Hoca Dehhani, 13. yüzyılın önde gelen şairlerinden biri olmasına rağmen, hayatına dair çok sınırlı ve belirsiz bilgiler mevcuttur. Kaynaklarda ismi hakkında yeterince detay bulunmamakla birlikte, onun Anadolu Selçuklu Devleti döneminde, Moğol istilasından kaçıp Horasan’dan Konya’ya göç ettiği bilinmektedir. Bu dönemde Anadolu’da yaşadığı ve edebi faaliyetlerini burada sürdürdüğü düşünülmektedir. Ancak bu bilgilere doğrudan yazılı kaynaklardan değil, şairin mevcut eserlerinden ve dolaylı kaynaklardan ulaşılmaktadır.
Dehhani’nin eserlerinden yola çıkarak onun, din dışı konulara ağırlık veren bir şair olduğunu söylemek mümkündür. Dini motiflerden çok, aşk, tabiat ve beşeri konuları ele alması, onu dönemindeki diğer şairlerden ayırmış ve Divan edebiyatının ilk temsilcisi olmasını sağlamıştır. Şairin bu tarzı, Türk Edebiyatı’nın farklı bir yönelim kazanmasına zemin hazırlamıştır. Hoca Dehhani hakkında ilk kapsamlı çalışmayı yapan isim, Türk edebiyat tarihçisi Fuad Köprülü’dür. Köprülü, Hoca Dehhani’nin günümüze ulaşan yedi şiirini yayımlayarak onu gün ışığına çıkarmış ve edebiyat dünyasında tanınmasını sağlamıştır.
Eser Türü | Eser Sayısı | Temalar |
---|---|---|
Kaside | 1 | Övgü, methiye, tabiat |
Gazel | 6 | Aşk, sevgi, ayrılık, hasret |
Toplam | 7 | Din dışı, beşeri ve lirik konular |
Hoca Dehhani’nin mevcut eserleri, dönemin sanat anlayışını yansıtan örneklerdir. Bu eserler, Fuad Köprülü tarafından yayımlanmış ve böylece şairin edebi kimliği ortaya çıkarılmıştır. Dehhani’nin kasidesi, özellikle methiye ve tabiat temalarını işlerken, gazellerinde aşk, hasret ve ayrılık gibi konular ön plana çıkmaktadır.
Hoca Dehhani, din dışı konuları Divan Edebiyatı çerçevesinde işleyen ilk şair olarak kabul edilir. Onun bu yönelimi, Anadolu’da daha önce görülmemiş bir tarzı edebiyata kazandırmış ve böylece Divan edebiyatı’nın temelleri atılmıştır.
Dehhani’nin, aşk ve doğa temalarını işleyerek Divan Edebiyatı’na özgü bir içerik oluşturması, onu Anadolu’da Divan Şiirinin Kurucusu yapmıştır. Şairin bu özelliği, edebiyat tarihçileri tarafından defalarca vurgulanmış ve şair, Türk edebiyatı için bir dönüm noktası olarak görülmüştür.
Hoca Dehhani, sadece kendi döneminde değil, sonraki yüzyıllarda da şairler üzerinde etkili olmuştur. Din dışı konulara yönelimi ve beşeri temaları işleyişi, Baki, Nedim ve Fuzuli gibi büyük Divan şairlerini etkilemiştir. Bu nedenle, Hoca Dehhani’nin etkisi sadece kendi dönemiyle sınırlı kalmamış, yüzyıllar boyunca devam etmiştir.
Hoca Dehhani’nin mevcut yedi eseri, sanatının ve estetik anlayışının birer yansımasıdır. Onun şiirlerinde özlü söyleyiş, estetik bir dil ve lirik anlatım dikkati çeker. Şair, söz sanatlarını ustalıkla kullanarak Divan şiirinin klasik unsurlarını eserlerine taşımış ve bu alanda yeni bir çığır açmıştır.
Hoca Dehhani, Divan Edebiyatı, Anadolu Selçukluları, Horasan şairleri, Fuad Köprülü, din dışı divan şiiri, aşk ve doğa temaları, methiye şiirleri, gazel türü, kaside türü, ilk divan şairi, Anadolu’da divan edebiyatı, din dışı konular, Konya şairleri, din dışı edebi akım, Türk divan şairleri.
Sinan Paşa, 15. yüzyıl Divan Edebiyatı‘nın ünlü nesir ustalarından biri olarak tanınmaktadır. İstanbul’un ilk kadısı olan Hızır Bey‘in oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Doğum tarihi hakkında kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte, 1440 yılında doğduğu tahmin edilmektedir. Asıl adı Yusuf Bin Hızır Bey Bin Celaleddin olan Sinan Paşa, küçük yaşlarda eğitimine başlamış ve daha çocukken geniş bir bilgi birikimine sahip olmuştur. Eğitim hayatına babasından aldığı derslerle başlayan Sinan Paşa, medrese eğitimini tamamladıktan sonra müderris ve kadı olarak görev yapmış, nihayetinde Fatih Sultan Mehmet döneminde sadrazamlığa kadar yükselmiştir.
