Muhibbi, asıl adıyla Süleyman, Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman olarak tanınmaktadır. 1 Kasım 1894’te Trabzon’da doğmuş, Yavuz Sultan Selim’in oğludur. İlk eğitimini doğduğu şehirde almış, genç yaşta Karahisar, Bolu ve Saruhan sancak beyi olarak atanmıştır. Muhteşem unvanıyla da bilinen Muhibbi, 26 yaşında babasının vefatının ardından Osmanlı tahtına geçmiş ve büyük bir hükümdarlık dönemi geçirmiştir.
Muhibbi, Belgrad, Mohaç, Viyana ve Estergon gibi önemli şehirlere karşı toplamda on üç sefere kumandanlık yapmıştır. Belgrad’ın fethi, Orta Avrupa’nın kapılarını açmış, Rodos’un alınması ise Akdeniz’deki hâkimiyeti sağlamlaştırmıştır. Bu dönemde Akdeniz neredeyse bir iç deniz haline gelmiş, Osmanlı İmparatorluğu’nun gücünü pekiştirmiştir. 1566 yılında Zigetvar Kalesi’nin kuşatılması sırasında yaşamını yitiren Muhibbi, Süleymaniye Camii avlusuna defnedilmiştir.
Muhibbi, şiirlerinde sıradanlaşan bir üslup benimsemiş, daha çok kanaat, alçakgönüllülük, aşk ıstırabı ve felekten şikâyet gibi temaları işlemiştir. Bazı gazellerinde aksaklıklar bulunsa da, önemli bir kısmı ustalıkla yazılmış şiirlerden oluşmaktadır. Şair, bilgi, hekim ve sanatkârlarla sohbet etmeyi ve eserlerine nazire yazılmasını son derece takdir eden bir karaktere sahiptir. Gazellerinde ince hayaller ve edebi sanatlar öne çıkar, eserlerini sade bir dille yazmaya özen gösterir.
Muhibbi, Arapça, Farsça ve Türkçe şiirler kaleme almıştır; Türkçe ve Farsça eserleri daha fazla ilgi görmüştür. Divan sahibi olan Muhibbi’nin divanında çoğunluğu gazel olmak üzere yaklaşık 3000 şiir yer alır. Eserleri, dönemin şiir anlayışını ve edebi estetiğini yansıtan önemli birer örnektir.
Günümüz Türkçesiyle:
Muhibbi, yalnızca bir hükümdar değil, aynı zamanda önemli bir şairdir. Şiirleri ve eserleri, Osmanlı edebiyatının derinliklerine dair önemli ipuçları sunar. Onun edebi kişiliği, hem sanat hem de yönetim anlayışının bir birleşimidir ve bu yönüyle günümüzde de anılmaktadır.
Muhibbi, Kanuni Sultan Süleyman, Osmanlı İmparatorluğu, şair, divan, şiir, gazel, edebiyat, Trabzon, tarih.
Babür Şah, 16. yüzyılda Fergana’da dünyaya gelmiştir. Türk tarihinin önemli figürlerinden biri olan Babür, Timur‘un torunlarından Ömer Mirza’nın oğludur. Annesinin soyu ise Cengiz Han’a kadar uzanmaktadır. Babür, uzun süren mücadeleler sonucunda Kuzey Hindistan‘da bir Türk devleti kurmayı başararak, bu topraklarda parlak bir dönem geçirir.
Babür, tarih sahnesinde birçok önemli sefer düzenleyerek Kabil, Semerkand ve Buhara gibi stratejik şehirleri ele geçirir. 1508 yılında Hindistan’a gerçekleştirdiği seferde birçok ganimet elde eder ve toplamda altı sefer düzenleyerek bu bölgedeki gücünü pekiştirir. 16. yüzyıl Çağatay edebiyatı açısından önemli bir şahsiyet olarak, şairlerin, sanatçıların ve âlimlerin en büyük destekçilerinden biri olmuştur.
Babür Şah, at biniciliği ve avcılık konusundaki yetenekleri ile de tanınır. Zaman zaman yapılan şatafatlı yemekler ve içki âlemleri, onun yaşamının bir parçası olmuştur; bunlardan vazgeçmeye çalışsa da başarılı olamaz. Sağlık sorunları, özellikle şark çıbanı ve kan tükürme hastalıkları, onu zorlayarak 1530’da Agra‘da hayatını kaybetmesine neden olur. Mezarı, kendisinin kurduğu Babür Bahçeleri içindedir.
Babür Şah, Çağatay edebiyatının Ali Şir Nevai’den sonraki en büyük ismi olarak kabul edilmektedir. Edebiyata olan ilgisi nedeniyle sık sık kütüphanelere gitmiş, eğitimine büyük önem vermiştir. Hayatının pek çok anını şiir ile ifade eden Babür, savaşların ortasında bile şiir yazmak için duraksar. Eserlerinde Nevai’nin etkileri bariz bir şekilde görülür; gözlemlerini ve duygularını canlı ve neşeli bir dille kaleme alır.
Tüm şiirlerini öz Türkçe ile yazan Babür, İran edebiyatına da hakimdir. Güzellik ve sanat konularına olan düşkünlüğüyle tanınır. Türkçenin farklı coğrafyalarda kullanılmasına önemli katkılarda bulunmuştur. Babür’ün asıl ün kazandıran eseri, Babürname adlı eserdir. Ayrıca, Divan’ında Türkçe ve Farsça şiirler de yer alır; bu şiirlerde aşk, doğa, güzellik, tasavvuf ve ahlak gibi temalar işlenir.
Babürname: Çağatay edebiyatının önemli bir anı ve gezi türünde yazılmış eseridir. Türk edebiyatının nesir alanındaki başyapıtlarından biri olarak kabul edilen bu eserde, Babür, çocukluğundan başlayarak yaşamının önemli olaylarını, gezdiği yerleri ve tanıştığı kişileri anlatmaktadır. Türk dünyasında yazılan ilk anı türündeki eserlerden biri olan Babürname, Reşit Rahmeti Arat tarafından Türkçeye çevrilmiştir.
Divan: Babür Şah’ın Türkçe ve Farsça olarak kaleme aldığı iki divanı bulunmaktadır. Bu divanlardan beş farklı nüsha günümüze ulaşmıştır.
Aruz Risalesi: Türk edebiyatında aruz vezni ile ilgili bilgiler veren bu eserde, beş yüzden fazla aruz vezni örneğine yer verilmiştir.
Mübeyyen: Mesnevi tarzında yazılmış olan bu eser, Hanefi mezhebi ile ilgili çeşitli meseleleri açıklayan bir çalışmadır ve 243 beyitten oluşmaktadır.
Bize ait olan bu dünyada hâlâ aşkın emrini dinlemekteyiz,
Ey sevgili! Sen, sevgi ülkesinin yüce hükümdarısın.
Senin cömertliğin, su gibi susuzlara erişmemelidir,
Bu ovanın yanık kalbinde biz, lalelere benzeriz.
Güzellik baharında hiçbir iz kalmadı,
Düşen yapraklar, ağaçlardan ayrıldı.
Aşkın emrine, canımızla itaatteyiz,
Kaza hükmüne zerre kadar karşı duramayız.
Siyah buklelerin, Hümâ’nın kanadı gibidir,
Güzellik ikliminin yegâne sultanıdır.
Babür Şah, Türk edebiyatı, Fergana, Çağatay edebiyatı, Babürname, Divan, şair, tarih, şiir, Timur, Cengiz Han, edebi eserler.