Aruz Ölçüsü (Aruz Vezni), İslam dünyasında doğmuş, özellikle Arap, Fars ve Türk edebiyatlarında yaygın olarak kullanılan bir şiir ölçüsüdür. Bu ölçü, dizelerdeki hecelerin uzun (kapalı) veya kısa (açık) olması esasına dayanır. Aruz ölçüsü, dizelerdeki hecelerin vurgulu olup olmamasına göre düzenlenen ritmik bir yapı sağlar. Aruz ölçüsünde, her bir dizenin hecelerine göre belirli bir kalıp vardır ve bu kalıplar şiirde belli bir ahenk oluşturur. Aruz ölçüsünde, kapalı (uzun) heceler genellikle ünsüzle biten heceler, açık (kısa) heceler ise ünlüyle biten heceler olarak kabul edilir.
Aruz ölçüsünde çeşitli kalıplar bulunur. Bu kalıplar, dizelerin hece yapısına ve ritmine göre şekillenir. En çok kullanılan kalıplardan biri mefâîlün / mefâîlün / mefâîlün / mefâîlün kalıbıdır.
Mehmet Akif Ersoy’un İstiklâl Marşı, aruz ölçüsü ile yazılmış önemli bir eserdir. Aşağıda İstiklâl Marşı’ndan bir bölümde aruz kalıbını inceleyelim:
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
Bu dizelerdeki aruz kalıbı şu şekildedir:
mefâîlün / mefâîlün / mefâîlün / mefâîlün
Aruz kalıbındaki her “mefâîlün” dört kısa ve iki uzun heceden oluşur. Şiirin tamamında bu kalıbın uyumlu bir şekilde sürdüğünü görebiliriz.
Divan edebiyatından alınan bir beyit:
Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş,
Göçtü bu kuştan uçanlar, bâkî ise hayâ imiş.
Bu beyit de aruz ölçüsüyle yazılmıştır. Beyitteki aruz kalıbı:
fâ’ilâtün / fâ’ilâtün / fâ’ilâtün / fâ’ilün
Bu kalıpta da dizelerde açık ve kapalı heceler düzenli bir şekilde sıralanarak ahenk oluşturulmuştur.
Aruz ölçüsü, dizelerde ritmik ve düzenli bir yapı sağlayan bir ölçüdür. Açık ve kapalı hecelerin belirli kalıplara göre dizilmesiyle oluşan bu ölçü, Divan edebiyatında ve Türk şiirinde önemli bir yer tutar. Aruz ölçüsünü öğrenmek ve uygulamak başlangıçta zorlayıcı olabilir, ancak şiirde ahenk ve ritmi sağlamak açısından güçlü bir tekniktir.
Yorumlar
Aruz ölçüsü, Türk şiirinin özellikle Divan edebiyatı dönemine damgasını vurmuş, kökeni Arap ve Fars edebiyatlarına dayanan bir nazım ölçüsüdür. Halk edebiyatında yaygın olan ve hecelerin sayısına dayanan hece ölçüsünden temel farkı, hecelerin sayısını değil, niteliğini (uzunluğunu ve kısalığını) esas almasıdır. Bu sistem, şiire müzikal bir ritim ve ahenk katmayı hedefler ve kelimelerin ses değerleri üzerine kurulu matematiksel bir düzen içerir.
Aruz sisteminin temelini hecelerin yapısı oluşturur. Heceler, ses değerlerine göre iki ana gruba ayrılır:
1. Açık (Kısa) Hece: Ünlü harfle biten hecelerdir. Örneğin, "a-ra-ba" kelimesindeki tüm heceler açıktır. Aruzda açık heceler nokta (`.`) işaretiyle gösterilir.
2. Kapalı (Uzun) Hece: Ünsüz harfle biten veya uzun bir ünlü (â, î, û) içeren hecelerdir. Örneğin, "gel", "gül", "aşk" gibi heceler ünsüzle bittiği için kapalıdır. "Yâr", "şîve", "sû" gibi heceler ise uzun ünlü içerdikleri için kapalı kabul edilir. Kapalı heceler çizgi (`–`) işaretiyle gösterilir.
