Dede Korkut Hikâyeleri, destan geleneğinden halk öykücülüğüne geçişin ilk örnekleridir. Bu hikâyelerin asıl adı “Kitab-ı Dede Korkut Ala Lisan-ı Taife-i Oğuzan” olarak bilinmektedir.
Hikâyelerdeki Dede Korkut, yaşlı ve saygıdeğer bir figür olarak, çocuklara isim vermek, insanları barıştırmak ve gelecekle ilgili öngörülerde bulunmak gibi rollere sahiptir. Aynı zamanda, eğlenceler sırasında kopuz eşliğinde şiirler söyleyen bir karakterdir. Oğuzname adlı eserde, Dede Korkut’un 295 yıl yaşadığına dair bilgiler de yer almaktadır.
Dede Korkut Hikâyeleri, halkın ekonomik durumunu da yansıtmaktadır. Oğuzların geçim kaynaklarının çoğunlukla hayvancılıkla sağlandığı her hikâyede belirgin bir şekilde görülmektedir.
Yiğitlik, Oğuzlar için son derece değerli bir özelliktir. Hikâyelerde, erkeklerin isim alabilmeleri için yiğitlik göstermeleri gerektiği vurgulanmaktadır.
Dresden nüshasına göre Dede Korkut Hikâyeleri aşağıdaki Oğuz hikâyelerini içermektedir:
Dede Korkut Hikâyeleri, Türk edebiyatının önemli bir parçasını oluşturmakta ve Oğuz kültürünün derinliklerini yansıtmaktadır.
Bayındır Han, her yıl düzenlediği bir şölen sırasında konukları üç farklı çadırda ağırlama talimatı verir. Bu çadırlar; beyaz, kırmızı ve siyah çadır olarak belirlenmiştir. Çocuk sahibi olanlar için beyaz çadır, kız çocukları olanlar için kırmızı çadır ve hiç çocuğu olmayanlar için siyah çadır hazırlanır.
Dirse Han’ın çocuk sahibi olmaması, onu üzüntüye boğar. Şölende olup bitenleri görünce, insanlara yardımcı olup onların iyi dileklerini kazanmayı amaçlar. Bu çabası sonucunda çok istediği sağlıklı bir erkek çocuk sahibi olur. Oğlu büyüdüğünde, Bayındır Han’ın boğasıyla güreşir ve onu yener, böylece büyük bir şan kazanır. Ancak, bu durumu kıskanan kırk kişi, Boğaç Han’a tuzak kurar. Boğaç Han, olağanüstü yetenekleriyle bu tuzakları boşa çıkarır ve Oğuz ülkesine barışı getirir.
Salur Kazan, oğlu Uruz Han’ın uyarılarına rağmen Oğuz beyleriyle avlanmaya çıkar. Bu sırada evinde bıraktığı üç yüz yiğit ve oğlu Uruz, düşmanlar tarafından baskın yer. Eşi Burla, oğlu Uruz ve annesi esir düşer. Av sırasında kötü bir rüya gören Salur Kazan, düşmanların eline düşer. Düşmana karşı mücadele eden bir çoban, on bin koyununu korumak için ona katılır. Oğuz beylerinin yardımıyla düşmanları yenerler ve evlerine dönerler.
Bamsı Beyrek ve Banıçiçek beşik kertmesidirler, ancak birbirlerini tanımazlar. Bir av sırasında aralarında bir anlaşmazlık çıkar ve güreşmeye karar verirler. Bamsı Beyrek, güçlü olan Banıçiçek’e bir yumruk atarak galip gelir. Her ikisi de esir düşer ve uzun bir esaret döneminin ardından evlenirler.
Yıllar sonra Bamsı Beyrek, obasına davet edilir. Ancak bu davet, ona tuzak kurmak amacıyla yapılmıştır ve sağ kolu kesilir. Bamsı, esir düştüğü kaleden kaçar ve yaşadığı olayları Banıçiçek’e anlatır. Sonrasında ikisi birlikte düğün yaparlar.
Kazan Bey, oğlunun henüz bir kan akıtmadan isim sahibi olamadığı için üzülmektedir. Oğlu, bu durumu öğrenmek ister ve babasıyla birlikte ava giderler. Av sırasında düşman gelir ve Kazan Han, düşmanla savaşmaya başlar. Oğlu, babasına fark ettirmeden savaşa katılır, ancak esir düşer.