Enderun Mektebi’nde yetişen Sinan Paşa, zekâsı ve yetenekleri sayesinde kısa sürede dikkat çekmiş ve devlet yönetiminde önemli bir yer edinmiştir. Bir dönem Sokullu Mehmet Paşa‘dan sonra Kaptan-ı Derya olarak da görev yapan Sinan Paşa, 1486 yılında İstanbul’da vefat etmiştir ve Üsküdar Mihmirah Sultan Camii’ne defnedilmiştir.
Sinan Paşa, Divan Edebiyatı’nın nesir (düzyazı) türünde sanatlı bir söyleyiş kazandıran önemli bir yazar ve düşünürdür. Sağlam bir medrese eğitimi görmüş olması, eserlerine de yansımış; matematik, felsefe ve dini konularda geniş bir bilgi birikimi edinmiştir. O, dünyaya değer vermeyen ve tasavvuf ehline saygı gösteren bir kişilik olarak, eserlerinde derin dini ve felsefi unsurlar işlemeyi tercih etmiştir.
Eserlerinin konuları; din, tasavvuf, felsefe ve ahlak gibi temalar etrafında şekillenmiştir. Bilimsel nitelikteki eserlerinin dili Arapça olup, sanatlı nesir türünün başarılı örneklerini vermiştir. Mazmunlar, seciler, aliterasyonlar ve diğer edebi sanatlarla dolu, ahenkli ve zengin bir anlatım dili kullanmıştır. Keskin zekâsı ve edebi yeteneği ile öne çıkan Sinan Paşa, kendine özgü süslü nesir tarzıyla tanınmıştır. Eserlerinde yer alan yoğun imgeler, okuyucunun derin bir düşünce yapısına sahip olmasını gerektirmektedir.
Sinan Paşa’nın sanat anlayışı ve üslubu, sonraki nesillerde de etkisini sürdürmüş ve pek çok Divan şairi ve nesir yazarı tarafından taklit edilmiştir. Onun kendine has tarzı, Divan Edebiyatı’nda nesrin sanatsal bir tür olarak kabul görmesine öncülük etmiştir.
Sinan Paşa, farklı konularda kaleme aldığı eserleriyle edebiyat dünyasında derin bir iz bırakmıştır. İşte en bilinen eserleri:
Eser Adı | Tür | Konu |
---|---|---|
Tazarruname | Mensur | Tasavvuf kültürü ile zenginleştirilmiş bir eser olup, Allah’a içten yakarışları ve peygamberlerin hayatını anlatır. |
Maarifname | Nasihatname | İslami ahlakın işlendiği, dinî ve ahlaki öğütler içeren bir eserdir. |
Tezkiretü’l Evliya | Biyografi | Veli kişilerin hayatlarını, kerametlerini ve dini öğretilerini içeren bir biyografi eseridir. |
Tehzibü’l Ahlak | Nasihatname | Ahlakî konuların işlendiği, insanlara doğru ve erdemli olmayı öğütleyen bir kitaptır. |
Sinan Paşa, Divan Edebiyatı’na nesir türü ile büyük bir zenginlik katmış, özellikle süslü nesir tarzı ile tanınmıştır. Onun yazıları, hem kendi döneminde hem de sonraki nesillerde hayranlık uyandırmış ve sanatını nesir diliyle buluşturmak isteyen birçok edebiyatçıya ilham kaynağı olmuştur. Felsefi ve tasavvufi konuları derinlemesine işleyen Sinan Paşa, Divan Edebiyatı’nda nesrin sanatlı bir tür olarak kabul görmesine öncülük etmiştir.
Sinan Paşa’nın eserlerinde işlediği temalar, onun geniş bilgi birikimi ve edebi gücünün bir yansımasıdır. İslami ahlak ve tasavvuf düşüncesine olan bağlılığı, eserlerinin ana hatlarını oluşturmuş ve bu eserler sonraki dönemlerde yazılan ahlak ve tasavvuf kitaplarına da kaynak teşkil etmiştir.
Sinan Paşa, Divan Edebiyatı, 15. yüzyıl, Osmanlı sadrazamları, Tazarruname, Maarifname, Tezkiretü’l Evliya, Tehzibü’l Ahlak, Osmanlı kadıları, İstanbul’un ilk kadısı, süslü nesir, tasavvuf, Divan nesir ustası.