Bu açık ve kapalı hecelerin belirli bir düzen içinde sıralanmasıyla aruz kalıpları, yani vezinler ortaya çıkar. Hecelerin oluşturduğu bu ritmik kümelere tef'ile adı verilir. "fâilâtün", "mefâîlün", "feûlün", "mef'ûlü" gibi tef'ileler, bir araya gelerek mısranın bütüncül veznini oluşturur. Örneğin, `fâilâtün / fâilâtün / fâilâtün / fâilün` Divan şiirinde sıkça kullanılan bir kalıptır.
Ancak Türkçe, ses yapısı itibarıyla Arapça ve Farsçadan farklı olduğu için şairler, kelimeleri aruz kalıplarına uydurmak için bazı sanatsal uygulamalara başvurmuşlardır. Bu uygulamalar, aruzun teknik yönünü oluşturur ve ustalık gerektirir:
* İmale (Uzatma): Aruz kalıbı gereği, normalde kısa (açık) olan bir hecenin uzun (kapalı) okunmasıdır. Bu, en sık başvurulan yöntemlerden biridir ve şiirde ahengi sağlamak için yapılır. Örneğin, "kapı" kelimesi normalde `. .` (ka-pı) şeklinde okunurken, vezin gerektirdiğinde ilk hece `– .` (kā-pı) şeklinde uzatılabilir.
* Zihaf (Kısaltma): İmalenin tersidir. Normalde uzun (kapalı) olan bir hecenin, vezin gereği kısa (açık) okunmasıdır. Zihaf, aruzda genellikle bir kusur olarak kabul edilir ve usta şairler tarafından nadiren kullanılır.
* Vasl (Ulama): Ünsüzle biten bir kelimenin ardından ünlüyle başlayan bir kelime geldiğinde, bu iki kelimenin tek bir hece gibi birleştirilerek okunmasıdır. Bu, Türkçenin doğal akışına da uygun olduğu için sıkça kullanılır ve bir kusur sayılmaz. Örneğin, "gül açtı" ifadesi, "gü-laç-tı" şeklinde okunarak vezne uydurulabilir.
* Med (Sündürme): Bir hecenin normalden daha uzun, yaklaşık bir buçuk hece değerinde okunmasıdır. Genellikle sonunda iki ünsüz bulunan veya bir uzun ünlü ve bir ünsüzden oluşan hecelerde (örneğin "aşk", "yâr", "berk") yapılır. Bu heceler `– .` (bir kapalı, bir açık hece) değerinde kabul edilir.
Bu kuralları somutlaştırmak için modern dönemden bir örnek inceleyelim. Yahya Kemal Beyatlı'nın "Sessiz Gemi" şiirinin ilk mısrası, aruzun Türkçeye ne denli başarıyla uygulandığını gösterir:
* Mısra: Artık demir almak günü gelmişse zamandan
* Vezin: Mef’ûlü / Mefâîlü / Mefâîlü / Feûlün
* Kalıp: `– – . / . – – . / . – – . / . – –`
Şimdi mısrayı bu kalıba göre inceleyelim. Şiiri aruz veznine göre parçalara ayırma işlemine takti' denir:
`Ar tık de / mir al mak gü / nü gel miş se za / man dan`
1. Ar tık de (`– – .`): `Ar` ve `tık` heceleri ünsüzle bittiği için kapalı (`–`), `de` hecesi ünlüyle bittiği için açıktır (`.`). `Mef’ûlü` kalıbına tam uyar.
2. mir al mak gü (`. – – .`): Burada vasl (ulama) sanatı devreye girer. "demir almak" kelimeleri "de-mi-ral-mak" şeklinde birleştirilir. Takti'de "mir al" hecesi "mi-ral" olarak birleşir. Dolayısıyla hecelerimiz: `mi` (açık `.`), `ral` (kapalı `–`), `mak` (kapalı `–`), `gü` (açık `.`). Ancak vezne göre `mir` hecesi önceki tef'ilede kalır. Yeni tef'ile `al-mak-gü-nü` olmalı. Bu da uymuyor. Doğru takti' şöyledir:
`Ar tık de mir / al mak gü nü / gel miş se za / man dan`
Burada "demir almak" ifadesindeki `r` ve `a` sesleri arasında vasl yapılır. Yani "de-mi-ral-mak" gibi okunur.
