Hoca Dehhani: Anadolu’da Divan Şiirinin İlk Temsilcisi

Ekim 7, 2024 Okuma süresi: 9 dakika

Hayatı ve Edebiyat Serüveni

Hoca Dehhani, 13. yüzyılın önde gelen şairlerinden biri olmasına rağmen, hayatına dair çok sınırlı ve belirsiz bilgiler mevcuttur. Kaynaklarda ismi hakkında yeterince detay bulunmamakla birlikte, onun Anadolu Selçuklu Devleti döneminde, Moğol istilasından kaçıp Horasan’dan Konya’ya göç ettiği bilinmektedir. Bu dönemde Anadolu’da yaşadığı ve edebi faaliyetlerini burada sürdürdüğü düşünülmektedir. Ancak bu bilgilere doğrudan yazılı kaynaklardan değil, şairin mevcut eserlerinden ve dolaylı kaynaklardan ulaşılmaktadır.

Dehhani’nin eserlerinden yola çıkarak onun, din dışı konulara ağırlık veren bir şair olduğunu söylemek mümkündür. Dini motiflerden çok, aşk, tabiat ve beşeri konuları ele alması, onu dönemindeki diğer şairlerden ayırmış ve Divan edebiyatının ilk temsilcisi olmasını sağlamıştır. Şairin bu tarzı, Türk Edebiyatı’nın farklı bir yönelim kazanmasına zemin hazırlamıştır. Hoca Dehhani hakkında ilk kapsamlı çalışmayı yapan isim, Türk edebiyat tarihçisi Fuad Köprülü’dür. Köprülü, Hoca Dehhani’nin günümüze ulaşan yedi şiirini yayımlayarak onu gün ışığına çıkarmış ve edebiyat dünyasında tanınmasını sağlamıştır.

Edebi Kişiliği ve Önemi

Edebi Kişiliğinin Özellikleri

  1. Din Dışı Konular: Hoca Dehhani, Anadolu sahasında din dışı temaları işleyen ilk divan şairi olarak kabul edilir. Bu özelliğiyle, dönemin diğer şairlerinden ayrılmış ve Anadolu’da Divan şiirinin temellerini atmıştır.
  2. Aşk ve Doğa Temaları: Şair, aşk ve doğa temalarını işlerken, lirik bir üslup kullanmış ve beşeri duyguları ön planda tutmuştur. Bu bakımdan, onun şiirleri bir yandan İslam öncesi Türk şiirinin izlerini taşırken, diğer yandan Divan şiirinin ilk nüvelerini oluşturmuştur.
  3. Dilde Sadeleşme: Dehhani’nin şiirlerinde, Farsça ve Arapça kelimelerin yanında, sade bir Türkçe kullanımına da rastlanır. Bu dil anlayışı, dönemin anlaşılması zor, ağır diline karşı bir alternatif sunmuş ve daha geniş bir okuyucu kitlesine hitap etmiştir.
  4. Şiir Türleri: Dehhani, şiirlerinde gazel ve kaside türlerini başarıyla işlemiştir. Günümüze ulaşan şiirleri arasında biri kaside, altısı gazel olmak üzere toplam yedi eser yer almaktadır. Özellikle kaside türündeki eseri, övgü ve methiyenin ön planda olduğu, sanatsal bir üslupla yazılmıştır.
  5. Divan Edebiyatının İlk Temsilcisi: Hoca Dehhani, din dışı konularda şiir yazması ve aşk, tabiat gibi beşeri konulara yönelmesiyle, Anadolu sahasında Divan Edebiyatı’nın ilk temsilcisi olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle, onun Türk edebiyatındaki yeri ve önemi büyüktür.

Eserlerinin İçeriği ve Tematik Yapısı

Eser Türü Eser Sayısı Temalar
Kaside 1 Övgü, methiye, tabiat
Gazel 6 Aşk, sevgi, ayrılık, hasret
Toplam 7 Din dışı, beşeri ve lirik konular

Hoca Dehhani’nin mevcut eserleri, dönemin sanat anlayışını yansıtan örneklerdir. Bu eserler, Fuad Köprülü tarafından yayımlanmış ve böylece şairin edebi kimliği ortaya çıkarılmıştır. Dehhani’nin kasidesi, özellikle methiye ve tabiat temalarını işlerken, gazellerinde aşk, hasret ve ayrılık gibi konular ön plana çıkmaktadır.

Hoca Dehhani’nin Edebi Etkisi ve Mirası

1. Din Dışı Divan Şiirinin İlk Temsilcisi

Hoca Dehhani, din dışı konuları Divan Edebiyatı çerçevesinde işleyen ilk şair olarak kabul edilir. Onun bu yönelimi, Anadolu’da daha önce görülmemiş bir tarzı edebiyata kazandırmış ve böylece Divan edebiyatı’nın temelleri atılmıştır.

2. Anadolu’da Divan Şiirinin Kurucusu

Dehhani’nin, aşk ve doğa temalarını işleyerek Divan Edebiyatı’na özgü bir içerik oluşturması, onu Anadolu’da Divan Şiirinin Kurucusu yapmıştır. Şairin bu özelliği, edebiyat tarihçileri tarafından defalarca vurgulanmış ve şair, Türk edebiyatı için bir dönüm noktası olarak görülmüştür.

3. Sonraki Şairlere Etkisi

Hoca Dehhani, sadece kendi döneminde değil, sonraki yüzyıllarda da şairler üzerinde etkili olmuştur. Din dışı konulara yönelimi ve beşeri temaları işleyişi, Baki, Nedim ve Fuzuli gibi büyük Divan şairlerini etkilemiştir. Bu nedenle, Hoca Dehhani’nin etkisi sadece kendi dönemiyle sınırlı kalmamış, yüzyıllar boyunca devam etmiştir.

4. Eserlerinde Sanat ve Şiir Anlayışı

Hoca Dehhani’nin mevcut yedi eseri, sanatının ve estetik anlayışının birer yansımasıdır. Onun şiirlerinde özlü söyleyiş, estetik bir dil ve lirik anlatım dikkati çeker. Şair, söz sanatlarını ustalıkla kullanarak Divan şiirinin klasik unsurlarını eserlerine taşımış ve bu alanda yeni bir çığır açmıştır.

Eserlerinde Ele Aldığı Temalar ve Kullanım Şekilleri

  1. Övgü ve Methiye: Hoca Dehhani, kaside türündeki eserinde övgü ve methiye konularını ele alır. Şair, dönemin sultan ve devlet adamlarına methiyeler yazarak, onların başarılarını yüceltir.
  2. Aşk ve Tabiat: Gazellerinde ise, aşk ve tabiat temalarını işler. Aşkın insana kattığı ruhsal ve duygusal zenginlikleri dile getirirken, doğa unsurlarını estetik bir dille aktarır.
  3. Dil Kullanımı ve Estetik: Dil kullanımında sade bir Türkçe ile sanatlı bir üslubu birleştirir. Arapça ve Farsça sözcükleri yerinde ve ölçülü kullanarak, anlam bütünlüğünü bozmadan sanatlı bir anlatım sergiler.