Nef’i, asıl adıyla Ömer, 1572 yılında Erzurum‘un Hasankale ilçesinde dünyaya gelmiştir. Döneminin en önemli şairlerinden biri olarak, 17. yüzyıl Divan Edebiyatı‘na damgasını vurmuştur. Babası, bölgede tanınan eşraflardan biri olan Sipahi Mehmet Bey’dir. Nef’i, çocuk yaşlardan itibaren iyi bir medrese eğitimi almış, burada Türk ve Fars edebiyatının önemli eserleriyle tanışmıştır. Ayrıca, Arapça ve Farsça da öğrenerek şiirle ilgilenmeye başlamıştır. Erzurum Defterdarı olan Gelibolulu Müverrih Ali, Nef’i’nin yeteneklerini fark ederek ona “Nef’i” mahlasını vermiştir; bu isim, “yararlı” anlamına gelmektedir.
Nef’i, Osmanlı padişahı I. Ahmet döneminde İstanbul’a yerleşmiş, burada çeşitli devlet görevlerinde bulunmuştur. IV. Murat döneminde devletle yakın ilişkiler kurmuş, bu dönemde hicivleriyle dikkat çekmeye başlamıştır. Hicivlerinde sınır tanımayan bir yaklaşım sergileyen Nef’i, hem yüksek mevkideki kişilere hem de toplumun diğer kesimlerine yönelik eleştirilerde bulunmuştur. Ancak bu cesur tutumu, onun trajik sonuna neden olmuştur. 1635 yılında, sadrazam Bayram Paşa‘ya yazdığı hicivler nedeniyle boğulmuş ve cesedi Haliç’e atılmıştır.
Nef’i, kaside alanında usta bir şair olarak tanınmakta ve övgü ve yergi türünde eserler vermektedir. Türk edebiyatında tüm zamanların en büyük kaside yazarlarından biri olarak kabul edilen Nef’i, kasidelerinin fahriye bölümlerinde kendi sanatını övgüyle dile getirmekte son derece başarılıdır. Ayrıca, gazel türünde de eserler vermiştir; bu gazellerinde geniş tasvirler ve hayaller kullanmaktadır.
Dili, ağıdalı ve süslü bir yapıya sahip olup, Nef’i, hicivlerinde övgü ve yergide ölçü tanımayan bir üslup geliştirmiştir. Övgülerde övdüklerini yüceltirken, yergilerde hedef aldığı kişileri yerin dibine sokmakta bir sakınca görmemiştir. Bu tutumu bazen küfre kadar varan ifadelerle doludur. Divan Edebiyatı’nın en tanınmış hiciv şairlerinden biri olan Nef’i, toplumun üst kesimlerini hicvetmekten çekinmemiştir. Anlaşılır ve pürüzsüz bir İstanbul Türkçesi kullanmasıyla dikkat çekerken, şiirlerinde iç ve dış müziğe büyük önem vermiştir.
Nef’i, İran edebiyatına olan hâkimiyetiyle bilinir ve bu bağlamda eserlerinde abartmalar, söz oyunları ve betimlemelere yer vermektedir. Kendi sanatını İranlı şairlerden üstün görmüş, dolayısıyla kendi edebi kimliğini bu şekilde inşa etmiştir. Mesnevi türünde eser vermemiştir.
Örnek 1:
Esdi nesîm-i nevbahâr açıldı güller subh-dem
Açsın bizim de gönlümüz sâkî meded sun câm-ı Cem
Erdi yine ürd-i behişt oldı hevâ anber-sirişt
Âlem behişt-ender-behişt herr gûşe bir bâğ-ı İrem
Günümüz Türkçesiyle:
İlkbahar rüzgârı esti, sabahleyin güller açıldı.
Ey içki sunan, yardıma gel, gönlümüz açılsın!
Örnek 2:
Ağyâre nigâh etmediğin nâz sanırdım
Çok lutf imiş ol âşıka ben az sanırdım
Günümüz Türkçesiyle:
Düşmana yüz vermediğinden naz sanırdım,
Oysa çok lütuf imiş, ben bunu az sanırdım.
Nef’i, eserleriyle Divan Edebiyatı’nın en büyük ustalarından biri olarak edebi mirasını günümüze taşımış, hicivleriyle de tarihsel bir figür olmuştur.
Nef’i, Nef’i biyografisi, Nef’i eserleri, Divan Edebiyatı, Hiciv şairi Nef’i, Siham-ı Kaza, Nef’i divanı, 17. yüzyıl şairleri, Nef’i şiirleri, Nef’i’nin etkisi
Baki, gerçek adıyla Mahmud Abdulbaki, 1526 yılında İstanbul‘da dünyaya gelmiştir. “Şairler sultanı” unvanıyla tanınan bu büyük sanatçı, Divan şiirinin önemli ustalarından biridir. Fatih Camisi‘nin müezzinlerinden Mehmet Efendi‘nin oğlu olan Baki, düşük gelirli bir ailede büyümüştür. Genç yaşlarda çırak olarak saraçlık mesleğine yönelmiş, ancak sanat ve edebiyat alanında da kendini geliştirmek için gayret göstermiştir.