Babası, savaşta oğluna ait kılıcı görünce onun esir olduğunu anlar. Kazan Bey, düşmanla tek başına savaşa gider ama yenilir. Bunun üzerine Kazan Bey’in eşi ve kırk kızı, Oğuz beyleriyle birlikte düşmanları yener ve Oğuzlar yurtlarına dönerler.
Oğuzların arasında Deli Dumrul adında bir adam vardır. Deli Dumrul, kuru bir çayın üzerine köprü kurarak, geçiş ücreti alır. Bir gün, yanına büyük bir oba yerleşir. Obada bir yiğidin ölmesi üzerine Deli Dumrul, Azrail’in onun canını aldığını öğrenir ve ona karşı öfkelenir. Azrail ile savaşmak için Allah’a dua eder.
Deli Dumrul, bir şenlikte Azrail ile karşılaşır. Azrail, Deli Dumrul’un canını ister, fakat Deli Dumrul bunu kabul etmez. Bunun üzerine Azrail, Deli Dumrul’un canı yerine bir can bulursa yaşamasına izin vereceğini söyler.
Deli Dumrul, önce anne ve babasına gider, ancak onlar canlarını vermeyi reddeder. Sonrasında eşine gider ve karısı buna razı olur. Deli Dumrul, her ikisinin de canını bağışlaması için Allah’a yalvarır. Allah, onların canlarını bağışlar ve 140 yıl yaşamaları için onlara ömür verir. Azrail, Deli Dumrul’un anne ve babasının canını alması için emredilir. Azrail, onların canlarını alır ve Deli Dumrul ile eşi böylece 140 yıl boyunca yaşarlar.
Kanlı Koca’nın bir oğlu vardır. Oğul, babasına cesur bir kızla evlenmek istediğini söyler ve kız arayışına başlar. İstediği kızı bulamayınca, babası da oğluna kız aramak için yola çıkar.
Trabzon kâfir beyinin kızı, tam istedikleri gibi bir kızdır. Fakat bu kızı elde etmek için üç canavarı öldürmesi gerekmektedir. Kan Turalı, bu zorluğa göğüs gerer. Oğul, kızı almak için oraya gider ve kâfirler ona engel olmaya çalışır. İçerideki boğa, oğlanın üzerine salınır, fakat Kan Turalı onu öldürür. Kız, Kan Turalı’na hayran kalır.
Sonrasında, Kan Turalı’nın önüne bir aslan engeli çıkar. O da aslanı öldürür. En son, kızın önüne bir deve çıkarılır ve Kan Turalı onu da yok eder. Böylece Selcen Hatun’u alarak mutlu bir yere doğru yola çıkarlar. Fakat düşmanlar, Kan Turalı’nın peşine düşer. Sonunda, Kan Turalı ve Selcen Hatun, birlikte düşmanı yener ve düğün yaparak mutluluğa kavuşurlar.
Bayındır Han, bir gün İç Oğuz beylerini bir sohbete davet eder. Bu sohbette Kazılık Koca, Bayındır Han’dan bir akın yapmasını ister. Bayındır Han, bu isteği kabul eder. İhtiyarlarla birlikte Karadeniz kıyısındaki bir kaleye doğru yola çıkarlar. Ancak Kazılık Koca, kalenin tekürü tarafından esir alınır.
Kazılık Koca’nın oğlu, babasını kurtarmak için Bayındır Han’a ulaşır. Yanına 24 sancak beyini alarak Allah’a dua eder ve Allah’ın izniyle tekürü yener. Böylece babasını kurtarmış olur.
Bu hikâyenin kahramanı Basat, Uruz Bey’in oğludur. Basat, Oğuzların göçü sırasında bir arslan tarafından büyütülmüştür. Oğuzların yaylaya çıktığı bir zamanda, bir çoban su kenarında peri kızını görüp ona aşık olur. Peri kızı, onun izni olmadan birlikte olmasını affetmez ve bu durumunu Tepegöz’ü Oğuzların arasına salarak intikam almaya çalışır.