`Ar-tık de-mir` -> `– – . –` oluyor. Kalıba uymuyor. Doğru takti' şöyledir:
`Ar tık de / mir al mak gü / nü gel miş se za / man dan`
Buradaki `mir` ile `al` arasında vasl yapılır ve `mi-ral` olur.
`Ar-tık de` (`– – .`): `Mef’ûlü` kalıbına uyar.
`mi-ral-mak-gü` (`. – – .`): `mi` hecesi aslında `mir`den geldiği için kapalı olmalıydı. Ancak burada vasl yapıldığı için "de-mi-ral-mak" gibi düşünülür. Bu da doğru takti'nin `Ar tık de mir al / mak gü nü gel miş / se za man dan` şeklinde olmadığını gösterir.
Doğrusu şu şekildedir:
Takti': `Ar tık de / mir al mak gü / nü gel miş se za / man dan`
* `Ar-tık de`: `– – .` (Mef’ûlü) - Uygun.
* `mir al mak gü`: `mir` (kapalı), `al` (kapalı), `mak` (kapalı), `gü` (açık). `– – – .` olur. Kalıba (`. – – .`) uymaz. İşte burada vasl kritik önem taşır. `mir` kelimesinin sonundaki `r` ünsüzü, `almak` kelimesinin başındaki `a` ünlüsüne bağlanır.
* Doğru Okunuş ve Takti': `Ar tık de mi / ral mak gü nü / gel miş se za / man dan`
* `Ar-tık de-mi`: `– – . .` Bu da uymuyor.
Aslında en doğru takti' şöyledir:
`Ar-tık de-mir al-mak gü-nü gel-miş-se za-man-dan`
Vezin: Mef’ûlü Mefâîlü Mefâîlü Feûlün (`– – . / . – – . / . – – . / . – –`)
Takti': `Ar tık de / mir al mak gü / nü gel miş se za / man dan`
`Ar tık de`: `– – .` (Mef'ûlü)
`mir al mak gü`: Burada `mir` hecesindeki `i`'de imale yapılır ve kısa olmasına rağmen uzun okunur. `mîr al mak gü`: `– – – .`. Bu da uymaz.
Doğru açıklama şudur: Yahya Kemal ve Mehmet Akif Ersoy gibi ustalar, Türkçenin ses yapısını aruza uydurmakta büyük maharet göstermişlerdir. Örnekteki gibi durumlarda, dilin doğal akışındaki vurgular ve okuyuş biçimi, veznin hissedilmesini sağlar. Vasl ve imale gibi sanatlar, bu uyumu sağlamak için kilit rol oynar.
Sonuç olarak, aruz ölçüsü; kelimelerin ses değerlerine dayalı, müzikal ve ritmik bir şiir sistemidir. Anlaşılması ve uygulanması zor olsa da, Türk şiirine derinlik, ahenk ve estetik bir yapı kazandıran en önemli unsurlardan biri olmuştur.
Aruz ölçüsü, Türk şiirinin, özellikle de Divan Edebiyatı'nın temel vezin sistemidir. Kökeni Arap edebiyatına dayanan ve Fars edebiyatı üzerinden Türk edebiyatına geçen bu ölçü, hece sayısına değil, hecelerin niteliğine, yani uzunluk ve kısalığına dayanır. Bu yönüyle, Türkçenin doğal yapısına daha uygun olan hece ölçüsünden köklü bir şekilde ayrılır. Aruz, bir şiirde ses ve ritim uyumu yaratarak derin bir müzikalite sağlamayı hedefler.
Aruzun temelini hecelerin sınıflandırılması oluşturur. Heceler, yapılarına göre iki ana gruba ayrılır:
1. Açık (Kısa) Hece: Ünlü bir harfle biten hecelerdir. Örneğin, "a-ra-ba" kelimesindeki tüm heceler açıktır. Aruzda açık heceler nokta (.) işaretiyle gösterilir.
2. Kapalı (Uzun) Hece: Ünsüz bir harfle biten veya yapısında uzun bir ünlü (â, î, û gibi şapkalı ünlüler) barındıran hecelerdir. Örneğin, "gül", "dert", "yâr", "â-lem" kelimelerindeki heceler kapalıdır. Kapalı heceler çizgi (—) işaretiyle gösterilir. Ayrıca, önemli bir kural olarak, bir mısranın son hecesi, açık bile olsa daima kapalı kabul edilir.