Baki, kaliteli bir medrese eğitimi alarak dönemin önde gelen müderrislerinden dersler almıştır. Eğitim sürecinde şiire olan ilgisi artmış ve bu alanda hızlıca tanınmaya başlamıştır. Dönemin tanınmış şairlerinden Zati‘nin desteğiyle ünü kısa sürede yayılmıştır.
Baki, pek çok padişah ile yakın ilişkiler kurmuş, Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim ve III. Murat gibi önemli figürler tarafından ilgiyle karşılanmıştır. Kanuni Sultan Süleyman, Baki hakkında “Saltanatımın en büyük zevki Baki’yi tanımaktır.” diyerek ona olan hayranlığını belirtmiştir.
Ömrü boyunca birçok devlet görevinde bulunmuş, Medine ve İstanbul kadılıkları ile Anadolu ve Rumeli eyaletlerinde kazaskerlik gibi önemli makamlarda yer almıştır. Kanuni Sultan Süleyman’ın vefatı üzerine duyduğu derin üzüntüyü “Kanuni Mersiyesi” adlı eseriyle ifade etmiştir. Hayatı boyunca şeyhülislam olma arzusunu taşımış, ancak bu hedefine ulaşmadan hayata gözlerini yummuştur. Bazı kaynaklara göre bu isteğinin gerçekleşmemiş olması, onu din dışı konularda yazmaya yönlendirmiştir.
Baki’nin şöhreti, eserlerinin Azerbaycan, İran, Irak, Hicaz ve Hind saraylarına kadar ulaşmasıyla giderek artmıştır. Sonunda, 1600 yılında İstanbul’da hayata veda etmiştir.
Baki, Divan şiirinin gelişmesine büyük katkılar sağlamış, devrinin ünlü akımlarını ve eserlerini belirgin bir seviyeye ulaştırmıştır. İranlı şairlerin tekniklerini şiirlerinde başarıyla uygulamış ve tasavvuf ile dini temalardan çok, din dışı konuları işlemiştir. Neşeli ve hoşsohbet bir kişiliğe sahip olan Baki, eserlerinde aşk, doğa, yaşadığı dönemin ihtişamı ve dünyevi zevkler gibi temaları işler. Şiirlerinde maddi aşkı ele alarak okuyucularını aşkın ve şarabın tadını çıkarmaya davet etmiştir.
Baki’nin şiirlerinde özellikle İstanbul ve doğa betimlemeleri öne çıkmaktadır. Gazel türünde büyük bir başarı elde etmiş ve bu alandaki ustalığı ile tanınmıştır. Kullanmış olduğu dil ahenkli, zevkli ve akıcıdır. Divan şiirinin kurallarını ve sanatsal yönlerini ustalıkla uygulamış, eserlerinde ince hayaller, tevriye ve nükteler ile zenginlik yaratmıştır. Çağdaşlarına göre daha sade bir dil kullanmış, şiirlerinde İstanbul Türkçesini ustalıkla işlemiştir. Halk deyimlerine ve söyleyişlerine de sıkça yer vermiştir.
Ahenk ve musiki, Baki’nin eserlerinde öne çıkan diğer önemli özelliklerdir. Aruz veznini ustaca kullanmış, dil kusurlarını en aza indirmiştir. Türkçe kelimelerle kafiye oluşturmaya özen göstermiştir. Hicviye türünde de başarılı eserler vermiştir. “Avazeyi bu âleme Davud gibi sal / Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş” dizeleri, onun şiirlerdeki özgün üslubunu yansıtmaktadır.
Baki’yi büyük bir üne kavuşturan eserlerinden biri, “Mersiye-i Hazret-i Süleyman” adlı Kanuni Mersiyesi‘dir. Terkib-i bent biçiminde yazılan bu eser, en ünlü mersiyeler arasında yer almıştır.
Örnek 1:
Ezelden şâh-ı ışkun bende-i fermânıyuz
Cânâ, mahabbet mülkinün sultân-ı âlîşânıyuz.
Günümüz Türkçesiyle:
Ezelden beri aşk sultanının fermanının kölesiyiz. Ey sevgili! Sevginin ülkesinin yüce sultanıyız.
Örnek 2:
Nam u nişane kalmadı fasl-ı bahardan
Düşdi çemende berg-i dıraht i’tibardan.
Örnek 3:
Ferman-ı aşka can iledür inkiyadumuz
Hükm-i kazaya zerre kadar yok inadumuz.
Örnek 4:
Zülf-i siyâhi sâye-i perr-i Hümâ imis
Iklim-i hüsne anin içün pâdisâ imis.
Baki, edebi kişiliği ve eserleriyle Divan Edebiyatı’nın en önemli isimlerinden biri olmuş ve çağdaşları arasında kendine sağlam bir yer edinmiştir.
