstergenin anlamı ile fiziksel şekli arasında mantıklı bir bağ yoktur.

Göstergelerin Nedensizliği

Dil göstergeleri, genellikle tarihsel ve kültürel nedenlerle evrim geçirir, ancak bu evrim süreci belirli bir mantık veya nedensellik ilişkisiyle açıklanamaz. Örneğin, Türkçede “öğrenci” olarak adlandırdığımız kişi, İngilizcede “student”, Arapçada ise “talebe” olarak adlandırılır. Bu farklı isimlendirmelerin nedenleri, dilin doğuşuna ve tarihine dair derin kökenlere dayansa da, dil göstergelerinin bu tür farklılıklarının mantıklı bir izahı yoktur. Her dil kendi tarihsel ve kültürel bağlamında gelişir ve bu süreçte herhangi bir doğal nedensellik ilişkisi söz konusu değildir.

Göstergelerin Çizgiselliği

Dil göstergeleri, belirli bir çizgisel düzen içinde ortaya çıkar. Her bir sözcük, belirli ses birimlerinin birleşiminden oluşur ve bu ses birimlerinin yerleri değiştirilmeden anlamlı bir ifade elde edilemez. Örneğin, “bayrak” kelimesi, “b-a-y-r-a-k” harflerinden oluşur ve bu harflerin yerini değiştirmek, kelimenin anlamını kaybettirir. Eğer “bayrak” kelimesini “bakray” şeklinde yazarsak, kelimenin zihnimizde canlanması mümkün olmaz. Ayrıca, cümle içindeki kelimelerin yerini değiştirmek de anlam kaybına yol açar. Örneğin, “Yeni atanan öğretmenler görevlerine başladı” cümlesini “Yeni atanan öğmetrenler görevlerine başladı” şeklinde değiştirmek anlamı kaybettirir, ancak eş anlamlı kelimeler kullanılarak yapılacak değişiklikler anlamı korur.

Göstergelerin Uzlaşmaya Dayalı Oluşu

Dil göstergeleri, toplumun ortak bir anlayış ve uzlaşması üzerine kuruludur. Toplum üyeleri, belirli kelimelerin anlamlarını üzerinde anlaşmış ve bu anlamları uzun süre korumuştur. Bu nedenle, bir kelimenin anlamı zamanla değişebilir, ancak toplumun ortak kabulü sağlandığında bu değişiklikler sınırlı kalır. Örneğin, “elma” kelimesi tüm toplum tarafından aynı nesneyi ifade etmek için kullanılır ve bu anlam geniş bir toplumsal uzlaşma ile sabitlenmiştir.

Ses Değişiklikleri ile İlgili Not:

Bir dilin bazı göstergeleri zaman içinde ses değişikliklerine uğrayabilir. Örnek vermek gerekirse:

  • “Alma” kelimesinin evrimiyle “elma” biçiminde değişebilir.
  • “Ana” kelimesi zamanla “anne” olarak değişebilir.
  • “Tengri” kelimesi, tarihsel süreçte “Tanrı” şeklinde evrilebilir.

Bu tür ses değişiklikleri, dilin evrimi sürecinde meydana gelen doğal değişimlerdir, ancak bu değişiklikler bile toplumsal uzlaşmanın sağlanmasından sonra sabitlenir.


Yorumlar

Musa16-10-2025 19:15

Dil, en temelinde göstergelerden oluşan bir sistemdir. İletişim kurmak için kullandığımız her kelime, her ses ve her harf dizisi birer göstergedir. Modern dilbilimin kurucusu olarak kabul edilen Ferdinand de Saussure, bu yapıyı anlamak için "dil göstergesi" kavramını ortaya atmış ve onun temel özelliklerini tanımlamıştır. Bu kavram, dilin nasıl işlediğini anlamamız için bir anahtar niteliğindedir.

Bir dil göstergesi, birbirinden ayrılamaz iki temel unsurdan oluşur: gösteren (signifiant) ve gösterilen (signifié).