Edebi Kişiliğinin Özeti ve Eserlerinin Listesi

  • Edebi Türler: Kaside, gazel
  • Temalar: Aşk, doğa, methiye
  • Etkisi: Divan edebiyatının Anadolu’daki ilk temsilcisi, din dışı Divan şiirinin kurucusu
  • Dili: Türkçe, Arapça ve Farsça’nın ölçülü kullanımı
  • Sanat Anlayışı: Lirik ve estetik üslup

Hoca Dehhani’nin Şiirlerinden Tematik Bir Liste

  1. Aşk ve sevgi temalı gazeller
  2. Tabiatın estetik unsurlarıyla bezeli kaside
  3. Methiye ve övgü içerikli kaside

Hoca Dehhani, Divan Edebiyatı, Anadolu Selçukluları, Horasan şairleri, Fuad Köprülü, din dışı divan şiiri, aşk ve doğa temaları, methiye şiirleri, gazel türü, kaside türü, ilk divan şairi, Anadolu’da divan edebiyatı, din dışı konular, Konya şairleri, din dışı edebi akım, Türk divan şairleri.


Sinan Paşa Kimdir? 15. Yüzyılın Ünlü Divan Nesir Ustası

Ekim 7, 2024 Okuma süresi: 7 dakika

Hayatı ve Eğitimi

Sinan Paşa, 15. yüzyıl Divan Edebiyatı‘nın ünlü nesir ustalarından biri olarak tanınmaktadır. İstanbul’un ilk kadısı olan Hızır Bey‘in oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Doğum tarihi hakkında kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte, 1440 yılında doğduğu tahmin edilmektedir. Asıl adı Yusuf Bin Hızır Bey Bin Celaleddin olan Sinan Paşa, küçük yaşlarda eğitimine başlamış ve daha çocukken geniş bir bilgi birikimine sahip olmuştur. Eğitim hayatına babasından aldığı derslerle başlayan Sinan Paşa, medrese eğitimini tamamladıktan sonra müderris ve kadı olarak görev yapmış, nihayetinde Fatih Sultan Mehmet döneminde sadrazamlığa kadar yükselmiştir.

Enderun Mektebi’nde yetişen Sinan Paşa, zekâsı ve yetenekleri sayesinde kısa sürede dikkat çekmiş ve devlet yönetiminde önemli bir yer edinmiştir. Bir dönem Sokullu Mehmet Paşa‘dan sonra Kaptan-ı Derya olarak da görev yapan Sinan Paşa, 1486 yılında İstanbul’da vefat etmiştir ve Üsküdar Mihmirah Sultan Camii’ne defnedilmiştir.

Edebi Kişiliği ve Üslubu

Sinan Paşa, Divan Edebiyatı’nın nesir (düzyazı) türünde sanatlı bir söyleyiş kazandıran önemli bir yazar ve düşünürdür. Sağlam bir medrese eğitimi görmüş olması, eserlerine de yansımış; matematik, felsefe ve dini konularda geniş bir bilgi birikimi edinmiştir. O, dünyaya değer vermeyen ve tasavvuf ehline saygı gösteren bir kişilik olarak, eserlerinde derin dini ve felsefi unsurlar işlemeyi tercih etmiştir.

Eserlerinin konuları; din, tasavvuf, felsefe ve ahlak gibi temalar etrafında şekillenmiştir. Bilimsel nitelikteki eserlerinin dili Arapça olup, sanatlı nesir türünün başarılı örneklerini vermiştir. Mazmunlar, seciler, aliterasyonlar ve diğer edebi sanatlarla dolu, ahenkli ve zengin bir anlatım dili kullanmıştır. Keskin zekâsı ve edebi yeteneği ile öne çıkan Sinan Paşa, kendine özgü süslü nesir tarzıyla tanınmıştır. Eserlerinde yer alan yoğun imgeler, okuyucunun derin bir düşünce yapısına sahip olmasını gerektirmektedir.

Sinan Paşa’nın sanat anlayışı ve üslubu, sonraki nesillerde de etkisini sürdürmüş ve pek çok Divan şairi ve nesir yazarı tarafından taklit edilmiştir. Onun kendine has tarzı, Divan Edebiyatı’nda nesrin sanatsal bir tür olarak kabul görmesine öncülük etmiştir.

Eserleri

Sinan Paşa, farklı konularda kaleme aldığı eserleriyle edebiyat dünyasında derin bir iz bırakmıştır. İşte en bilinen eserleri:

Eserleri ve Konuları

Eser Adı Tür Konu
Tazarruname Mensur Tasavvuf kültürü ile zenginleştirilmiş bir eser olup, Allah’a içten yakarışları ve peygamberlerin hayatını anlatır.
Maarifname Nasihatname İslami ahlakın işlendiği, dinî ve ahlaki öğütler içeren bir eserdir.
Tezkiretü’l Evliya Biyografi Veli kişilerin hayatlarını, kerametlerini ve dini öğretilerini içeren bir biyografi eseridir.
Tehzibü’l Ahlak Nasihatname Ahlakî konuların işlendiği, insanlara doğru ve erdemli olmayı öğütleyen bir kitaptır.

Eserlerin İçeriği

  1. Tazarruname: Sinan Paşa’nın en ünlü eseri olan Tazarruname, Türkçe yazılmış olup, zengin bir tasavvuf kültürü ile oluşturulmuştur. Sanatlı Türk nesrinin ilk örneği olarak kabul edilen eser, alçak gönüllülük ile Allah’a yakarışları ve yedi büyük peygamberin hayatını anlatan manzum kısımları içermektedir. Bu eserin, yüzyıllar boyunca pek çok kütüphanede ve arşivde çeşitli nüshaları mevcuttur.
  2. Maarifname: Dinî ve ahlaki öğütlerin yer aldığı bir kitaptır. Sinan Paşa’nın dini ve ahlaki konulardaki düşüncelerini yansıtan bu eser, İslami ahlakın dile getirildiği bölümlerden oluşur ve daha sonra Prof. İsmail Hikmet Ertaylan tarafından yayımlanmıştır.
  3. Tezkiretü’l Evliya: Mensur bir eser olan Tezkiretü’l Evliya, biyografi türünde kaleme alınmış olup veli kişilerin hayatlarını ve kerametlerini içerir. Eserde, veli kişilerin manevi dünyası derinlemesine ele alınmıştır.
  4. Tehzibü’l Ahlak: Nasihatler içeren bu eser, ahlaki öğütlerle doludur ve erdemli bir insan olmanın yollarını göstermektedir. Sinan Paşa’nın ahlaki düşüncelerini yansıtan bu eser, öğütler ve tavsiyelerle okuyucuyu derin düşüncelere sevk eder.