Baki, Baki biyografisi, Baki eserleri, Kanuni Mersiyesi, Divan şiiri, 16. yüzyıl şairleri, Baki şiirleri, Divan edebiyatı, Türk edebiyatı, Baki’nin etkisi
Fuzuli, 16. yüzyıl Divan Edebiyatı’nın en önemli isimlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Asıl adı Mehmet olan Fuzuli’nin doğum yeri ve tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, Kerbela’da dünyaya geldiği düşünülmektedir. Hayatının büyük bölümünü Hille, Kerbela, Necef ve Bağdat arasında geçirmiştir. Kerbela’da aldığı eğitimle birlikte Arapça ve Farsça dillerini derinlemesine öğrenmiş ve bu bilgi birikimi, eserlerine yansımıştır. Ancak hayatı, yoksulluk ve talihsizliklerle doludur; bu zorluklar onu derinden etkilemiş ve sanatına ilham vermiştir.
Fuzuli, Kanuni Sultan Süleyman’ın 1534’te Bağdat’ı fethetmesinden sonra padişaha kasideler sunarak dikkat çekmiş, bu eserleri sayesinde dokuz akçelik bir maaşla ödüllendirilmiştir. Ancak bu miktarı az bulup kabul etmemiş ve ünlü mektubu Şikâyetname’yi kaleme almıştır. Bu dönemde Taşlıcalı Yahya Bey ve Hayali Bey ile de tanışmıştır. 1556 yılında çıkan bir taun salgınında Kerbela’da hayatını kaybeden Fuzuli, Hz. Hüseyin’in türbesinin karşısına defnedilmiştir.
Fuzuli, mahlası “boş” veya “gereksiz” anlamına gelen bir isimle tanınmakta ve Divan Edebiyatı’nın en lirik şairi olarak kabul edilmektedir. Derin bir bilgi birikimi ve yoğun duygusal derinlik, onu sürekli yazmaya teşvik etmiştir; bu da şaheser niteliğinde eserler yaratmasına olanak sağlamıştır. Şiirlerinde barındırdığı derin anlamlar, ilk bakışta basit görünen kelimelerin ardında yatan çok katmanlı düşünceleri yansıtır. Fuzuli’nin eserlerini anlamak için belirli bir bilgi ve birikim gerekmektedir.
Aşk temasını, özellikle platonik aşkı, farklı yönleriyle ele alan Fuzuli, aşkın acısını duyumsarken bile bu durumdan haz aldığını ifade etmiştir. Bu aşk, maddi ve dünyevi bir aşkın ötesinde, ilahi bir boyuta ulaşmaktadır. Bunun en güzel örneği, Leyla ile Mecnun mesnevisinde gözlemlenebilir. Aşk acısından asla şikayet etmeyen Fuzuli, aşkı sürekli hüzün, keder ve ıstırap ile ilişkilendirmiştir. Acı çekmekten hoşlandığı için kavuşmayı arzulamamış ve acıların insanı olgunlaştırdığına inanmıştır. Bu nedenle, o bir aşk ve ıstırap şairi olarak anılmaktadır.
Fuzuli, şiirin bir bilim olduğuna inanmakta ve “İlimsiz şiir temelsiz duvar gibidir, temelsiz duvar yıkılıp gider.” diyerek sanatının temelini vurgulamaktadır. Lirik şiirde öncü sayılan Fuzuli, dünya edebiyatı düzeyinde klasik eserler üretmiştir. Şiirlerinde tasavvuf düşüncesine de önemli bir yer vermekte, var olan her şeyin Allah’ın bir yansıması olduğuna inanmaktadır. Tasavvuf, onun eserlerinde bir gaye değil, derinliklerde gizli bir öğe olarak karşımıza çıkmaktadır.
Fuzuli’nin eserleri, çoğunlukla Azeri Türkçesi ile yazılmış olup, dönemine göre sade bir dille kaleme alınmıştır. İçten ve samimi bir anlatım tarzı, onun lirik üslubunu ön plana çıkarır. 16. yüzyıldaki Bağdat’ın konuşma dili, eserlerinde belirgin bir şekilde yer bulmaktadır. Şiirlerinde en sık kullandığı nazım biçimleri gazel ve kasidedir. “Su Kasidesi”, naat türünde Türkçe yazılmış önemli bir eseridir.
Fuzuli’nin üç divanı bulunmaktadır: Türkçe, Farsça ve Arapça. Yaşadığı dönemde sanat ve bilim dili olarak Arapça ve Farsça öne çıkmasına rağmen, Türkçe ile de mükemmel şiirler yazılabileceğini kanıtlamıştır. Manzum ve mensur birçok eseri bulunan Fuzuli, hem kendi döneminde hem de sonrasındaki şairler üzerinde kalıcı bir etki bırakmıştır. Halk ve Divan Edebiyatı şairlerini en çok etkileyen sanatçılardan biri olarak, pek çok şair Fuzuli’nin şiirlerine nazireler yazmıştır.