* Gösteren: Göstergenin somut, fiziksel yönüdür. Konuşma dilinde bu, bir "işitim imgesi" yani ses dizisidir. Yazı dilinde ise harflerin oluşturduğu görsel dizidir. Örneğin, "kalem" kelimesini ele alalım. Gösteren, /k-a-l-e-m/ seslerinin art arda gelmesiyle oluşan ses kalıbıdır.
* Gösterilen: Göstergenin soyut, zihinsel yönüdür. Bu, gösterenin zihnimizde canlandırdığı "kavram"dır. "Kalem" kelimesinin gösterileni, yazı yazmaya yarayan, genellikle ince uzun, içinde mürekkep veya grafit bulunan nesne kavramıdır.

Saussure'e göre, bu iki unsur bir kağıdın iki yüzü gibidir; birini keserseniz diğerini de kesmiş olursunuz. Birbirlerinden ayrı düşünülemezler. Bu temel yapı üzerine Saussure, dil göstergesinin üç temel özelliğini belirlemiştir.

### 1. Nedensizlik (Keyfilik - Arbitraire) İlkesi

Dil göstergesinin en temel ve en önemli özelliği, gösteren ile gösterilen arasındaki bağın nedensiz (keyfi) olmasıdır. Yani, /k-a-l-e-m/ ses dizisi ile zihnimizdeki yazı yazma aracı kavramı arasında doğal, mantıksal veya zorunlu bir ilişki yoktur. Bu tamamen toplumsal bir uzlaşıya dayanır. Eğer aralarında doğal bir bağ olsaydı, dünyadaki tüm dillerde bu nesne için aynı veya benzer sesler kullanılırdı. Oysa İngilizcede "pen", Almancada "Stift", Fransızcada "stylo" denmektedir. Bu durum, ses imgesi ile kavram arasındaki bağın tamamen o dili konuşan toplumun tarihsel süreçteki uzlaşısıyla belirlendiğini kanıtlar.

Bu ilkenin tek istisnası gibi görünen durum yansıma sözcüklerdir (onomatopoeia). "Miyav", "hav", "güm", "şırıl şırıl" gibi doğadaki seslerin taklidine dayanan kelimeler, gösteren ile gösterilen arasında bir neden-sonuç ilişkisi varmış gibi bir izlenim yaratır. Ancak bu kelimeler bile dilin kendi ses sistemine göre şekillenir ve toplumdan topluma değişir. Örneğin, bir köpeğin çıkardığı ses Türkçede "hav hav" iken, İngilizcede "woof woof", Fransızcada "ouaf ouaf" olarak ifade edilir. Bu da yansıma sözcüklerin bile tam anlamıyla doğal olmadığını, dilin sistemine dahil olurken keyfileştiğini gösterir.

### 2. Çizgisellik (Linearity) İlkesi

Gösteren, yani işitim imgesi, doğası gereği çizgiseldir. Bu, seslerin zaman içinde art arda sıralanması anlamına gelir. "Kitap" kelimesini telaffuz ettiğimizde, /k-i-t-a-p/ seslerini aynı anda çıkaramayız. Bunları belirli bir sıra ile, zaman içinde birbiri ardına söyleriz. Bu özellik, dilin zamansal bir boyutu olduğunu gösterir. Yazı dilinde de bu çizgisellik, harflerin mekânda soldan sağa (veya bazı dillerde sağdan sola/yukarıdan aşağıya) dizilmesiyle kendini gösterir. Bu özellik, dili, tüm unsurlarını aynı anda algılayabildiğimiz bir fotoğraf veya bir tablo gibi görsel gösterge sistemlerinden ayırır.

### 3. Değişmezlik ve Değişebilirlik (Immutability and Mutability)

Bu ilke, ilk bakışta çelişkili gibi görünse de dilin ikili doğasını mükemmel bir şekilde açıklar.