Tepegöz, tek gözlü korkunç bir varlık olarak topluma zarar vermeye başlar; çocukları yer, insanları öldürür. Oğuzlar, Tepegöz ile anlaşma yapmaya çalışır ve ona her gün beş yüz koyun verirler. Basat, bu durumu öğrenir ve Tepegöz’ü ortadan kaldırmak için harekete geçer. Tepegöz’ün gözüne kızgın bir şiş saplayarak onu öldürür ve böylece Oğuzları bu korkunç varlıktan kurtarır.
Her yıl Oğuzlara düzenli olarak bir miktar haraç gelir. Bu yıl Gürcistan’dan gelen haraç, bir kılıç, bir çomak ve bir attır. Bayındır Han, bu duruma öfkelenir; fakat çevresindekiler ona sakin olmasını hatırlatır. Dede Korkut, bu üç haracın bir yiğide verilmesi gerektiğini söyler. Yetenekli bir avcı olan Begil Yiğit, bu teklifi kabul eder.
Begil, geyikleri ok kullanmadan yalnızca ipiyle avlamaktadır. Kazan, tüm yeteneğini atında bulunca Begil’e öfkelenir ve hediyeleri geri vererek ayrılır. Eve döndüğünde av sırasında ayağını kırarak yaralanır. Bu durum kısa sürede herkesin kulağına gider. Kâfirler, Begil’in üzerine bir ordu gönderir. Begil, oğluna Bayındır Han’dan yardım istemesini söylese de oğlu buna yanaşmaz ve giyinip kâfirlerle savaşmaya karar verir. Allah’a dua eden Begil’in oğlu düşmanı yener ve diğer kâfirler kaçar. Dede Korkut, hikâyenin sonunda gelip dua eder.
Oğuzlarda Uşun Koca isimli bir adamın Eğrek ve Seğrek adında iki oğlu vardır. En büyük olanı Eğrek, en küçük olanı ise Seğrek’tir. Bayındır Han’ın düzenlediği bir sohbette bir yiğit, Eğrek’e sitemde bulunur ve divana yalnızca baş kesip kan dökerek gelebileceğini söyler.
Eğrek, bir akın düzenleyerek Kara Tekür’ün kalesine kadar gider. Bu sırada katıldığı tüm savaşları kazanır. Fakat Kara Tekür’ün bir oyunu sonucu esir düşer. Seğrek, abisinin esir düştüğünü öğrenince onun kurtulması için savaşa karar verir. Kara Tekür’ün askerlerini yener ve kardeşini kurtarmak için kurulan tuzağa düşmeden onu kurtarır. İki kardeş, zaferle Oğuz diyarına döner ve mutlu bir yaşam sürmeye başlar.
Tarabuzan tekürü, Salur Kazan’a bir şahin göndermeye karar verir. Salur Kazan, ava çıktığında şahin Taman’ın kalesine inmek zorunda kalır. Salur Kazan, bir süre sonra şahinin peşine düşmeye karar verir. Ancak, bu sırada yoğun bir uykuya dalar ve tam yedi gün boyunca uyanamaz.
Taman isimli bir kişi, Salur Kazan’ı tutsak alır. Salur Kazan’dan kâfirleri övmesini ister, fakat o bu isteği reddeder. Oğlu Uruz, babasını kurtarmaya gelir. Savaş esnasında Uruz, babasını tanımadan onu yaralar. Salur Kazan, oğluna kim olduğunu söyler. Böylece baba-oğul, mutlu bir şekilde Oğuzların topraklarına dönerler.
Kazan, her üç yılda bir Dış Oğuz ve İç Oğuz beylerini bir araya getirir. Bu toplantılarda, Kazan onların kendi evlerini yağmalamalarını ister. Ancak Dış Oğuz beyleri, son yağmalamada yer almadıkları için Kazan ile aralarına mesafe koymaya karar verirler. Bunun üzerine Kazan, Dış Oğuz beylerine Kıllı Baş adında birini gönderir.
Kıllı Baş, Aruz’un yanına giderek yardım talep eder. Aruz, bu isteği kabul etmez ve Dış Oğuz beylerinin toplanmasını emreder. Kazan’a düşman olduklarını onlara anlatır ve desteklerini alır. Beyrek, Kazan’a düşman olmayı reddettiği için öldürülür. Dış Oğuzların saldırısıyla İç Oğuz ve Dış Oğuz arasında bir savaş başlar. Aruz yaralanır ve kardeşi onun başını keser. Böylece İç Oğuz ile Dış Oğuzlar arasındaki çatışma sona erer.