Fuzuli, eserleri ve üslubuyla 16. yüzyıl edebiyatına damgasını vurmuş bir sanatçıdır. Derin ve çok katmanlı şiirleri, hem kendi döneminde hem de sonrasında pek çok şair üzerinde derin etkiler bırakmıştır. Onun lirik anlatımı, edebiyat tarihinde önemli bir yer edinmiş ve Türk şiirinin gelişiminde önemli bir rol oynamıştır.
Anahtar Kelimeler: Fuzuli, 16. yüzyıl, Divan Edebiyatı, Leyla ile Mecnun, Şikâyetname, tasavvuf, Azeri Türkçesi, gazel, kaside, lirik şiir.
Bağdatlı Ruhi, 16. yüzyılın en tanınmış şairlerinden biridir ve asıl adı Osman’dır. Asker bir babanın oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Bağdat’ta doğduğu için “Bağdatlı Ruhi” ismiyle anılmaya başlamıştır. Şairin doğum tarihi net olarak bilinmemekle birlikte, Anadolulu bir asker olan babasının etkisiyle askeri bir geçmişe sahiptir. Dönemindeki savaşlara katılarak pek çok ünlü şahsiyetle dostluklar kurmuş, bu sayede zengin bir deneyim birikimi elde etmiştir.
Bağdatlı Ruhi, 16. yüzyıl Divan Edebiyatı’nın önemli temsilcilerinden biri olarak dikkat çeker. Mevlevi tarikatına mensup olan şair, toplumsal konulara duyarlılığı ile bilinir ve eleştirel bir üslupla yazdığı eserleri sayesinde bu alanda önemli bir yere sahip olmuştur. Özellikle Ortadoğu bölgesindeki idari sistemi hicivli bir dille eleştiren Ruhi, sosyal olayları dile getirmekte tereddüt etmez.
Rind bir şair olarak bilinen Bağdatlı Ruhi, eserlerinde tasavvufi düşünceleri de harmanlayarak, devrine göre sade ve anlaşılır bir dil kullanmayı tercih etmiştir. Şiirlerinde halkın konuşma dilini ustalıkla kullanmış, mısralarında yabancı kelimeleri minimum düzeyde tutmuştur. Sosyal olaylara verdiği önem, onun sanat kaygısından ziyade bir toplumsal duyarlılıkla yazdığı eserlerini ön plana çıkarmaktadır.
Divan, Bağdatlı Ruhi’nin en önemli eseridir. Bu eser içerisinde yer alan “Terkib-i Bent”, şairin büyük bir üne kavuşmasını sağlamıştır. 17 bentten oluşan bu eserde her bent sekiz beyitten meydana gelmektedir. “Terkib-i Bent”, toplumsal hiciv unsurları taşır ve dönemin sosyal, dini ve ahlaki ikiyüzlülüklerini ustaca eleştirmiştir. Eser, aynı zamanda diğer şairler tarafından nazirelere konu olmuş, özellikle Ziya Paşa gibi önemli isimler tarafından takdir edilmiştir.
Örnek 1: Terkib-i Bend
Bizi üzüm suyu ile sarhoş olduğumuzu düşünmeyin,
Bizler meyhane halkıyız, fakat Elest’in sarhoşlarıyız.
Etekleri buna bulaşmış kişiler bizi de bulaşmış sanır,
Ama biz yalnızca aşk kadehinin dudağını ve elini öpmek isteriz.
Bu dünya ortamında ne baş köşe var ne de köle,
Bizler şaraba tapanlarız, yerimiz meyhane, en dibidir.
Biz kimseyi üzme niyetinde değiliz,
Ama aşka sahip çıkanların kalbini kırabiliriz.
Kin besleyenlerin bizden uzak durması daha iyi,
Çünkü okçuların parmağına takılan yüzüğe sahibiz; okumuz düşmez.
Fani bu dünyada ne efendi ne köle var,
Kendini büyük görenler, alçak gönüllülere saygı gösteririz.
Gönül ehli olanlarla kadeh paylaşırız;
Meyhanedeyiz, ama ilahi aşkla sarhoşuz.
Örnek 2: Diğer Şiir
Güzel bir köşe, keyif verici bir dünya,
Eğer Âdem ömrünü böyle sürseydi.
Sağlık, aşkın sonu olmasa bir dert,
Bir fincan sonu, eğer sevinçse keder olur.
Bu geçici dünyada ne zevk ne de keder,
Yanında birinin olması yeter, eğer zevkse.
Sürekli olsun dostlarla içki muhabbeti,
Meyhane başına toplanın, eğer güzellikse, eğer kötü.
Sufi ki keyifle geçinmektedir,
Bir dirhemini alsan, hâtırı tam olur.
Açık ki bu dünyanın sonu toprak olmalı,
Eğer dirhemi yoksa, o zaman dirhem sahibi olmamalıdır.