* Değişmezlik (Eşzamanlı Bakış): Belirli bir zaman diliminde, bir dili konuşan birey için dil göstergesi değişmezdir. Hiç kimse tek başına ve keyfi olarak "masa" kelimesi yerine "lorpa" demeye karar verip toplumun geri kalanının bunu kabul etmesini bekleyemez. Dil, bireyin üzerinde bir güce sahip olan toplumsal bir kurumdur ve bireyler bu sisteme uymak zorundadır. Bu durum, dilin iletişim aracı olarak istikrarını ve devamlılığını sağlar.

* Değişebilirlik (Artzamanlı Bakış): Ancak, uzun bir tarihsel süreçte (artzamanlı olarak) dil göstergeleri kaçınılmaz olarak değişime uğrar. Hem gösteren (ses yapısı) hem de gösterilen (anlam) zamanla değişebilir.
* Gösterenin Değişimi: Eski Türkçedeki "kangı" kelimesi zamanla ses değişimine uğrayarak günümüzdeki "hangi" kelimesine dönüşmüştür.
* Gösterilenin Değişimi: Anlam kayması veya genişlemesi yaşanabilir. Örneğin, "yavuz" kelimesi eskiden "kötü, çetin, şiddetli" gibi olumsuz anlamlar taşırken, zamanla "yiğit, kahraman, cesur" gibi olumlu bir anlama evrilmiştir. Bu örnekte gösteren (/y-a-v-u-z/) aynı kalmış, ancak gösterilen (kavram) tamamen değişmiştir.

Sonuç olarak, dil göstergeleri; nedensiz, çizgisel, aynı anda hem değişmez hem de değişebilir özelliklere sahip karmaşık yapılardır. Bu özellikleri anlamak, dilin bir yansıtma aracı değil, kendi kuralları olan, toplumsal uzlaşıya dayalı ve zaman içinde yaşayan, dinamik bir sistem olduğunu kavramamızı sağlar.

Deniz16-10-2025 19:10

Dil, en temel tanımıyla bir göstergeler sistemidir ve bu sistemin işleyişini anlamak, iletişimin özünü kavramak anlamına gelir. Modern dilbilimin kurucusu kabul edilen Ferdinand de Saussure, bu alanda çığır açan teoriler ortaya koymuştur. Saussure'e göre dil göstergesi, bir bütün olarak iki ayrılmaz parçadan oluşur: gösteren (signifiant) ve gösterilen (signifié).

Gösteren, göstergenin somut, fiziksel yönüdür; yani işitsel veya görsel imgesidir. Örneğin, "kalem" kelimesini duyduğumuzda kulağımıza gelen /k-a-l-e-m/ ses dizisi ya da bu kelimeyi yazdığımızda gördüğümüz harfler bütünü gösterendir. Gösterilen ise bu somut imgenin zihnimizde uyandırdığı soyut kavramdır. "Kalem" gösterenini duyduğumuzda aklımıza gelen "yazmaya yarayan, genellikle ince uzun, içinde mürekkep veya grafit bulunan nesne" kavramı gösterilendir. Bu iki unsur, bir kâğıdın iki yüzü gibi birbirinden ayrılamaz bir bütün oluşturur ve bu bütüne dil göstergesi denir.

Saussure, dil göstergelerinin temel özelliklerini dört ana başlık altında inceler. Bu özellikler, dilin doğasını ve işleyişini anlamada kilit rol oynar.

### 1. Dil Göstergesinin Nedensizliği (Keyfiliği)

Bu, dil göstergesinin en temel ve en önemli özelliğidir. Nedensizlik (keyfilik), gösteren ile gösterilen arasında doğal, mantıksal veya zorunlu bir bağın olmaması anlamına gelir. Yani, "ağaç" kavramını ifade etmek için /a-ğ-a-ç/ seslerini kullanmamızın hiçbir doğal sebebi yoktur. Bu tamamen bir toplumsal uzlaşı sonucudur. Eğer aralarında doğal bir bağ olsaydı, dünyadaki tüm dillerde ağaç kavramı için benzer sesler kullanılırdı. Oysa İngilizcede "tree", Fransızcada "arbre", Almancada "Baum" denmesi, bu ilişkinin tamamen keyfi ve uzlaşımsal olduğunun en büyük kanıtıdır.