Sinan Paşa’nın Etkisi ve Mirası

Sinan Paşa, Divan Edebiyatı’na nesir türü ile büyük bir zenginlik katmış, özellikle süslü nesir tarzı ile tanınmıştır. Onun yazıları, hem kendi döneminde hem de sonraki nesillerde hayranlık uyandırmış ve sanatını nesir diliyle buluşturmak isteyen birçok edebiyatçıya ilham kaynağı olmuştur. Felsefi ve tasavvufi konuları derinlemesine işleyen Sinan Paşa, Divan Edebiyatı’nda nesrin sanatlı bir tür olarak kabul görmesine öncülük etmiştir.

Sinan Paşa’nın eserlerinde işlediği temalar, onun geniş bilgi birikimi ve edebi gücünün bir yansımasıdır. İslami ahlak ve tasavvuf düşüncesine olan bağlılığı, eserlerinin ana hatlarını oluşturmuş ve bu eserler sonraki dönemlerde yazılan ahlak ve tasavvuf kitaplarına da kaynak teşkil etmiştir.

Sinan Paşa, Divan Edebiyatı, 15. yüzyıl, Osmanlı sadrazamları, Tazarruname, Maarifname, Tezkiretü’l Evliya, Tehzibü’l Ahlak, Osmanlı kadıları, İstanbul’un ilk kadısı, süslü nesir, tasavvuf, Divan nesir ustası.


Nef’i Kimdir? 17. Yüzyılın Hiciv Ustası

Eylül 26, 2024 Okuma süresi: 5 dakika

Nef’i, asıl adıyla Ömer, 1572 yılında Erzurum‘un Hasankale ilçesinde dünyaya gelmiştir. Döneminin en önemli şairlerinden biri olarak, 17. yüzyıl Divan Edebiyatı‘na damgasını vurmuştur. Babası, bölgede tanınan eşraflardan biri olan Sipahi Mehmet Bey’dir. Nef’i, çocuk yaşlardan itibaren iyi bir medrese eğitimi almış, burada Türk ve Fars edebiyatının önemli eserleriyle tanışmıştır. Ayrıca, Arapça ve Farsça da öğrenerek şiirle ilgilenmeye başlamıştır. Erzurum Defterdarı olan Gelibolulu Müverrih Ali, Nef’i’nin yeteneklerini fark ederek ona “Nef’i” mahlasını vermiştir; bu isim, “yararlı” anlamına gelmektedir.

Nef’i, Osmanlı padişahı I. Ahmet döneminde İstanbul’a yerleşmiş, burada çeşitli devlet görevlerinde bulunmuştur. IV. Murat döneminde devletle yakın ilişkiler kurmuş, bu dönemde hicivleriyle dikkat çekmeye başlamıştır. Hicivlerinde sınır tanımayan bir yaklaşım sergileyen Nef’i, hem yüksek mevkideki kişilere hem de toplumun diğer kesimlerine yönelik eleştirilerde bulunmuştur. Ancak bu cesur tutumu, onun trajik sonuna neden olmuştur. 1635 yılında, sadrazam Bayram Paşa‘ya yazdığı hicivler nedeniyle boğulmuş ve cesedi Haliç’e atılmıştır.

Edebi Kişiliği

Nef’i, kaside alanında usta bir şair olarak tanınmakta ve övgü ve yergi türünde eserler vermektedir. Türk edebiyatında tüm zamanların en büyük kaside yazarlarından biri olarak kabul edilen Nef’i, kasidelerinin fahriye bölümlerinde kendi sanatını övgüyle dile getirmekte son derece başarılıdır. Ayrıca, gazel türünde de eserler vermiştir; bu gazellerinde geniş tasvirler ve hayaller kullanmaktadır.

Dili, ağıdalı ve süslü bir yapıya sahip olup, Nef’i, hicivlerinde övgü ve yergide ölçü tanımayan bir üslup geliştirmiştir. Övgülerde övdüklerini yüceltirken, yergilerde hedef aldığı kişileri yerin dibine sokmakta bir sakınca görmemiştir. Bu tutumu bazen küfre kadar varan ifadelerle doludur. Divan Edebiyatı’nın en tanınmış hiciv şairlerinden biri olan Nef’i, toplumun üst kesimlerini hicvetmekten çekinmemiştir. Anlaşılır ve pürüzsüz bir İstanbul Türkçesi kullanmasıyla dikkat çekerken, şiirlerinde iç ve dış müziğe büyük önem vermiştir.

Nef’i, İran edebiyatına olan hâkimiyetiyle bilinir ve bu bağlamda eserlerinde abartmalar, söz oyunları ve betimlemelere yer vermektedir. Kendi sanatını İranlı şairlerden üstün görmüş, dolayısıyla kendi edebi kimliğini bu şekilde inşa etmiştir. Mesnevi türünde eser vermemiştir.

Eserleri

  • Siham-ı Kaza: “Kaza okları” anlamına gelen bu eser, Nef’i’nin ünlü hicivlerini içermekte ve babası da dahil olmak üzere dönemin önemli sadrazam, vezir ve sanatçılarını hicvetmektedir. Eser, kaside, terkibibent, kıt’a ve mesnevi gibi farklı nazım biçimlerini barındırmaktadır.
  • Divan: Nef’i’nin hem Türkçe hem de Farsça olarak yazdığı iki farklı divanı vardır; bu eserler onun sanatsal yeteneğini ve dil ustalığını gözler önüne sermektedir.

Nef’i’nin Şiirlerinden Örnekler

Örnek 1:

Esdi nesîm-i nevbahâr açıldı güller subh-dem
Açsın bizim de gönlümüz sâkî meded sun câm-ı Cem

Erdi yine ürd-i behişt oldı hevâ anber-sirişt
Âlem behişt-ender-behişt herr gûşe bir bâğ-ı İrem

Günümüz Türkçesiyle:

İlkbahar rüzgârı esti, sabahleyin güller açıldı.
Ey içki sunan, yardıma gel, gönlümüz açılsın!


Örnek 2:

Ağyâre nigâh etmediğin nâz sanırdım
Çok lutf imiş ol âşıka ben az sanırdım

Günümüz Türkçesiyle:

Düşmana yüz vermediğinden naz sanırdım,
Oysa çok lütuf imiş, ben bunu az sanırdım.


Nef’i, eserleriyle Divan Edebiyatı’nın en büyük ustalarından biri olarak edebi mirasını günümüze taşımış, hicivleriyle de tarihsel bir figür olmuştur.

Nef’i, Nef’i biyografisi, Nef’i eserleri, Divan Edebiyatı, Hiciv şairi Nef’i, Siham-ı Kaza, Nef’i divanı, 17. yüzyıl şairleri, Nef’i şiirleri, Nef’i’nin etkisi


Baki Divan Şiirinin Sultanı Kimdir?