Bize içki sun, içelim onunla,
Çünkü bilmediği yerden gelince bağırır.
Her ne zaman bir tartışma olsa,
Gerçek akıl ile Hakkı arar kimse bilemez.
Bağdatlı Ruhi, 16. yüzyılın en dikkate değer şairlerinden biri olarak edebiyatımıza önemli katkılarda bulunmuştur. Hem askeri geçmişi hem de edebi kimliği ile derin bir etki bırakmış, eserleriyle hem Divan Edebiyatı hem de Tanzimat Edebiyatı’na ilham kaynağı olmuştur.
Bağdatlı Ruhi, Osman, Terkib-i Bend, Divan Edebiyatı, Mevlevi, sosyal eleştiri, Fuzuli, şiir, hiciv, tasavvuf.
Neşati, 17. yüzyıl Divan Edebiyatı’nın önemli temsilcilerinden biri olup, özellikle “Sebkihindi” akımında önemli bir yer edinmiştir. Doğum tarihi hakkında kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte, Edirne’de doğduğu kabul edilmektedir. Gelibolu Mevlevihanesi’nde Şeyhi Ağazade Mehmet Efendi‘nin dervişi olarak yetişmiştir. 1670 yılında Edirne Mevlevihanesi’nde yaklaşık dört yıl süreyle görev yapmış ve burada edebi faaliyetlerine devam etmiştir. Neşati, 1674’te Edirne’de vefat etmiş ve Edirne Mevlevihanesi avlusuna gömülmüştür.
Neşati’nin şiirlerinde, dönemin önde gelen şairlerinden Nef’i ve Urfi‘nin etkileri belirgin bir şekilde hissedilir. Özellikle gazel nazım şekli ile tanınmış olup, bu türdeki eserleri en başarılı çalışmaları arasında yer alır. Gazellerinde, yalın ve anlaşılır bir üslup benimsemiş, bu da onu dönemin şairleri arasında öne çıkarmıştır.
Aynı zamanda kaside türünde de eserler vermiştir. Kasidelerinde, Nef’i’nin izleri görülür ve Sultan IV. Murat ile Köprülüzade Fazıl Ahmet Paşa gibi önemli şahsiyetlere yönelik kasideler yazmıştır. Şiirlerinde içten bir anlatım ve duygu dolu bir yaklaşım hakimdir. Neşati’nin bir Divanı vardır ve bu eser, Sadettin Nüzhet Ergün tarafından yayımlanmıştır. Ayrıca, 187 beyitlik Hilye-i Enbiya ve 144 beyitten oluşan Edirne Şehrengizi gibi önemli eserleri bulunmaktadır.
Neşati’nin duygu dolu anlatımına dair bir örnek:
Gitdin ammâ ki kodun hasret ile cânı bile
İstemem sensiz olan sohbet-i yârânı bile
Devr-i meclis bana girdâb-ı belâdır sensiz
Mey-i zehrâb-ı sitem sâgâr-ı gerdânı bile
Bağa sensiz bakamam çeşmîme âteş görünür
Gül-i handânı değil serv-i hırâmânı bile
Sineden derd ile birr âh edeyin kim dönsün
Aksine çarh-ı felek mihr-i dırahşanı bile
Hâr-i firkatinle Neşâtî-i hazînin vâ-hayf
Dâmen-i ülfeti çâk oldu giribânı bile
Neşati, eserleriyle Divan Edebiyatı’na önemli katkılar yapmış, döneminin kültürel ve edebi zenginliğine ışık tutmuştur.
Neşati, Neşati biyografisi, Neşati eserleri, Divan Edebiyatı, Gazel şairi Neşati, Hilye-i Enbiya, Edirne Şehrengizi, Sebkihindi akımı, 17. yüzyıl şairleri, Neşati’nin şiirleri
Terbi Nazım Biçimi Nedir?
Terbi, Divan Edebiyatı’nın nazım şekillerinden biridir ve sözlükte “dörtleme” veya “dörtlü hale getirme” anlamına gelmektedir. Bu biçim, bir gazelin beyitlerinin üzerine, başka bir şair tarafından aynı ölçü ve uyakta iki dize eklenmesiyle oluşur.
Terbi Nazım Şeklinin Özellikleri
Terbi, Divan edebiyatında sıkça kullanılan ve bir gazelin üzerine inşa edilen özel bir nazım biçimidir. Başka bir deyişle, bir şairin yazdığı bir gazelin beyitlerinin üzerine, farklı bir şair tarafından ikişer mısra eklenerek oluşturulan yeni bir şiirdir. Bu ekleme işlemine “zamime” denir.
Terbinin Özellikleri
Neden Terbi?
Özetle
Terbi, Divan edebiyatının özgün ve ilgi çekici bir nazım biçimidir. Bir gazelin üzerine inşa edilen terbi, şairlerin yaratıcılıklarını sergilemelerine ve edebiyata yeni eserler kazandırmalarına olanak tanır.