Bu kuralın tek istisnası olarak yansıma sözcükler (onomatopoeia) gösterilebilir. "Miyav", "hav", "şırıl şırıl", "pat" gibi doğadaki seslerin taklidine dayanan kelimeler, gösteren ile gösterilen arasında bir neden-sonuç ilişkisi varmış gibi görünür. Ancak yansıma sözcükler bile dilden dile farklılık gösterir ve o dilin ses sistemine uyarlanır. Örneğin, bir horoz Türkçede "ü-ü-rü-üü" diye öterken, İngilizcede "cock-a-doodle-doo" diye öter. Bu durum, yansıma sözcüklerin bile tam anlamıyla doğal olmadığını, belirli bir uzlaşıya dayandığını gösterir.

### 2. Gösterenin Çizgisel Niteliği

Dil göstergeleri, doğaları gereği zamana ve mekâna yayılır. Bu özellik, özellikle işitsel gösterenler için geçerlidir. Bir kelimeyi veya cümleyi telaffuz ettiğimizde, sesleri art arda, bir çizgi üzerinde sıralarız. Örneğin, "k-i-t-a-p" kelimesindeki sesleri aynı anda çıkaramayız; onları belirli bir sıra ile söyleriz. Bu çizgisellik özelliği, dilin zaman boyutunda var olmasını sağlar. Görsel göstergelerde (yazıda) ise bu durum mekânsal bir çizgiselik olarak karşımıza çıkar; harfler yan yana dizilir. Bu özellik, dili bir resim veya bir heykel gibi anında ve bütünsel olarak algılanan gösterge sistemlerinden ayırır.

### 3. Dil Göstergesinin Değişmezliği

Bu özellik ilk bakışta nedensizlik ilkesiyle çelişiyor gibi görünebilir, ancak aslında onu tamamlar. Bir dil göstergesi, belirli bir dil topluluğu için, belirli bir zaman diliminde sabittir ve bireyler tarafından keyfi olarak değiştirilemez. Yani, bir Türkçeyi konuşan kişi, "ev" kavramı için yarından itibaren "bork" kelimesini kullanmaya karar veremez. Çünkü dil, bireyin tek başına değiştiremeyeceği köklü bir toplumsal kurumdur. Göstergeler, geçmişten gelen bir miras olarak o dil topluluğuna dayatılır. Bu değişmezlik, dilin bir iletişim aracı olarak istikrarını ve sürekliliğini sağlar.

### 4. Dil Göstergesinin Değişebilirliği

Değişmezlik ilkesine zıt gibi görünen bu özellik, dilin zaman içindeki evrimini ifade eder. Dil göstergeleri, birey tarafından değiştirilemezken, zamanla ve toplumun ortak kullanımıyla değişime uğrayabilir. Bu değişim iki şekilde olabilir: Ya gösteren değişir ya da gösterilen. Örneğin, Eski Türkçede "kangı" olan gösteren, zamanla "hangi" şekline dönüşmüştür. Gösterilenin değişmesine en güzel örneklerden biri "yavuz" kelimesidir. Eskiden "kötü, fena, zalim" anlamlarına gelen bu kelime, Yavuz Sultan Selim'in lakabı olarak kullanılmasından sonra zamanla "yiğit, kahraman, cesur" gibi olumlu anlamlar kazanmıştır. Burada gösteren (/y-a-v-u-z/) aynı kalmış, ancak zihindeki karşılığı olan gösterilen tamamen değişmiştir. Bu değişebilirlik, dilin yaşayan ve dinamik bir varlık olduğunun en net göstergesidir.

Yorum Bırak