Eylül 26, 2024 Okuma süresi: 7 dakika

Baki, gerçek adıyla Mahmud Abdulbaki, 1526 yılında İstanbul‘da dünyaya gelmiştir. “Şairler sultanı” unvanıyla tanınan bu büyük sanatçı, Divan şiirinin önemli ustalarından biridir. Fatih Camisi‘nin müezzinlerinden Mehmet Efendi‘nin oğlu olan Baki, düşük gelirli bir ailede büyümüştür. Genç yaşlarda çırak olarak saraçlık mesleğine yönelmiş, ancak sanat ve edebiyat alanında da kendini geliştirmek için gayret göstermiştir.

Baki, kaliteli bir medrese eğitimi alarak dönemin önde gelen müderrislerinden dersler almıştır. Eğitim sürecinde şiire olan ilgisi artmış ve bu alanda hızlıca tanınmaya başlamıştır. Dönemin tanınmış şairlerinden Zati‘nin desteğiyle ünü kısa sürede yayılmıştır.

Baki, pek çok padişah ile yakın ilişkiler kurmuş, Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim ve III. Murat gibi önemli figürler tarafından ilgiyle karşılanmıştır. Kanuni Sultan Süleyman, Baki hakkında “Saltanatımın en büyük zevki Baki’yi tanımaktır.” diyerek ona olan hayranlığını belirtmiştir.

Ömrü boyunca birçok devlet görevinde bulunmuş, Medine ve İstanbul kadılıkları ile Anadolu ve Rumeli eyaletlerinde kazaskerlik gibi önemli makamlarda yer almıştır. Kanuni Sultan Süleyman’ın vefatı üzerine duyduğu derin üzüntüyü “Kanuni Mersiyesi” adlı eseriyle ifade etmiştir. Hayatı boyunca şeyhülislam olma arzusunu taşımış, ancak bu hedefine ulaşmadan hayata gözlerini yummuştur. Bazı kaynaklara göre bu isteğinin gerçekleşmemiş olması, onu din dışı konularda yazmaya yönlendirmiştir.

Baki’nin şöhreti, eserlerinin Azerbaycan, İran, Irak, Hicaz ve Hind saraylarına kadar ulaşmasıyla giderek artmıştır. Sonunda, 1600 yılında İstanbul’da hayata veda etmiştir.

Edebi Kişiliği

Baki, Divan şiirinin gelişmesine büyük katkılar sağlamış, devrinin ünlü akımlarını ve eserlerini belirgin bir seviyeye ulaştırmıştır. İranlı şairlerin tekniklerini şiirlerinde başarıyla uygulamış ve tasavvuf ile dini temalardan çok, din dışı konuları işlemiştir. Neşeli ve hoşsohbet bir kişiliğe sahip olan Baki, eserlerinde aşk, doğa, yaşadığı dönemin ihtişamı ve dünyevi zevkler gibi temaları işler. Şiirlerinde maddi aşkı ele alarak okuyucularını aşkın ve şarabın tadını çıkarmaya davet etmiştir.

Baki’nin şiirlerinde özellikle İstanbul ve doğa betimlemeleri öne çıkmaktadır. Gazel türünde büyük bir başarı elde etmiş ve bu alandaki ustalığı ile tanınmıştır. Kullanmış olduğu dil ahenkli, zevkli ve akıcıdır. Divan şiirinin kurallarını ve sanatsal yönlerini ustalıkla uygulamış, eserlerinde ince hayaller, tevriye ve nükteler ile zenginlik yaratmıştır. Çağdaşlarına göre daha sade bir dil kullanmış, şiirlerinde İstanbul Türkçesini ustalıkla işlemiştir. Halk deyimlerine ve söyleyişlerine de sıkça yer vermiştir.

Ahenk ve musiki, Baki’nin eserlerinde öne çıkan diğer önemli özelliklerdir. Aruz veznini ustaca kullanmış, dil kusurlarını en aza indirmiştir. Türkçe kelimelerle kafiye oluşturmaya özen göstermiştir. Hicviye türünde de başarılı eserler vermiştir. “Avazeyi bu âleme Davud gibi sal / Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş” dizeleri, onun şiirlerdeki özgün üslubunu yansıtmaktadır.

Baki’yi büyük bir üne kavuşturan eserlerinden biri, “Mersiye-i Hazret-i Süleyman” adlı Kanuni Mersiyesi‘dir. Terkib-i bent biçiminde yazılan bu eser, en ünlü mersiyeler arasında yer almıştır.

Eserleri

  • Fezail-i Mekke: Mekke’nin faziletlerini anlatan çeviri tarzında bir eserdir.
  • Kanuni Mersiyesi: Baki’nin Kanuni Sultan Süleyman’ın ölümü üzerine hissettiği derin üzüntüyü ifade ettiği terkib-i bent biçiminde yazılmış bir eserdir.
  • Divan: 4508 beyitten oluşan bu eser, 619 gazel, 27 kaside, 24 kıta ve çeşitli biçimlerde yazılmış pek çok şiir içerir.
  • Hadis-i Erbain Tercümesi: Kırk büyük hadisin tercümesini ifade eder.

Baki’nin Şiirlerinden Örnekler

Örnek 1:

Ezelden şâh-ı ışkun bende-i fermânıyuz
Cânâ, mahabbet mülkinün sultân-ı âlîşânıyuz.

Günümüz Türkçesiyle:

Ezelden beri aşk sultanının fermanının kölesiyiz. Ey sevgili! Sevginin ülkesinin yüce sultanıyız.


Örnek 2:

Nam u nişane kalmadı fasl-ı bahardan
Düşdi çemende berg-i dıraht i’tibardan.


Örnek 3:

Ferman-ı aşka can iledür inkiyadumuz
Hükm-i kazaya zerre kadar yok inadumuz.


Örnek 4:

Zülf-i siyâhi sâye-i perr-i Hümâ imis
Iklim-i hüsne anin içün pâdisâ imis.

Baki, edebi kişiliği ve eserleriyle Divan Edebiyatı’nın en önemli isimlerinden biri olmuş ve çağdaşları arasında kendine sağlam bir yer edinmiştir.

Baki, Baki biyografisi, Baki eserleri, Kanuni Mersiyesi, Divan şiiri, 16. yüzyıl şairleri, Baki şiirleri, Divan edebiyatı, Türk edebiyatı, Baki’nin etkisi


Fuzuli 16. Yüzyılın Zirve Şairi Kimdir?

Eylül 25, 2024 Okuma süresi: 7 dakika

Hayatı ve Eğitimi

Fuzuli, 16. yüzyıl Divan Edebiyatı’nın en önemli isimlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Asıl adı Mehmet olan Fuzuli’nin doğum yeri ve tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, Kerbela’da dünyaya geldiği düşünülmektedir. Hayatının büyük bölümünü Hille, Kerbela, Necef ve Bağdat arasında geçirmiştir. Kerbela’da aldığı eğitimle birlikte Arapça ve Farsça dillerini derinlemesine öğrenmiş ve bu bilgi birikimi, eserlerine yansımıştır. Ancak hayatı, yoksulluk ve talihsizliklerle doludur; bu zorluklar onu derinden etkilemiş ve sanatına ilham vermiştir.