Anahtar Kelimeler: terbi, divan edebiyatı, gazel, zamime, aruz, edebiyat, şiir
Ek Bilgiler:
Muhammes Nedir?
Muhammes, “beşli” anlamına gelen bir nazım biçimidir. Bu tür, hemen her konuda yazılabilmesine rağmen, özellikle felsefi düşünceler, aşk, sevgili ve özlem gibi temalar sıkça işlenmektedir.
Muhammesin Yapısı ve Kuralları
Bir muhammesin ilk beşliğindeki son dize, aynı bentteki diğer dört dizeyle uyumlu olma zorunluluğuna sahip değildir. Muhammeslerdeki beşlik sayısı belirli bir kurala bağlı değildir.
İlk bentteki beş dize birbirine uyumlu olurken, sonraki bentlerin son bir veya iki dizesi, ilk bentle uyum sağlamak durumundadır. Eğer bu son bir veya iki dize her bentin sonunda tekrarlanıyorsa, bu tür “muhammes-i mütekerrir” olarak adlandırılır. İlk bentle sadece uyak açısından örtüşen muhammesler ise “muhammes-i müzdeviç” ismiyle anılmaktadır.
Muhammes Nazım Şeklinin Özellikleri
Muhammesin Öne Çıkan İsimleri
Muhammes nazım biçimi ile en çok eser veren şair, Muhibbi (Kanuni Sultan Süleyman) olarak bilinmektedir.
*****************
Beşliklerin Ritmiyle Söylenen Şiirler
Muhammes, Türk edebiyatında sıkça kullanılan ve beş dizeden oluşan bentlerden meydana gelen bir nazım biçimidir. Adını, Arapça’da “beş” anlamına gelen “hamse” kelimesinden alır. Bu beş dizelik yapısı, muhammeslere özgün bir ritim ve akıcılık kazandırır.
Konuların Genişliği
Muhammesler, hemen hemen her konuda yazılabilir. Felsefi derinliklerden aşka, özlemden hayata kadar birçok farklı tema, bu şiir türünde işlenir. Özellikle Muhibbi (Kanuni Sultan Süleyman) gibi şairler, muhammesleri sıklıkla tercih ederek bu türün gelişimine önemli katkılar sağlamışlardır.
Uyak Düzeni ve Yapısal Özellikler
Divan Edebiyatında Muhammesin Yeri
Muhammes, divan edebiyatının en sevilen ve sık kullanılan nazım türlerinden biri olmuştur. Şairler, muhammesler aracılığıyla hem düşüncelerini ifade etmiş hem de estetik kaygılarını ortaya koymuşlardır. Özellikle aşk, tasavvuf ve felsefe gibi konular, muhammeslerde sıklıkla işlenen temalar arasında yer alır.
Neden Muhammes?
Muhammes, Türk edebiyatının zenginliğini yansıtan önemli bir nazım biçimidir. Beş dizelik yapısı, farklı uyak düzenleri ve geniş konu yelpazesi ile şairlere birçok imkan sunar. Muhammesler, hem edebiyat tarihine ışık tutar hem de günümüzde hala okunup incelenen değerli eserlerdir.
Anahtar Kelimeler: muhammes, divan edebiyatı, nazım, beşlik, bent, aruz, Muhibbi, Kanuni Sultan Süleyman, mütekerrir, müzdeviç
Muhammes Nazım Şekline Örnekler
Örnek 1
Dilberde
her şeb eyler iken ayş u işreti
Şîrîn-sâz-ı
kâmı iken şehd-i sohbeti
Sahbâ-yı
vasla sonra katıp zehr-i fırkâtı
Aşk
olsun ana kim çeke câm-ı melâmeti
Hem-reng-i
la’l-i yâr bile hûn-ı hasreti
Şeyh Galip
Örnek 2
Şâdmân olsun ki sultan oglı sultândur
gelen
Bahr u berrün pâdişâhı Al-i Osmândur gelen
Nâlb-i şer-i Muhammed zıll-ı Yezdândur
gelen
Şark u garbı seyr iden hurşîd-i rahşândur
gelen
Alemün sâhibkırânı Hân Süleymândur gelen
Bir kemîne bendesini Mısra sultân eyleyen
Kerbelâ seyrini herr dervişe âsân eyleyen
Sâyeveş düşmenlerin hâk ile yeksan eyleyen
Dembedem bağnn Kızılbaşun kızıl kan
eyleyen
Âlemün sâhibkırânı Hân Süleymândur gelen
Sâhib-i seyf ü kalem şâh-ı ulu’l-elbâb
olan
Âlemi feth eylemekde mihr-i âlem-tâb olan
Evliyâullah içinde zübde-i aktâb olan
Rûy-ı ma’nâda bugün ser-leşker-i ashâb
olan
Alemün sâhibkırânı Hân Süleymândur gelen
Yahya Bey