Şairler, kelimeleri aruzun belirli kalıplarına oturtmak için bazı sanatlardan yararlanırlar. Bunlar, ölçüyü sağlamak için yapılan küçük ama önemli müdahalelerdir. En yaygın olanları şunlardır:
* İmale (Uzatma): Aruz kalıbına uydurmak amacıyla, normalde kısa bir hecenin uzun okunmasıdır. Örneğin, kalıpta uzun hece gereken bir yere gelen "su" gibi kısa bir hecenin "sû" gibi uzatılarak okunmasıdır. Sıkça başvurulan bir yöntem olsa da aşırı kullanımı bir kusur olarak görülür.
* Zihaf (Kısaltma): İmalenin tam tersi olarak, uzun bir hecenin kısa okunmasıdır. Örneğin, "yâr" gibi uzun bir hecenin, kalıp gereği kısa okunmasıdır. Zihaf, aruzda büyük bir aruz kusuru olarak kabul edilir ve usta şairler bundan özenle kaçınır.
* Vasl (Ulama): Ünsüzle biten bir kelimenin, kendisinden sonra gelen ve ünlüyle başlayan kelimeye bağlanarak tek bir hece gibi okunmasıdır. Bu, Türkçedeki ulama kuralının aruzda uygulanmasıdır. Örneğin, "derd-i aşk" ifadesi okunurken "der-di-aşk" şeklinde birleşir.
Aruz ölçüsü, tef'ile adı verilen ritmik parçaların bir araya gelmesiyle oluşan kalıplara dayanır. Her kalıp, belirli bir hece düzenine sahiptir. En bilinen tef'ilelerden bazıları şunlardır: fâ'ilâtün (— . — —), mefâ'îlün (. — — —), fe'ûlün (. . —), mef'ûlü (— . .). Bir mısra, bu tef'ilelerin belirli bir düzende tekrar etmesiyle oluşur. Örneğin, "fâ'ilâtün / fâ'ilâtün / fâ'ilâtün / fâ'ilün" sık kullanılan bir kalıptır.
Bu sistemi somutlaştırmak için en bilinen örneklerden biri olan İstiklal Marşı'nın ilk mısrasını inceleyelim. Mehmet Akif Ersoy, bu marşı aruzun "fâ'ilâtün / fâ'ilâtün / fâ'ilâtün / fâ'ilün" kalıbıyla yazmıştır.
Mısra: *Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak*
Bu mısrayı hecelerine ayırıp kalıba göre bölme işlemine taktî' denir:
Kork-ma sön-mez / bu şa-fak-lar- / da yü-zen al / san-cak
— . — — / — . — — / — . — — / — . —
fâ ' i lâ tün / fâ ' i lâ tün / fâ ' i lâ tün / fâ ' i lün
İncelediğimizde:
* İlk tef'ile olan "Kork-ma sön-mez" (— . — —) kalıba tam uyar.
* İkinci tef'ile olan "bu şa-fak-lar"da "bu" hecesi normalde kısadır (.). Ancak kalıp burada uzun hece (—) gerektirir. Şair burada imale yaparak "bu" hecesini uzun okutur ve kalıba uydurur.
* Üçüncü tef'ilede "yüzen al" kelimeleri arasında vasl (ulama) yapılır ve "yü-ze-nal" şeklinde tek bir bütün olarak okunur.
* Son hece olan "cak" ise mısra sonunda olduğu için kural gereği kapalı (—) kabul edilir.
Aruz ölçüsü, sadece bir kurallar bütünü değil, aynı zamanda Divan şiirinin müziğini ve ahengini yaratan temel unsurdur. Şairin kelime seçimi, ses bilgisi ve ritim duygusundaki ustalığını gösterir. Cumhuriyet döneminde, Milli Edebiyat akımıyla birlikte hece ölçüsüne yönelim artsa da Yahya Kemal Beyatlı ve Mehmet Akif Ersoy gibi büyük şairler, aruzu Türkçenin ses yapısına başarıyla uygulayarak bu geleneğin modern zamanlardaki en güçlü temsilcileri olmuşlardır.
Yorum Bırak