Fuzuli, Kanuni Sultan Süleyman’ın 1534’te Bağdat’ı fethetmesinden sonra padişaha kasideler sunarak dikkat çekmiş, bu eserleri sayesinde dokuz akçelik bir maaşla ödüllendirilmiştir. Ancak bu miktarı az bulup kabul etmemiş ve ünlü mektubu Şikâyetname’yi kaleme almıştır. Bu dönemde Taşlıcalı Yahya Bey ve Hayali Bey ile de tanışmıştır. 1556 yılında çıkan bir taun salgınında Kerbela’da hayatını kaybeden Fuzuli, Hz. Hüseyin’in türbesinin karşısına defnedilmiştir.

Edebi Kişiliği

Fuzuli, mahlası “boş” veya “gereksiz” anlamına gelen bir isimle tanınmakta ve Divan Edebiyatı’nın en lirik şairi olarak kabul edilmektedir. Derin bir bilgi birikimi ve yoğun duygusal derinlik, onu sürekli yazmaya teşvik etmiştir; bu da şaheser niteliğinde eserler yaratmasına olanak sağlamıştır. Şiirlerinde barındırdığı derin anlamlar, ilk bakışta basit görünen kelimelerin ardında yatan çok katmanlı düşünceleri yansıtır. Fuzuli’nin eserlerini anlamak için belirli bir bilgi ve birikim gerekmektedir.

Aşk temasını, özellikle platonik aşkı, farklı yönleriyle ele alan Fuzuli, aşkın acısını duyumsarken bile bu durumdan haz aldığını ifade etmiştir. Bu aşk, maddi ve dünyevi bir aşkın ötesinde, ilahi bir boyuta ulaşmaktadır. Bunun en güzel örneği, Leyla ile Mecnun mesnevisinde gözlemlenebilir. Aşk acısından asla şikayet etmeyen Fuzuli, aşkı sürekli hüzün, keder ve ıstırap ile ilişkilendirmiştir. Acı çekmekten hoşlandığı için kavuşmayı arzulamamış ve acıların insanı olgunlaştırdığına inanmıştır. Bu nedenle, o bir aşk ve ıstırap şairi olarak anılmaktadır.

Fuzuli, şiirin bir bilim olduğuna inanmakta ve “İlimsiz şiir temelsiz duvar gibidir, temelsiz duvar yıkılıp gider.” diyerek sanatının temelini vurgulamaktadır. Lirik şiirde öncü sayılan Fuzuli, dünya edebiyatı düzeyinde klasik eserler üretmiştir. Şiirlerinde tasavvuf düşüncesine de önemli bir yer vermekte, var olan her şeyin Allah’ın bir yansıması olduğuna inanmaktadır. Tasavvuf, onun eserlerinde bir gaye değil, derinliklerde gizli bir öğe olarak karşımıza çıkmaktadır.

Fuzuli’nin eserleri, çoğunlukla Azeri Türkçesi ile yazılmış olup, dönemine göre sade bir dille kaleme alınmıştır. İçten ve samimi bir anlatım tarzı, onun lirik üslubunu ön plana çıkarır. 16. yüzyıldaki Bağdat’ın konuşma dili, eserlerinde belirgin bir şekilde yer bulmaktadır. Şiirlerinde en sık kullandığı nazım biçimleri gazel ve kasidedir. “Su Kasidesi”, naat türünde Türkçe yazılmış önemli bir eseridir.

Fuzuli’nin üç divanı bulunmaktadır: Türkçe, Farsça ve Arapça. Yaşadığı dönemde sanat ve bilim dili olarak Arapça ve Farsça öne çıkmasına rağmen, Türkçe ile de mükemmel şiirler yazılabileceğini kanıtlamıştır. Manzum ve mensur birçok eseri bulunan Fuzuli, hem kendi döneminde hem de sonrasındaki şairler üzerinde kalıcı bir etki bırakmıştır. Halk ve Divan Edebiyatı şairlerini en çok etkileyen sanatçılardan biri olarak, pek çok şair Fuzuli’nin şiirlerine nazireler yazmıştır.

Eserleri

  • Divan: Fuzuli’nin Türkçe, Farsça ve Arapça olmak üzere üç ayrı divanı bulunmaktadır.
  • Leyla ile Mecnun: 3096 beyitten oluşan bu eser, Fuzuli’ye asıl şöhretini kazandırmış ve kendisinden önce yazılmış bütün mesnevilerden en güzel olarak kabul edilmiştir. Sevgiliden ayrılmanın verdiği acı, beşeri aşktan ilahi aşka geçişi anlatır ve mesnevi nazım biçimiyle yazılmıştır; 30’dan fazla kez basılmış ve hemen hemen tüm dünya dillerine çevrilmiştir.
  • Şikâyetname: Hiciv türünde önemli bir örnektir. Maaşını alamadığı için Kanuni’nin nişancısı Celalzade Mustafa Paşa‘ya yazdığı bir mektup niteliğindeki eserde, devlet dairelerindeki rüşvet, hırsızlık ve sahtekarlıkları eleştirmiştir. Nükteli anlatımın ön planda olduğu bu eserde ağır ve sanatlı bir dil kullanılmıştır.
  • Hadikatü’s Süeda: “Mutluluğa erenlerin bahçesi” anlamına gelen bu eser, Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehit edilmesi olayını anlatmaktadır.
  • Bengü Bade: Mesnevi tarzında yazılan bu eseri Şah İsmail‘e sunmuştur. Eser, şarap ve esrar arasında geçen tartışmalarla sembolik bir anlatım sergilemektedir.
  • Heft Cam: “Saki-name” olarak da bilinen bu eser, Fuzuli’nin alegorik bir dille kaleme aldığı mistik bir Farsça mesnevidir. Eser, şarap sarhoşluğunun aşka benzetilmesiyle 327 beyitten oluşmaktadır.
  • Sıhhatü Maraz: Fuzuli’nin tıp bilgilerini içerdiği mensur (düzyazı) tarzda kaleme alınmış bir eserdir. Paris, Londra ve İstanbul kütüphanelerinde yazma nüshaları bulunmaktadır.
  • Rindü Zahid: Fuzuli’nin mensur tarzda yazdığı bu eser, rintlik ve zahitliğin aşırı yönlerini eleştirmekte ve baba-oğul arasında geçen konuşmalarla ideal insan tipini oluşturmaya çalışmaktadır.

Sonuç

Fuzuli, eserleri ve üslubuyla 16. yüzyıl edebiyatına damgasını vurmuş bir sanatçıdır. Derin ve çok katmanlı şiirleri, hem kendi döneminde hem de sonrasında pek çok şair üzerinde derin etkiler bırakmıştır. Onun lirik anlatımı, edebiyat tarihinde önemli bir yer edinmiş ve Türk şiirinin gelişiminde önemli bir rol oynamıştır.

Anahtar Kelimeler: Fuzuli, 16. yüzyıl, Divan Edebiyatı, Leyla ile Mecnun, Şikâyetname, tasavvuf, Azeri Türkçesi, gazel, kaside, lirik şiir.


Bağdatlı Ruhi 16. Yüzyılın Söz Ustası Kimdir?

Eylül 25, 2024 Okuma süresi: 5 dakika

Hayatı ve Askeri Geçmişi

Bağdatlı Ruhi, 16. yüzyılın en tanınmış şairlerinden biridir ve asıl adı Osman’dır. Asker bir babanın oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Bağdat’ta doğduğu için “Bağdatlı Ruhi” ismiyle anılmaya başlamıştır. Şairin doğum tarihi net olarak bilinmemekle birlikte, Anadolulu bir asker olan babasının etkisiyle askeri bir geçmişe sahiptir. Dönemindeki savaşlara katılarak pek çok ünlü şahsiyetle dostluklar kurmuş, bu sayede zengin bir deneyim birikimi elde etmiştir.

Edebi Kişiliği ve Üslubu

Bağdatlı Ruhi, 16. yüzyıl Divan Edebiyatı’nın önemli temsilcilerinden biri olarak dikkat çeker. Mevlevi tarikatına mensup olan şair, toplumsal konulara duyarlılığı ile bilinir ve eleştirel bir üslupla yazdığı eserleri sayesinde bu alanda önemli bir yere sahip olmuştur. Özellikle Ortadoğu bölgesindeki idari sistemi hicivli bir dille eleştiren Ruhi, sosyal olayları dile getirmekte tereddüt etmez.

Rind bir şair olarak bilinen Bağdatlı Ruhi, eserlerinde tasavvufi düşünceleri de harmanlayarak, devrine göre sade ve anlaşılır bir dil kullanmayı tercih etmiştir. Şiirlerinde halkın konuşma dilini ustalıkla kullanmış, mısralarında yabancı kelimeleri minimum düzeyde tutmuştur. Sosyal olaylara verdiği önem, onun sanat kaygısından ziyade bir toplumsal duyarlılıkla yazdığı eserlerini ön plana çıkarmaktadır.

Eserleri ve Edebi Katkıları

Divan, Bağdatlı Ruhi’nin en önemli eseridir. Bu eser içerisinde yer alan “Terkib-i Bent”, şairin büyük bir üne kavuşmasını sağlamıştır. 17 bentten oluşan bu eserde her bent sekiz beyitten meydana gelmektedir. “Terkib-i Bent”, toplumsal hiciv unsurları taşır ve dönemin sosyal, dini ve ahlaki ikiyüzlülüklerini ustaca eleştirmiştir. Eser, aynı zamanda diğer şairler tarafından nazirelere konu olmuş, özellikle Ziya Paşa gibi önemli isimler tarafından takdir edilmiştir.

Bağdatlı Ruhi’nin Şiirlerinden Seçkiler

Örnek 1: Terkib-i Bend

Bizi üzüm suyu ile sarhoş olduğumuzu düşünmeyin,
Bizler meyhane halkıyız, fakat Elest’in sarhoşlarıyız.

Etekleri buna bulaşmış kişiler bizi de bulaşmış sanır,
Ama biz yalnızca aşk kadehinin dudağını ve elini öpmek isteriz.

Bu dünya ortamında ne baş köşe var ne de köle,
Bizler şaraba tapanlarız, yerimiz meyhane, en dibidir.

Biz kimseyi üzme niyetinde değiliz,
Ama aşka sahip çıkanların kalbini kırabiliriz.

Kin besleyenlerin bizden uzak durması daha iyi,
Çünkü okçuların parmağına takılan yüzüğe sahibiz; okumuz düşmez.

Fani bu dünyada ne efendi ne köle var,
Kendini büyük görenler, alçak gönüllülere saygı gösteririz.

Gönül ehli olanlarla kadeh paylaşırız;
Meyhanedeyiz, ama ilahi aşkla sarhoşuz.


Örnek 2: Diğer Şiir

Güzel bir köşe, keyif verici bir dünya,
Eğer Âdem ömrünü böyle sürseydi.

Sağlık, aşkın sonu olmasa bir dert,
Bir fincan sonu, eğer sevinçse keder olur.

Bu geçici dünyada ne zevk ne de keder,
Yanında birinin olması yeter, eğer zevkse.

Sürekli olsun dostlarla içki muhabbeti,
Meyhane başına toplanın, eğer güzellikse, eğer kötü.

Sufi ki keyifle geçinmektedir,
Bir dirhemini alsan, hâtırı tam olur.

Açık ki bu dünyanın sonu toprak olmalı,
Eğer dirhemi yoksa, o zaman dirhem sahibi olmamalıdır.

Bize içki sun, içelim onunla,
Çünkü bilmediği yerden gelince bağırır.

Her ne zaman bir tartışma olsa,
Gerçek akıl ile Hakkı arar kimse bilemez.

Bağdatlı Ruhi, 16. yüzyılın en dikkate değer şairlerinden biri olarak edebiyatımıza önemli katkılarda bulunmuştur. Hem askeri geçmişi hem de edebi kimliği ile derin bir etki bırakmış, eserleriyle hem Divan Edebiyatı hem de Tanzimat Edebiyatı’na ilham kaynağı olmuştur.

  Bağdatlı Ruhi, Osman, Terkib-i Bend, Divan Edebiyatı, Mevlevi, sosyal eleştiri, Fuzuli, şiir, hiciv, tasavvuf.


Neşati 17. Yüzyıl Divan Edebiyatı’nın Duygulu Temsilcisi

Eylül 25, 2024 Okuma süresi: 4 dakika

Neşati, 17. yüzyıl Divan Edebiyatı’nın önemli temsilcilerinden biri olup, özellikle “Sebkihindi” akımında önemli bir yer edinmiştir. Doğum tarihi hakkında kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte, Edirne’de doğduğu kabul edilmektedir. Gelibolu Mevlevihanesi’nde Şeyhi Ağazade Mehmet Efendi‘nin dervişi olarak yetişmiştir. 1670 yılında Edirne Mevlevihanesi’nde yaklaşık dört yıl süreyle görev yapmış ve burada edebi faaliyetlerine devam etmiştir. Neşati, 1674’te Edirne’de vefat etmiş ve Edirne Mevlevihanesi avlusuna gömülmüştür.

Edebi Kişiliği

Neşati’nin şiirlerinde, dönemin önde gelen şairlerinden Nef’i ve Urfi‘nin etkileri belirgin bir şekilde hissedilir. Özellikle gazel nazım şekli ile tanınmış olup, bu türdeki eserleri en başarılı çalışmaları arasında yer alır. Gazellerinde, yalın ve anlaşılır bir üslup benimsemiş, bu da onu dönemin şairleri arasında öne çıkarmıştır.

Aynı zamanda kaside türünde de eserler vermiştir. Kasidelerinde, Nef’i’nin izleri görülür ve Sultan IV. Murat ile Köprülüzade Fazıl Ahmet Paşa gibi önemli şahsiyetlere yönelik kasideler yazmıştır. Şiirlerinde içten bir anlatım ve duygu dolu bir yaklaşım hakimdir. Neşati’nin bir Divanı vardır ve bu eser, Sadettin Nüzhet Ergün tarafından yayımlanmıştır. Ayrıca, 187 beyitlik Hilye-i Enbiya ve 144 beyitten oluşan Edirne Şehrengizi gibi önemli eserleri bulunmaktadır.

Eserleri

  • Divan: Neşati’nin en önemli eseridir ve içindeki gazellerle edebiyat dünyasına katkıda bulunur.
  • Hilye-i Enbiya: Dinî bir tema üzerinde kaleme alınan bu eser, Neşati’nin üslup ve anlatım becerisini sergiler.
  • Edirne Şehrengizi: Edirne’nin güzelliklerini, kültürel zenginliklerini ve yaşamını betimleyen bu eser, Neşati’nin edebi yeteneğinin bir diğer örneğidir.

Neşati’nin Şiirlerinden Örnekler

Neşati’nin duygu dolu anlatımına dair bir örnek:

Gitdin ammâ ki kodun hasret ile cânı bile
İstemem sensiz olan sohbet-i yârânı bile
Devr-i meclis bana girdâb-ı belâdır sensiz
Mey-i zehrâb-ı sitem sâgâr-ı gerdânı bile

Bağa sensiz bakamam çeşmîme âteş görünür
Gül-i handânı değil serv-i hırâmânı bile
Sineden derd ile birr âh edeyin kim dönsün
Aksine çarh-ı felek mihr-i dırahşanı bile

Hâr-i firkatinle Neşâtî-i hazînin vâ-hayf
Dâmen-i ülfeti çâk oldu giribânı bile

Neşati, eserleriyle Divan Edebiyatı’na önemli katkılar yapmış, döneminin kültürel ve edebi zenginliğine ışık tutmuştur.


Google Anahtar Kelimeleri:

Neşati, Neşati biyografisi, Neşati eserleri, Divan Edebiyatı, Gazel şairi Neşati, Hilye-i Enbiya, Edirne Şehrengizi, Sebkihindi akımı, 17. yüzyıl şairleri, Neşati’nin şiirleri


Terbi Nazım Biçimi Nedir?

Eylül 20, 2024 Okuma süresi: 5 dakika

Terbi Nazım Biçimi Nedir?

Terbi, Divan Edebiyatı’nın nazım şekillerinden biridir ve sözlükte “dörtleme” veya “dörtlü hale getirme” anlamına gelmektedir. Bu biçim, bir gazelin beyitlerinin üzerine, başka bir şair tarafından aynı ölçü ve uyakta iki dize eklenmesiyle oluşur.

Terbi Nazım Şeklinin Özellikleri

  • Uyak Düzeni: Terbi nazım biçiminde uyak düzeni “aaaa / bbba / ccca / ddda…” şeklindedir. Burada koyu yazılmış kısımlar, sonradan eklenen dizeleri temsil etmektedir.
  • Murabba Özelliği: Bu nazım şekli, murabba formatında kabul edilmektedir.
  • Ekleme Yöntemi: Ekleme işlemi, gazelin başlangıç kısmına yapılır.
  • Zamime: Terbilerde eklenen iki dizeye “zamime” denir. Bu dizeler, anlamsal açıdan beyit ile kaynaşmış bir yapıdadır.
  • Kullanım Sıklığı: Divan nazım şekilleri arasında pek yaygın olmayan bir biçimdir.

Terbi: Divan Edebiyatının İncileri Üzerine İnşa Edilen Bir Nazım Biçimi

Terbi, Divan edebiyatında sıkça kullanılan ve bir gazelin üzerine inşa edilen özel bir nazım biçimidir. Başka bir deyişle, bir şairin yazdığı bir gazelin beyitlerinin üzerine, farklı bir şair tarafından ikişer mısra eklenerek oluşturulan yeni bir şiirdir. Bu ekleme işlemine “zamime” denir.

Terbinin Özellikleri

  • Gazel Üzerine İnşa: Terbi, var olan bir gazelin üzerine inşa edilir. Bu sayede hem eski bir esere yeni bir yorum katılır hem de farklı şairlerin üslupları bir araya gelir.
  • Zamime: Eklenen ikişer mısralık bölümlere “zamime” denir. Zamimeler, gazelin orijinal beyitleriyle hem anlam hem de ölçü (aruz) bakımından uyumlu olmalıdır.
  • Uyak Düzeni: Terbide genellikle “aa”aa/(bb)ba/(cc)ca/(dd)da şeklinde bir uyak düzeni görülür. Yani, gazelin her beyitine eklenen ikişer mısra, o beyitin ilk mısrasıyla uyaklıdır.
  • Aruz Ölçüsü: Terbi, gazelin yazıldığı aruz ölçüsüyle yazılır. Bu sayede şiirde bir bütünlük sağlanır.
  • Anlam Bütünlüğü: Eklenen zamimeler, gazelin anlamını bozmadan, onu zenginleştirici bir etki yaratmalıdır.

Neden Terbi?

  • Edebi Yarışma: Terbi, şairler arasında bir tür edebi yarışma ortamı oluşturmuştur. Şairler, birbirlerinin gazellerine eklemeler yaparak hem kendi yeteneklerini göstermiş hem de edebiyat dünyasına yeni eserler kazandırmışlardır.
  • Eserin Yaşaması: Terbi sayesinde, eski bir gazel yeniden canlandırılır ve farklı yorumlarla okunmaya devam eder.
  • Edebiyatın Zenginleşmesi: Terbi, Divan edebiyatının zenginleşmesine ve çeşitlilik kazanmasına katkıda bulunmuştur.

Özetle

Terbi, Divan edebiyatının özgün ve ilgi çekici bir nazım biçimidir. Bir gazelin üzerine inşa edilen terbi, şairlerin yaratıcılıklarını sergilemelerine ve edebiyata yeni eserler kazandırmalarına olanak tanır.

Anahtar Kelimeler: terbi, divan edebiyatı, gazel, zamime, aruz, edebiyat, şiir

Ek Bilgiler:

  • Terbi, genellikle aşk ve tasavvuf konularını işleyen gazeller üzerine yazılmıştır.
  • Terbi yazan şairler, genellikle dönemlerinin tanınmış şairleri olmuştur.
  • Terbi, Divan edebiyatının en önemli özelliklerinden biridir ve Türk edebiyatının gelişiminde önemli bir yere sahiptir.

Muhammes Nedir? Özellikleri, Türleri ve Örnekleri

Eylül 20, 2024 Okuma süresi: 9 dakika

Muhammes Nedir?

Muhammes, “beşli” anlamına gelen bir nazım biçimidir. Bu tür, hemen her konuda yazılabilmesine rağmen, özellikle felsefi düşünceler, aşk, sevgili ve özlem gibi temalar sıkça işlenmektedir.

Muhammesin Yapısı ve Kuralları

Bir muhammesin ilk beşliğindeki son dize, aynı bentteki diğer dört dizeyle uyumlu olma zorunluluğuna sahip değildir. Muhammeslerdeki beşlik sayısı belirli bir kurala bağlı değildir.

İlk bentteki beş dize birbirine uyumlu olurken, sonraki bentlerin son bir veya iki dizesi, ilk bentle uyum sağlamak durumundadır. Eğer bu son bir veya iki dize her bentin sonunda tekrarlanıyorsa, bu tür “muhammes-i mütekerrir” olarak adlandırılır. İlk bentle sadece uyak açısından örtüşen muhammesler ise “muhammes-i müzdeviç” ismiyle anılmaktadır.

Muhammes Nazım Şeklinin Özellikleri

  • Dizelerin Yapısı: Her muhammes beş dizeden oluşur.
  • Bölümleme: Muhammes, bentler aracılığıyla oluşturulmuş bir nazım biçimidir.
  • Kullanım Sıklığı: Türk edebiyatında, murabbalar gibi, sıklıkla kullanılan musammatlar arasında yer alır.
  • Ölçü: Aruz ölçüsü ile yazılmaktadır.
  • Bent Sayısı: Her bent beş dizeden oluşur ve en az dört, en fazla yedi bentten oluşabilir. Nadiren 12-13 bente kadar uzayan muhammesler de bulunmaktadır.
  • Nakarat Kullanımı: 4. ve 5. dizeler, nakarat olarak tekrar edilebilir.
  • Uyak Düzeni: Uyak düzeni genellikle “aaaaa / bbbba / cccca” şeklindedir.
  • Mahlas Kullanımı: Son bentte şairler, mahlaslarını belirtir.
  • Deneysel Kullanım: Divan şiirinde neredeyse her şairin denediği bir türdür.

Muhammesin Öne Çıkan İsimleri

Muhammes nazım biçimi ile en çok eser veren şair, Muhibbi (Kanuni Sultan Süleyman) olarak bilinmektedir.

 

*****************

Muhammes: Beşliklerin Dansı

Beşliklerin Ritmiyle Söylenen Şiirler

Muhammes, Türk edebiyatında sıkça kullanılan ve beş dizeden oluşan bentlerden meydana gelen bir nazım biçimidir. Adını, Arapça’da “beş” anlamına gelen “hamse” kelimesinden alır. Bu beş dizelik yapısı, muhammeslere özgün bir ritim ve akıcılık kazandırır.

Konuların Genişliği

Muhammesler, hemen hemen her konuda yazılabilir. Felsefi derinliklerden aşka, özlemden hayata kadar birçok farklı tema, bu şiir türünde işlenir. Özellikle Muhibbi (Kanuni Sultan Süleyman) gibi şairler, muhammesleri sıklıkla tercih ederek bu türün gelişimine önemli katkılar sağlamışlardır.

Uyak Düzeni ve Yapısal Özellikler

  • Beş Dizelik Bentler: Muhammesler, beş dizeden oluşan bentlerden oluşur. Bu bentlerin sayısı genellikle dört ile yedi arasında değişir, ancak daha uzun muhammeslere de rastlanabilir.
  • Uyak Çeşitliliği: Muhammeslerde uyak düzeni oldukça esnektir. İlk beşliğin son dizesi, diğer dört dizeyle uyaklı olmak zorunda değildir. Sonraki beşliklerde ise genellikle ilk beşliğin son dizesi veya son iki dizesi tekrarlanır.
  • Mütekerrir ve Müzdeviç Muhammes: Son dizeleri tekrarlanan muhammeslere “mütekerrir”, sadece uyak olarak tekrarlananlara ise “müzdeviç” muhammes denir.
  • Aruz Ölçüsü: Muhammesler, klasik Türk şiirinde yaygın olarak kullanılan aruz ölçüsüyle yazılır.
  • Mahlas: Şairler, muhammeslerin son bentinde genellikle mahlaslarını (takma adlarını) yazarak şiirlerine imza atarlar.

Divan Edebiyatında Muhammesin Yeri

Muhammes, divan edebiyatının en sevilen ve sık kullanılan nazım türlerinden biri olmuştur. Şairler, muhammesler aracılığıyla hem düşüncelerini ifade etmiş hem de estetik kaygılarını ortaya koymuşlardır. Özellikle aşk, tasavvuf ve felsefe gibi konular, muhammeslerde sıklıkla işlenen temalar arasında yer alır.

Neden Muhammes?

  • Esneklik: Konu ve biçim bakımından oldukça esnek bir tür olması, şairlere geniş bir ifade alanı sunar.
  • Duygusallık: Beş dizelik yapısı ve aruz ölçüsü sayesinde şiire duygusal bir derinlik katar.
  • Felsefi İfade: Soyut kavramları somutlaştırmak ve derin düşünceleri ifade etmek için ideal bir araçtır.

 

Muhammes, Türk edebiyatının zenginliğini yansıtan önemli bir nazım biçimidir. Beş dizelik yapısı, farklı uyak düzenleri ve geniş konu yelpazesi ile şairlere birçok imkan sunar. Muhammesler, hem edebiyat tarihine ışık tutar hem de günümüzde hala okunup incelenen değerli eserlerdir.

Anahtar Kelimeler: muhammes, divan edebiyatı, nazım, beşlik, bent, aruz, Muhibbi, Kanuni Sultan Süleyman, mütekerrir, müzdeviç

 

Muhammes Nazım Şekline Örnekler


Örnek 1

Dilberde
her şeb eyler iken ayş u işreti

Şîrîn-sâz-ı
kâmı iken şehd-i sohbeti

Sahbâ-yı
vasla sonra katıp zehr-i fırkâtı

Aşk
olsun ana kim çeke câm-ı melâmeti

Hem-reng-i
la’l-i yâr bile hûn-ı hasreti

Şeyh Galip

 

Örnek 2

Şâdmân olsun ki sultan oglı sultândur
gelen

Bahr u berrün pâdişâhı Al-i Osmândur gelen

Nâlb-i şer-i Muhammed zıll-ı Yezdândur
gelen

Şark u garbı seyr iden hurşîd-i rahşândur
gelen

Alemün sâhibkırânı Hân Süleymândur gelen

 

Bir kemîne bendesini Mısra sultân eyleyen

Kerbelâ seyrini herr dervişe âsân eyleyen

Sâyeveş düşmenlerin hâk ile yeksan eyleyen

Dembedem bağnn Kızılbaşun kızıl kan
eyleyen

Âlemün sâhibkırânı Hân Süleymândur gelen

 

Sâhib-i seyf ü kalem şâh-ı ulu’l-elbâb
olan

Âlemi feth eylemekde mihr-i âlem-tâb olan

Evliyâullah içinde zübde-i aktâb olan

Rûy-ı ma’nâda bugün ser-leşker-i ashâb
olan

Alemün sâhibkırânı Hân Süleymândur gelen

Yahya Bey